Haftada bir kez Kırklareli Üniversitesi öğrencileriyle internet üzerinden görüşme yaparak birbirimize bilgilerimizi aktarıyoruz. Bu haftanın konusu kapitalizmdi.
Özellikle okuduğum bölümün ana konularından olan kapitalist toplum ve marx ilişkisini sizler için derledim
Marx’ın esasında sınıfa dair görüşleri onun kapitalist toplumun oluşumu ile ilgili teorileri içinde bir bağlama sahiptir.
Marx kapitalizmin iktisadi oluşumunu ve burjuvazinin gelişiminin tarihini anlatırken modern toplumun sınıfsal yapısına dair de bir tahlil yapmakta ve modern toplumun yapısının oluşturan esas unsurun sınıfsal yapı olduğunu dile getirmektedir.
Zira Marx’a göre, belli bir dönemde belli bir toplumun bütün ahlak ve görüş kuralları, o dönemde o toplumun ulaştığı ekonomik aşamanın bir ürünüdür.
Bu görüşe göre, madde esastır, insanın fikirleri ve diğer sosyal yapılar da buna dayanmaktadır. Fransız sosyalistlerinin aksine, Marx işin ideal yönü ile ilgilenmemiştir. Ona göre, sosyalizm tarihin işleyişi neticesinde mutlaka gelecektir.
Marx kapitalizmin temelde gerçekleştirdiği şeyin emekle üretilen değeri sermayeye 31 dönüştürmesi ve bunu üretim sürecinin belirleyici faktörü olarak belirlemesi olduğunu dile getirir. Onun değer teorisi Adam Smith’ten James Mill’e kadar uzanan gelenekte İngiliz ekonomi politikçilerine dayanmaktadır.
Ancak özellikle David Ricardo'nun emek değer teorisi Marx’ı ciddi bir biçimde etkilemiştir. Marx’a göre bir malın değeri ona harcanan emekle meydana çıkmaktadır.
Kullanılan (faydalanılan) bir malda değerin bulunması somut insan emeğinin o mala katılmış veya o malda maddeleşmiş olmasından kaynaklanır. Mal, sosyal emeğin billurlaşmış şeklidir ve ancak bu sebepten değere sahiptir. Bütün mallarda ortak değer yaratıcı ve değer belirleyici öğe emektir.
Ona göre, değer yaratıcısı sosyal emektir. Yani, bir malın değerini toplumun belirli bir durumda belirli ortalama sosyal üretim koşulları altında belirli bir ortalama sosyal yoğunlukta ve belirli bir emek miktarı tayin eder. Ancak bu sadece o malın üretiminde doğrudan kullanılan emek miktarı değil; aynı zamanda sözü edilen malın üretiminde kullanılan sermaye mallarının üretiminde kullanılan emek miktarlarını da kapsar.
Bir malın değerini belirleyen emek miktarı, gerekli ham madde, enerji ve makinelerin üretildiği ve yeniden üretildiği o malın bütün üretim aşamalarındaki bütün emeği kapsamına alır. Marx her çeşit ve derecedeki uzmanlaşmanın gerekli kıldığı kalifiye emeğin «basit emek zaman birimleri» olarak ifade edilebileceğini düşünmüştür.
Ancak kapitalist ekonomide kullanım değeri ile mübadele değeri farklılaşmıştır. Bir malın kullanım değerini fayda belirlerken mübadele değerini de emek belirler.
Değer zaruri sosyal emek miktarı ve süresine göre oluşur. Sosyal gereklilik kullanım değeri olmayan bir nesneye ne kadar emek harcanırsa harcansın mübadele değerinin yaratılamayacağını gösterir.
Kalifiye emek ise, yoğunlaşmış basit kol emeğinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla Marx’a göre bir şeyin değerini, o şeyin üretimi için kullanılan emek miktarı (emek süresi - iş saati) belirlemektedir. Ücret de bu anlamda bu iş gücüne ödenen bir fiyattır.
Emek mübadele değeri olan bir ekonomik maldır, işveren işçinin işgücünü, yani işçinin üretken hizmetini satın almaktadır. Emeğin değeri, diğer herhangi bir malın değeri gibi, emeğin üretimi için gerekli sosyal emek süresine göre belirlenir. Emeğin üretimi için gerekli sosyal emek süresi, emeği üretim gücünde tutan geçim mal ve hizmetlerinin miktarını üretmek için kullanılan emek süresidir.
Emeğin değeri, emekçinin yaşamını sürdürebilmesi, üretimdeki üretken hizmetini sürdürebilmesi için gerekli olan geçim mallarının değerine, yani asgari geçim haddine eşittir. Marx kapitalist ekonomide emeğin ürettiği değer ile emeğe ödenen ücret arasında oluşan farkın sermayenin kaynağı olan artı değeri meydana çıkardığını ifade etmektedir.
Malların değerinin ve ücret haddinin oluşumu Marx'a göre tüketilebilecek olandan fazla değere yol açmaktadır.
Çünkü emeği üretim gücünde tutan asgari geçim haddine eşit olan ücret haddi ile emeğin ürettiği malın değeri eşit değildir.
Kapitalist üretilen malları, bu malların üretiminde kullanılan emek miktarına eşit değerden satarken, emeğe üretim gücünü idameye yetecek kadar, yani asgari geçim haddine eşit bir ücret öder. Aradaki fark bir fazla değer olarak kapitaliste kalır.
Gerçi kapitalist işçiyi soymaz. O emeğin mübadele değeri ile satın alır. Sömürü mübadelenin zaruri bir sonucudur.
Örneğin, bir işçi asgari geçim haddini karşılayan kıymeti 4 saatlik çalışma ile temin ediyor ve kapitalist kendisini 8 saat çalıştırıyorsa - 4 saatlik çalışmanın yarattığı değere el koymaktadır.
Buna göre, fazla değerin sebebi fazla çalışmadır. Kapitalistin kârı 32 buna bağlıdır. Kapitalist emeğe asgari geçim haddine eşit ücret öder. Fakat elde edilen ürünü daha fazla kıymete satar; aradaki farkı fazla değer olarak kendisi alır.
Marx sınıfların bu değerin paylaşımı ekseninde ortaya çıktığını ifade etmektedir. Ona göre tarih boyunca toplumdaki farklılaşmanın temeli üretim araçlarının mülkiyetindeki bir farklılaşmadan kaynaklanmaktadır.