Postkolonyalizmin temel kavramlarından biri olan küreselleşme diğer adıyla Globalizm, insanoğlunun gelebileceği son nokta (kapitalizmle birlikte) olarak yorumlanmıştır.

Globalizm çok boyutlu bir kavramdır, bu yüzden bire bir tanım yapmak mümkün değildir. Küreselleşmeyle birlikte refahın artacağına olan inanış artmıştır, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki yaşam standartları, maddi farkların azalacağı alt yapı- üst yapı arasında keskin bir fark olmayacaktır görüşü hakimken bazı fikir ayrılıkları ortaya atıldı onlara göre küreselleşme sömürgeciliğin farklı bir boyutuydu.

Bazı Siyaset felsefecileri modernlik ve küreselleşmeyi eş anlamlı görürler onlara göre dünyadaki bireylerin dolayısıyla toplumların birbirleriyle ilişkisi daha önceki dönemlerine göre karşılaştırılamayacak kadar yoğun bu bakımdan modernitenin temelinde gelişmiş sanayi, ekonomi ve ordu olduğunu varsayarsak küreselleşmede güç kazanacaktır, siyaset felsefesi üzerine çalışmalar yapan Modelski’de küreselleşme Dünya’nın büyük medeniyetleri arasında artan bağlantının tarihi ortak bir inşası, bu inşanın da geniş bir coğrafyaya yayılmasıdır der.

Küreselleşme aynı zamanda kıtalar arasında ağlar oluşturan ve bu şekilde siyasi ve sosyokültürel dönüşüm yaratan bir süreçtir.

Küreselleşme belirli evrelerden geçer bu evreler, oluşum evresi, başlangıç evresi, yükseliş evresi, hegemonya evresi ve belirsizlik evresidir. Küreselleşmenin temelinde üretim döngüsü yani artı değerin sermayenin ve sermayede kârın olması gerekiyor.

Bu küreselleşmenin oluşum evresidir bu dönemde Avrupa’ya baktığımızda 15.yy da ortaya çıkar, kapalı tarım kültüründen yani feodalizmden sömürgeciliğe ve buradan elde ettikleri gelirle de yeni yatırımlara yönelirler.

Akılcılık ve bunun getirdiği bireysel olma kendi isteklerini kendinin yerine getirme anlayışı hakim olmaya başladı bunların sonucunda, dinin etki alanı daralırken insana ilişkin düşünceler ön plana çıkar.

Temelde sadece ekonomi alanı ile ilgili bir konu olarak görülse de küreselleşme her alana ulaşır ve bu kalkınmaya uyamayan ve bu eşitliği sağlayamayan toplumlarda öteki olma durumu ve bunun getirisiyle de sömürülmeye başlanırlar.

Küreselleşme tarihten bu zamana kadar aslında ekonomik olarak diğerlerinden üstün olanı koruma politikasını yürütmüştür, gelişmekte olan toplumlar gelişmiş toplumları kendilerine örnek almaktadırlar bu yüzden kültürel olarak kendi kültürel özelliklerinin arkasında durmak yerine bunlarda değişikliğe giderek “Batı”ya kendilerini kabul ettireceklerdir ya da buna gerek kalmadan bu ulus-devletler onların anlayışlarına göre modern olmamış, kendi sosyokültürel ve statülerine ayak uyduramadıkları için ekonomik anlamda da kültürel anlamda da asimile olmuşlardır.

Bu yüzden küreselleşme sadece refah seviyesinin yükselmesi, teknolojik olarak yenileşme ve gelişme değil bazı toplulukların sömürüleşmesi anlamına gelir bu biraz da kişinin bakış açısına göre yorumlanabilecek bir konu olduğu içinde net bir tanım ortaya konulmaz.

Kültür, bireyseldir, aynı kültürü aynı değer yargılarını paylaşan bireylerin genel bir kültürü oluşturduğu söylenir. İnanç, sanat, hukuk, gelenek ve diğer adetlerin oluşturduğu bir bütüne dahil olmuş oluyor bireyler. Kültür insanın doğaya karşı verdiği savaşın ürünüdür.

Kültür temelde coğrafidir, doğanın yarattıklarına karşı, insanın yarattığı her şey kültürdür. Kültürün en önemli özelliği birikime dayalı olması ve ortaklık algısına neden olmasıdır, bir ulusu bir toplumu bir arada tutan en önemli unsurdur.

Genel görüş olarak, ekonomik anlamda gelişen toplumlar moderniteye geçiş sağlıyor ve daha gelişmiş bir kültür olanağı sağlanmış oluyor. Teoride tanım bu olsa da pratikte her ekonomisi gelişmiş toplum moderniteyi yakalayamıyor, avrupai anlamda. Kültür emperyalizmine ortak yaklaşımlar var ancak işin içine küreselleşme girince bu yanlarda da değişiklik görmüş oluyoruz.

Bu yaklaşımları 2’ye ayırıyoruz; 1)Küreselleşme ile yaşanan süreç kültürleri olumsuz etkilemiyor zaten kültürler doğal süreç içerisinde birbirlerinden etkilenirler hatta birbirleri üzerine inşâ olurlar bu bakımdan küreselleşme olumsuz bir durum sergilemiyor. Küreselleşme zaten ekonomik açıdan etkiliyor. 2) Küreselleşme net bir şekilde kültürleri olumsuz etkiliyor. Küreselleşme yalnızca ekonomik bir olgu değildir.

Hayatın her alanına etki eder. Küreselleşmeyle birlikte modern toplumların tek bir gayeleri var, her toplumun geleceğini oluşturacak esas temel gelenekten kurtulmak ve liberal ekonomi, kültür ve inanç biçimlerine geçmek. Küreselleşme merkezi (Batı) modernizme bir inanç duyuyor, bu inanç kendi tarihsel sürecine dayalı bir inanç sistemidir. Bu sürecin dışında kalanlar ise “doğu” olarak adlandırılıyorlardı.

Emperyarlizm ise ticaret ve sermayede belirli ilişkileri ifade eden bir fenomendir, emperyalizm temelinde belli bir sınıfın çıkarlarına hizmet eden ekonomik yapıdır. Kültür emperyalizmi de, bilgi çağını ya da enformasyon ağı yaratan sınıf, zümre, ülkeler arasındaki ilişkidir. Bilgi çağına, kültür endüstrisi adı da verilebilir.

Kültür emperyalizmi ya da kültür endüstrisi doğal olarak endüstri ülkelerinden çıkar yani ekonomiyi elinde bulunduran kısımdan bunun sebebi de bu bilgi ağını bu toplulukların kurmasıdır. Kültür endüstrisinin dışında kalanları da “endüstri barbarları” ya da “kültürel gecikme yaşayan toplumlar” olarak adlandırırlar.