Kırklareli’de ailemden ayrı bir yaşam sürmeye başladığımda ilk fark ettiğim şey mesafenin aynı zamanda insana farkındalıklar da kazandırdığı oldu. Kırsal kesimdeki değişimin veya kente göçün etkisiyle geniş ailelerin çekirdek aileye dönüştüğünü ileri sürenler, çoğu zaman, böyle bir dönüşümün, yalnızca akrabalık bağlarının zayıflaması şeklindeki daha genel bir sürecin uzantısı olduğunu varsaymaktadırlar. Bu varsayım, sorgulanmadan kabul edilen yapısal-işlevselci bir mantığa dayanmaktadır. Bu mantığa göre, kırsal kesimdeki değişim, kentleşme ve sanayileşme, bir şekilde, hem geniş akrabalık bağlarının önemini yitirmesiyle hem de aile ve hane yapısındaki dönüşümle bağlantılı sayılmakta, hatta iki süreç arasında nedensel bir ilişki kurulmaktadır.

Türkiye'de geniş aile hanelerinin oranı, geçmişte olduğu gibi bugün de, sanayi devriminden önce kuzeybatı Avrupa'daki oranlardan önemli ölçüde yüksektir. Geniş akrabalık ilişkilerinin kamu yaşamındaki etkisinin, geçmişte ve bugün kuzeybatı Avrupa'daki kadar sınırlı olduğu veya ileride aynı şekilde değişime uğrayacağı söylenemez. Bu konu, Türk toplumunu ele alan literatürde geniş bir yer tuttuğu halde, elde edilen verilerin çoğu çelişkili, karışık, hatta yanıltıcıdır. İlerde göreceğimiz gibi, Türkiye'de hane türlerindeki değişimleri veya ailedeki ve akrabalar arasındaki etkileşimin yoğunluk derecesini gösteren istatistikler, çoğunlukla dikkate alınması gereken asıl meselelere ışık tutmamakta, çoğu zaman da bu tür akrabalık ilişkilerinin daha genel düzeyde ne ölçüde önemli olduğuna açıklık getirmemektedir.

Dahası, bu tür istatistiklerle yetinmek, antropoloji literatüründe çoğunlukla akrabalık kodu olarak tanımlanan, Türkiye'de, akraba olmayanlar arasında da geçerli olan yoğun bir ilişkiler alanının önemini anlamamıza engel olabilir. Akrabalık kodu çerçevesinde yürütülen akrabaların birbirleriyle ilişkileri ile yine aynı çerçevede yürütülen akraba olmayanların ilişkileri arasındaki ayrım, Türkçede akraba olan ve olmayanlar arasındaki ayrım kadar net değildir. Türkiye kentlerini ele alan literatürde, geniş akrabalık ilişkilerinin önemini yitirmesi, neredeyse kaçınılmaz bir süreç olarak görülmüştür. Talcott Parsons'ın karakteristik bir tanımını kullanırsak, böyle bir “partikülarist ağ”ın, modernleşme veya kentleşme denen süreçle birlikte ortadan kalktığı varsayımı, ne mantıksal, ne de ampirik olarak desteklenebilir. Duben, işlevselci argümanın kuramsal eleştirisi gayet iyi bilindiğinden, bu konuda ayrıntılara girmeye gerek duymuyorum, diyor.

Türkiye'de, tarihi çok eskilere dayanan geniş akrabalık ilişkilerinin, kurumsallaşmış bir sistem olarak varlığını sürdürdüğünü, özellikle akrabalık kodunun, kentlerde yaygın olduğunu gösteren pek çok ampirik veri mevcuttur. Ancak bu, geniş aile hanelerinin yaygın olduğu anlamına gelmez. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, kente göçle gelen kesimlerde söz konusu hane türünün, göç öncesinde ya da sonrasında hiçbir zaman yaygın olmadığı saptanmıştır.

İkamet örüntülerine ilişkin veriler, bize, geniş ailenin işlevlerinin ne düzeyde olduğuna ilişkin pek fazla bilgi verebilir mi? Geçmişte ya da günümüzde çekirdek aile hanelerinin oranının yüksek olması, geniş aile ilişkilerinin boyutu ve önemi açısından herhangi bir anlam ifade etmez. 1970'li yıllarda, kırsal bölgedeki bütün ailelerin üçte ikiden, metropolde ise üçte birden çoğunun evlilik hayatına (domestic cycle) geniş aile hanesi içinde başlamış olmaları, dolayısıyla, evliliklerinin en azından kısa bir döneminde geniş aile hanelerinde yaşamış olmaları, bu görüşü desteklemektedir. Duben, Kentte geniş aile ve akrabalık ilişkilerine açıklık getirmeye çalışırken, genellikle yapıldığı üzere, sadece gecekondu mahallelerine bakmanın yeterli olduğunu düşünmüyorum, diyor. Okumaya devam edelim: Metropoldeki eski ailelerin toplumsal ilişkilerine de bakmak gerekir. Göçmenler arasında, geniş aile ve geniş akrabalık bağları, gerçekten geçiş aşamasına ait ise, bu bağların, eski kentliler arasında ya hiç olmaması ya da zayıf olması gerekir. Söz konusu kentlileri, New York, Paris veya Londra'daki emsalleriyle benzerlikler taşıdıkları varsayılan ve çoğunlukla yeni kentlilerin öykündüğü ideal model olarak bahsedilen kentlilerden ayırıyorum. Eski aileleri bu açıdan ele almak kolay değildir, çünkü daha önce de işaret ettiğim gibi, bu makale yazıldığı sırada bu konuda Türkiye'de sistematik çalışmalar, bildiğim kadarıyla yok denecek kadar azdı. Bu alanda birtakım ön çalışmalar yaptım; burada, söz konusu çalışmaların geçici sonuçlarına temel oluşturan bazı saplamalarıma değineceğim. Batı'da, geniş aile ve geniş akrabalık ilişkilerinin kamusal alandaki rolünün sınırlı olması, sanayi öncesi dönemde yaygın olduğu ileri sürülen geniş aile hanelerinin çöküşü tezleriyle açıklanamaz.

Bu durum, daha ziyade, 18. yüzyılın sonlarıyla 19. yüzyılın başlarında ivme kazanan bir dönüşümün sonucu olarak görülmelidir: Bu dönemde, ev içinde yürütülen birtakım temel faaliyetler; özellikle ekonomik üretim, ev içi alandan çıkarak, hızla genişleyen kamusal alana taşınmıştır. Devlet bürokrasisi ve fabrika, kurumsallaşmış bir hukuk sistemi ve köklü bir kamu ahlâkı, yani “sivil toplum” ahlâkı, geleneksel ev hayatının dışında bu geniş alandaki hayatın gerektirdiği normatif ve kurumsal temelleri hazırlamıştır. Duben, Batı'da geniş aile ilişkilerinin önemli olmadığını yahut akrabalık veya benzer türde karşılıklılık ilişkilerinin bulunmadığını değil, bu ilişkiler kullanılmadan daha fazla “iş"in yapılabildiğini kastediyorum, diyor.