Son zamanlarda özellikle Kırklareli’de fark ettiğim bir olgudan bahsetmek istiyorum bugün sizlere. Artık farklı olarak etiketlenen sınıflardaki insanların arasındaki uçurumun ne kadar kısaldığına dikkat ettiniz mi hiç?

Farklı sosyal grupların hiyerarşisi anlamına gelen tabakalaşma ekonomik, sosyal ya da kültürel açıdan ortaya çıkan yapılaşmış sosyal eşitsizliklerin çözümlemelerini kapsar.

Bununla birlikte, tabakalaşma en yaygın şekilde sınıf söylemi çerçevesinde betimlenmiştir.

Dolayısıyla, tabakalaşma, araştırmalarının büyük bir bölümünü, daha çok ekonomik eşitsizlikler ya da bu eşitsizliklerden kaynaklanan sonuçlar üzerine odaklanan sınıf çözümlemeleri oluşturmuştur.

Sınıf çözümlemelerinin amaçlarından biri, kalıplaşmış sosyal eşitsizliklerin bireylerin yaşamları üzerinde nasıl bir etkide bulunduğunu ortaya koymak ve bu eşitsizliklerin zaman içinde nasıl süre gittiğini anlamaya çalışmaktadır.

Diğer taraftan, sınıf kavramının hala sosyolojinin merkezinde yer alan bir kavram olup olmadığı konusunda hararetli tartışmaların var olduğunun da altını çizmek gerekir.

Sınıf kavramının tabakalaşma sosyolojisi içerisindeki konumunu değerlendirmeye alan bu tartışmalar, genel olarak günümüzde toplumsal eşitliklerin anlaşılmasında sosyal sınıfların önem ve geçerliliğine ilişkin birbirine karşıt bakış açılarını içinde barındırmaktadır.

Bu bakış açılarından biri günümüz kapitalist toplumlarında var olan eşitsizliklerin açıklanmasında, sınıfın merkezi bir kavram olmadığı, kimi değişmelerin sınıfın sonunu getirdiği ya da önemini azalttığı argümanlarını öne çıkarırken diğeri modern toplumların sınıflı toplumlar oldukları ve toplumsal eşitsizliklerin anlaşılmasında bir kavram ve gerçeklik olarak sınıfın temel bir kavram olmaya devam ettiği görüşünü temele almaktır.

Her iki bakış açısını ele almakla birlikte, bu bölümde vurgulayacağımız temel argüman, sonunun gelmesi bir yana günümüz kapitalist toplumların çözümlemelerinin yapılmasında ve toplumsal eşitsizliklerin ele alınmasında, sınıfın analitik ve ampirik öneme sahip bir kavram olmaya devam ettiğidir.

Bir diğer nokta ise sınıfın merkezi bir kavram olmadığı görüşünü ileri süren yaklaşımların daha çok kuramsal düzeyde kaldığı ve gerçekte çağdaş sınıf kuramlarına bir eleştiri olarak okunması gerektiğidir.

Bu çerçevede sınıfın öldüğü ya da öneminin azaldığı argümanının ne tür olgulara dayandırıldığını ele alınmalı

Eşitsizliğin çağdaş formları hala klasik tabakalaşma kuramının kavramlarıyla anlaşılmalıdır.

Sınıf analizi eleştirmenleri sınıf kimliklerinin ve sınıf bilincinin formlarının çözüldüğünü doğru bir şekilde altını çizmişlerdir.

Bununla birlikte bu durumun sınıf ilişkileri açısından önemini abartmışlardır; sınıf ilişkileri mevcudiyetini korumakta ve yaşam olanaklarının ve koşulların üzerinde önemli bir etki bırakmaya devam etmektedir.

Ekonomik sınıf konumları belirlenebilmekte ve bu konumlar insanların yaşam olanaklarını açık bir şekilde etkileyebilmektedir.

Toplumsal ilişkileri tanımlama ve açıklamada sosyologlar tarafından kullanılan kavramlar arasında sosyal sınıf muhtemelen en belirsiz en karmaşık ve eğreti tanımlanmış olanıdır.

Bu durum sınıf kavramına ve sınıfın toplumsal eşitsizliklerin anlaşılmasındaki önemine dair eleştirilerin olmadığı anlamına gelmez.

Sınıf üzerine yöneltilen eleştirilerin sınıf analizinin kendisi kadar eski olmasına karşın bireylerin davranış ve tutumlarının ampirik çözümlemesinin bir aracı olarak bu kavrama yöneltilen eleştiriler ile başlamıştır.

Sınıfın sonu ile ilgili argümanlar 1950’ler ve 1960’lardaki ekonomik büyümeye paralel olarak ortaya çıkan zenginliğin yanı sıra, daha iyi hale gelen çalışma koşullarıyla birlikte yaşam tarzları temelinde inşa edilen kimliklerin sınıf kimliklerinin yerini aldığı ve yüksek kitlesel tüketim döneminde geleneksel işçi sınıfının ve orta sınıfların ortadan kalktığı temalarını içeren bir sürecin yansımaları üzerine oturtulmaya çalışılmıştır.

Bu süreçle birlikte kitlesel tüketimciliğin yükselişi, bireylerin sosyal hiyerarşi içerisindeki hareketliliklerinin artışı, daha genel bir düzeyde ise önceki dönemlerde sınıf ilişkilerinin ortaya çıkmasına neden olan ekonomik koşulların değişmesi gibi olgular da ele alındığında sınıf, endüstriyel ya da post endüstriyel toplumların anlaşılmasında çok az geçerliliği olan modası geçmiş on dokuzuncu yüzyıl nosyonu olarak kabul edilmeye başlamıştır.

Sınıfa ilişkin bu ilk eleştiriler endüstriyalizm, mesleki başarıya ve çok az engelin oluğu yüksek derecedeki sosyal hareketliliğe dayalı varlıkların toplumları ortaya çıkardığı varsayımını içeren post-endüstriyel toplum kuramı içinde ortaya çıkıyor.

Bununla birlikte, post-endüstriyel toplumların anlaşılmasında sınıfın geçerli olmadığı ya da öneminin azaldığı konusundaki en güçlü argümanlar özellikle seksenlerden sonra ortaya çıkmış, sınıfın ölümü tezi, toplumsal tabakalaşma ile ilgili sosyolojik tartışmalarda daha kapsamlı bir yer edinmeye başlamıştır.

İddiaya göre sınıf post-kapitalist, post-endüstriyel, post-modern sosyal süreçlerin gelişimi ile birlikte yok olmuştur ve günümüzde sınıfların artık eskisi kadar önem taşımadığı ve ileri kapitalist toplumların artık sınıflı toplumlar olma özelliği kaybettiği bir süreç yaşanmaktadır.