Gün içerisinde aklımızdan binlerce düşünce, binlerce fikir ve plan geçiyor. Önemli olan bunları hayata geçirebilmek.
Bir şeylere bakarken, bir şeylere denk gelmişken aklımızdan hep aynı şeyler geçer aslında. Gördüğümüz şeyin ne kadar güzel, ne kadar çarpıcı, ne kadar işe yarar olduğuna hayret ederiz. Aslında bunların hepsinin başlangıçta bir fikir olduğunu unuturuz.
Bugün kullandığımız her şey, aslında bir zamanlar yalnızca bir hayalden ibaretti. İşte tam da bu yüzden; neden olmasın?
Bugün büyük hayranlık duyduğumuz, acaba nasıl düşünmüş diye dertlendiğimiz insanların temel özelliği çok fazla soru sorması. ‘Ne? Nasıl? Neden? Hangi yolla? Niçin?’ bir sürü soru.
Ben, başarılı olmak isteyen birinin bu soruları mutlaka sorması ve cevaplarının da peşine düşmesi gerektiğini düşünüyorum.
Soru sormanın dışında bir de cevap bulabilmek çok önemli. Bu soruların cevaplarını da sorarak değil, gözlem yaparak bulabiliriz aslında.
Mesela bugün hayranlıkla seyrettiğiniz, keşke ben yapsaydım dediğiniz o buluşu düşünün. Aslında bir ihtiyaca karşılık veriyor ya da bir duyguyu besliyor içten içe.
Bugün dikkatle bakarsanız sanatçıların, tasarımcıların, işinde başarılı olan kişilerin ve mucitlerin çok iyi gözlemciler olduğunu fark edeceksiniz. Gözlem demek sadece izlemek değil. Bakmak değil, görmekten bahsediyorum.
Dikkatli bir şekilde incelemek, bakış açısını değiştirebilmek, ayrıntıların farkında olabilmek. Gerekirse bir şeye, bir olaya, bir olguya tekrar tekrar farklı açılardan bakabilmek.
Bunu geliştirmenin de yolları var. Gözlem yeteneğinizin gelişmesi için uzmanların önerilerine göre bir deftere sahip olmanız yeterli. Evet bir defter.
Çevrenizde dikkatinizi çeken, ilgi gösterdiğiniz her şeyi bu deftere ayrıntılarıyla not almak. Yazmaktan, not almaktan hoşlanmıyorsanız fotoğraf ya da video çekmek de işinize yarayabilir tabii ki.
Bugün denk geldiklerinizi, ilgilendiklerinizi anımsamanın, onların anlamanın bir yolu da gözlem yaptıktan sonra gözlemlerinizi değerlendirmek aslında. Bu yüzden kendinize bir alan oluşturun. Mesela hayali bir çember çizin ve burası sizin anlama alanınız olsun.
İllaki somut bir alana da ihtiyacınız yok tabii ki. Mesela ben çocukluğumda ayrı bir odaya sahip olmadığım için, masa ve koltuk arasında kalan o küçücük yere sıkışır gözlemlediklerimi zihnimde canlandırırdım. Bu alanın iki boyutu olması gerekiyor. Biri zaman ve diğeri mekan.
Bu ikisini zihninizde çarpıştırın ve kendinize yarattığınız o minik alanda gözlemlerinizin üzerinden geçmenin tadını çıkartın.
Alanı seçtikten sonra kendinize bir zaman belirleyin. Bazı insanlar sabah saatlerini severken bazıları gece saatlerinde kendini daha verimli hisseder mesela. Ben şartlar ve koşullar arasında seçim yapamıyorum. Bazen geceleri daha verimli hissederken bazen de günün ilk saatlerinde daha verimli oluyorum.
Bunu günden güne değişen bir şekilde de yapabilirsiniz ama ortalama bir saat belirlemek sizin için daha uygun olacaktır. Hangi zamanın uygun olduğuna karar verin ve kendi alanınızda kendinizle ve zihninizle baş başa kalın.
Tabii ki bu yolda karşınıza engeller çıkacak. Kimi insanlar bu engelleri ortadan kaldırır, kimisi üzerinden atlar kimisi de takılır kalır. Hatta bir engel ihtimali bile bizi durdurur bazen. Evet, engeli aşmak acı verici ve yorucu olabilir fakat acı çekmeden başarının tadını da öyle güzel alamayacağımızı unutmamak gerekir.
Bunca cümle arasında sizi sıkıştırmak istemiyorum bu yüzden detaylara yarın devam ederiz. Şimdilik hoşça kalın.
Görüşmek üzere.