Aile kavramı her an değişiyor. Kırklareli de bundan nasibini alıyor tabii ki. Dersimizin planına göre bu bölümle birlikte ülkemizde aile konusunda yapılan çalışmaları ele alacağız. Önce “sosyal tarihçiler geleneksel aileyi bize nasıl tanıtmaktadırlar?” sorusuna cevap arayacağız. Bu çerçevece iki temel kitaptan yararlanacağız. Önce İ. Ortaylı’nın “Osmanlı ailesi”ni açıkladığı Osmanlı Toplumunda Aile kitabından yararlanacağız. İkinci olarak Alan Duben-Cem Behar’ın yazdığı İstanbul Haneleri adlı kitap kaynağımız olacak.

İ. Ortaylı’nın kitabından okuyalım14: Osmanlı ailesi çok geniş içerikli bir kavramdır. Tuna kıyılarında yaşayan Hıristiyan Bulgar aile gibi, Bulgar dilini sakladığı halde Türklerin dinini kabul eden ama teaddüd-ü zevcat’ın (poligami) olmadığı “Pomak” aile de Osmanlıdır. Hicaz’ın Arapları, Lübnan’ın Maruni Hıristiyanları (ki aralarında kiliseden geçmeyen, ama halkın benimsediği bir çokeşlilik vardı.), Anadolu’nun Sünni şehirli, Alevi köylü Türkleri, Adalı ve Egeli Rumlar, Arnavutlar, Bosna’nın Müslümanları, dört bir yanda yaşayan Yahudi ailelerin hepsi Osmanlı Ailesidir. Ayrı hukuk sistemine tabi olsalar da yaşamlarındaki “Osmanlı Ailesi” niteliği, sadece Osmanlı siyasal hakimiyeti dolayısıyla değil, uzun bir tarihin yoğurduğu kültürel coğrafyayı paylaşmak dolayısıyla vardır. Kültürlerindeki ayrımlardan çok müşterek yönler hakimdir.

Bütün hatlarıyla ataerkil düzen vardır. Kentlerde bile aile-sülale silsilesine yönelik dokulanma, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya her yerde görülür. Osmanlı aile yaşamındaki farklılıklar dini olmaktan çok bölgeseldi. Osmanlı Ailesi teriminin sınırı Hıristiyanlık ve Müslümanlık değildir. Örneğin bir Hollandalı aile ile bir Ermeni aile arasındaki fark, Ermeni ile Osmanlı Türk aile arasındaki yakınlığa göre daha büyüktür. Hukuki kompartımanlaşmaya rağmen tarihi-kültürel doku, imparatorluğun her dinden halklarını aile yaşamları, adetleri ile birbirine benzeştirmişti. Osmanlı ailesinin mekânı mahalle veya köydür. Bugünkünün aksine ailenin içinde bulunduğu mahalle veya köy topluluğu ile etnik-dini bağları vardır. Çünkü bu topluluk halkı birbirine kefildir ve devlet nezdinde birtakım yükümlülükleri yerine getiren bir birimdir.

Mahalle veya köy bazı vergilerin tarhında düzenlemesinde, toplanmasında; asayişin sağlanması veya bayındırlıkla ilgili bazı yükümlülüklerin yerine getirilmesinde görevli ve sorumlu birimdir. Hane, Farsça kökenli bir kelimedir. Ev, ikametgâh, aile anlamlarına gelen hane, aynı zamanda hukuki ve mali bir birimdir. Geniş aile-çekirdek aile kategorileştirmesi bağlamında Ortaylı da Osmanlı toplumunda bir ‘hane kaç kişiden oluşmaktadır?’ sorusunun karşılığını arar kitabında. Şöyle anlatmaktadır: Hane büyülüğü konusunda, mutabakata varılmış kesin bir sayı yoktur. Ömer Lütfü Barkan hane büyüklüğünü 5 kişi olarak kabul etmiştir.

Bernard Lewis bu sayıyı 5-8 olarak belirler. Halil İnalcık, hane büyüklüğünü XV. yüzyıl sonlarında Bursa’da 9, İstanbul’da 3-4 olarak hesaplamaktadır. Nüfus sayımının olmadığı bu dönemlerde nüfus üzerine ancak tahminler yapılabiliyor. Tahminlerin kaynağı tahrir defterleri denilen vergi mükellefi olan erkek nüfusun kaydedildiği defterlerden, bir hanede kaç kuşağın yaşadığının ortalama-yaklaşık bir rakamını tespit etmeye dayanır. Bir bölgede kaç hane olduğu gösteren defterler de vardır. Osmanlı devletinin sayımı, XVI. ve XVIII. yüzyıllarda hane üzerinden verilmiştir. Bu konuda en ünlü uzman olan Nejat Göyünç’ün tahlil ettiği hane büyüklüğü 5 kişi olarak ifade edilmektedir.

Geleneksel hayatın sürdüğü şehir ve köylerde çekirdek aile, hayatın sürdürülmesi için uygun bir aile tipi değildir. Ailenin üretimi, yıllık tüketim stoklarının hazırlanması, kırsal alandaki iş bölümü, ailenin güvenliğinin sağlanması bakımından üç kuşağın bir arada barınması gerekir. Genellikle hane haklarının ikamet ettiği bina tipleri de birkaç kuşağı barındırmaya müsaittir. Avlu etrafında yer alan odalar veya küçük binalarda geniş aile bireyleri yaşar. Çocukların eğitimi yaşlı kuşaklar tarafından yerine getirilir. Tüketime yönelik malzeme, yiyecek, giyecek birlikte üretilir. Hane, sosyal bir ünite olan mahalle ile organik bir bağ içindedir.

Geniş aile konusunda bakılacak noktalardan biri çocuk sayısı bir diğeri de çok eşlilik mevzusudur. Çocuk sayısı açısından Nejat Göyünç Bursa gibi büyük taşra şehri ve hatta Ankara gibi küçük Anadolu şehri için ilginç sonuçlar vermektedir: XVI. yüzyılda Bursa’da ailelerin %27’si çocuksuz, %20’si tek çocuklu, %18’si iki çocuklu, geri kalanı ise yani %35 çok çocukludur.

Geniş aile ve hane tipi aileler dinlere göre farklılık arz etmez. Bu nedenle yapıyı açıklamak için Osmanlı Ailesi kavramı kullanılmaktadır. Farklı dinden insanların meydana getirdiği cemaat (millet) benzer yapıya sahip ailelerden oluşur. Osmanlı dünyasında Ermeni ve Türk ailesinin birbirine çok benzerdir. Aslında, buna Rum-Ortodoks, Musevi aileler de eklenebilir. Bu noktada Osmanlı toplumsal yapısında karşımıza çıkan “millet sistemi”ni ele almak gerekmektedir.

Çünkü Müslim ve gayrimüslim gruplar arasında önemli yaşam farkı ve aile yapısında akrabalık ilişkilerinde derin ayrılıklar olduğu konusundaki yaygın kanaat önemlidir. Millet sistemi farklı dinden insanların evlilik ve akrabalık kurarak kaynaşmasına engeldir. Her halk kendi kampında yaşamıştır. Ama kültürel etkileşim ve hayatın temel kurumlarındaki ortaklık şaşılacak derecede yüksektir.