Kırklareli’de aslında durumu toplumun diğer kesimine göre daha kötü olan pek çok insan var. Toplumdaki bireyler eğer ki aylık gelir havuzundaki yetersizlik ve toplumdaki yaşam standartlarının altında kalıyorsa yoksuldur. Bunlarda toplumdaki düşük gelirli bireyler, iş olanaklarından yoksun olan işsizler, temel ihtiyaçlardan olan barınma, koşulundaki elverişsizlik, sağlık standart ve kaliteleri düşük olan bireylerdir. Maddi kaynakların yetersizliklerinden dolayı hayat standartları düşüktür.
Yoksulu yoksul yapan bizizdir. Ona yardım edildiğinde ve o bunu kabul ettiğinde onu yoksul sayarız. Bizim bakış açımızdan karşımızdakini yoksul sayarız. Bireylerin bir şeyden mahrum bırakılması ya da ayrımcılığın yol açtığı toplumun dışına itilmeleri ve hayata istedikleri gibi atılamamalarıdır. Sosyal dışlanma, bireyin bazı haklardan eksik kalması ile oluşan sebeplerden ortaya çıkar. Eğitim, sağlık, belli kurum ve kuruluşlarından yararlanamama, işsizlik, gelir dağılımındaki oranlar gibi genişleyebilecek olan birçok faktörden oluşur.
Yine Simmel’in toplumsal tipinden ele alacak olursak; Yabancı: Asla bizden biri olarak kabul etmeyeceğimiz ama toplumda işlevi olan bireylerdir. Grubun bir parçasıdırlar. Yabancıyı yabancı yapan bizleriz. Simmel’in toplumsal tiplerinde görüleceği gibi insanları gruptan (toplumdan) iteriz. Onları ötekileştiren bizleriz. Sosyal dışlanma da böyledir. Bireyin toplumda işlevi vardır fakat onu işinden, statüsünden, cinsiyetinden, ırkından, hayat tarzından dolayı yabancılaştırır ve dışlarız. Yoksullarda da durum böyledir. Sosyal dışlanmayı ortadan kaldırıp, sınıfsız bir toplum elde edersek yoksulluk da ortadan kalkar.
Yoksulluk ve sosyal dışlanma arasında bağ kurulabilir. Bağlarda görecelidir. Yoksulluk beraberinde dışlanmayı getirir. Dışlanma da yoksulluğa yol açabilir. Bence en temel etken de yoksulluktan ortaya çıkan sosyo-ekonomik gibi birçok şeyden geride kalarak parasızlığın getirdiği dışlanmadır. Sosyal dışlanma ve yoksulluk kimilerine göre aynı şeyleri çağrıştırır. Kimine göre neden sonuç ilişkisini, kimine göre ise farklı kavram olarak algı yaratabilir. Mesela yoksul olduğun için her şeyden mahrumusundur ve sosyal olarak bir dışlanmışlık hissedebilirsin. Neden sonuç bağlamında da ele alabiliriz. Hayat herkese işte imkanlar sağlanıyor. Kimine göre ise farklı kavram olarak algı yaratabilir. Mesela yoksul olduğun için her şeyden mahrumusundur ve sosyal olarak bir dışlanmışlık hissedebilirsin. Neden sonuç bağlamında da ele alabiliriz.
Hayat herkese işte imkanlar sağlanıyor. Örneğin içinde bulunduğumuz salgından dolayı uzaktan eğitim sürecinde eğitime devam etmek zorunda olan öğrenciler aynı imkan ve materyallere sahip değiller. Burada da onları eğitimden uzaklaştırarak imkanlarını, sağlayamayarak bir çeşit eğitimden mahrum bırakıyoruz ve sosyal dışlanmaya zemin hazırlıyoruz. Eşit şartlar olmadığı için sosyal dışlanmayı beraberinde getiriyor. Sosyal dışlanma post modernliğin bir getirisi olarak görülür. Yoksulluk, bazılarına göre de kapitalizmin ele geçirdiği toplumla burjuvanın işçi sınıfını ezmesi ile ortaya çıktığını söyler. Devlet var olan eşitsizlikleri destekler.
Yani burjuvayı destekler. Marx derki; sınıfsız toplum olursa kapitalizm yok olur. Bütün bu görüşleri bir kenara koyarsak bu iki kavram bence neden sonuç ilişkilerine dayalıdır. Çünkü bir neden sürekli eksiklikten dolayı diğerini tetikliyor. Yoksulluk ve sosyal dışlanma birbirileriyle hep bağlantı içinde olduğu için aynı şey olarak düşünülebilir ama ikisi de farklı kavramdır. Yoksulluk sosyal dışlanmaya sebep olabilir aynı şekilde tam tersi de olabilir.
Dışlanma ve yoksulluk iç içe geçmiş kavramlardır. Ülkemizde son yıllarda işsizliğin yanında getirdiği ekonomik sıkıntılar toplumdan, bireyin kendini uzaklaştırmaya iter. Artan nüfusla beraber kişi başına düşen gelir azalır. Buda nüfusla oranladığımızda kişi başına düşen gelir haliyle düşer yani bireyler asgari aylık sınırının altına düşer.
Sosyal dışlanmanın çok görüldüğü yerlerin başında kentler vardır. Serüven ben göç ile başlar. Makinalaşmanın ve teknolojinin ilerlemesiyle insan gücüne olan ihtiyaç azalır. Bu yüzden iş imkanı bulmak için kırdan kente göç başlar. Göç ise beraberinde yerleşim ihtiyacını artıracaktır. Gecekondulaşma başlayacaktır. Gecekondulaşma da bulunan arsaya gayrimeşru yapılan yerleşim alanı kurmaya sebep olacaktır. Zamanla değer kazanacak olan ana toprak ile bireyler ev sahibi olacak yine bu da bir dışlanma ve yoksulluk ilişkisi bizi karşılayacaktır. Çünkü gecekondu sahipleri ve onların kiracıları olarak karşılaşacağız.
Ülke olarak toplumun bir büyük çoğunluğu Müslüman‘dır. Müslümanlıkta teoride kendi içerisinde mezheplere adıyla ayrılır. Bu fikir ayrılığıdır. Müslümanlar bu durumu zenginlik olarak görürler. Bu nedenle tüm Müslümanlar ibadet mekanı olarak camiyi kullanırlar. Bu mekan etnik, dinsel ve sosyal ayrışmalara yol olmaz ama teoride. Ancak Alevilikte farklı görüşler ortaya çıkmış ve sadece kendilerinin faydalanabildiği, kendi görüşlerinin de onların kullanabileceği cem evi adı altında mekan oluşturmuştur. Bu devlet tarafından kabul edilmediği için sosyal dışlanmayı getirir.