Bu hafta narı beslenmenizden eksik etmemeniz için birkaç sebep sunacağım sizlere…

Suyu, taneleri, kabuğu, çekirdeği, yaprağı ve tohumu olmak üzere her bölümünün kendine has terapötik etkileri vardır. Diğer içeriklerinin yanı sıra ellagitanin, antosiyanin gibi ağırlıklı olarak polifenoller içermek üzere fitokimyasallardan zengin olan nar antiinflamatuar, antidiyabetik, antikarsinojenik ve hipolipidemik oluşuyla pek çok hastalığın önlenmesi ve tedavisinde rol oynar.

Narın toparlayıcı etkisi: özellikle patlayıcı güç gerektiren spor öncesinde tüketildiğinde performans arttırıcı etki gösterir. Egzersiz sonrasında tüketilmesi ise çabuk toparlanmayı sağlayıp oksidatif stresi ve dolayısıyla yorgunluğu azaltır.

Hipolipidemik etkisi: vücut yağ oranınızı düşürerek kas oranınızın artmasını sağlar. Karaciğer başta olmak üzere iç organ yağlanmasının azaltılmasında etkilidir. Düzenli tüketimi total, LDL, VLDL kolesterolü ve trigliserid seviyesini düşürür.

Nar, direkt olarak yağ metabolizmasına etki ettiği için yüksek olmasını istediğimiz ve halk arasında iyi kolesterol olarak da bilinen HDL kolesterolü düşürür. Bu sebeple diğer meyveler gibi tüketilmeli, uzun süreli ve düzenli kullanımından kaçınılmalıdır.

Öte yandan karaciğer yağlanmasını azaltırken, karaciğer hücrelerininde küçülmesine yol açabilir. Bu sebeple özellikle karaciğer hipoplazisi olan hastaların dikkatli tüketmesi gerekir.

Antidiyabetik etkisi: yapılan çalışmalarda diğer meyve sularının aksine nar suyu 3 aylık kan şekerini gösteren HbA1c değerini yükseltmediği için diyabetli hastalarda güvenilir bir meyve olduğu görülmüştür.

Antikarsinojenek etkisi: Nar, içerdiği polifenollerle kansere sebep olan serbest radikallerin etkisizleştirilmesinde ve oksidatif stresin azaltılmasında görev alır.

Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın!