İnsanlar, kendilerini sınırladıkları ve durdurdukları otokontrol mekanizmalarına sahiptir. Bu Kırklarelili vatandaşlar için de geçerlidir. Buraya kadar anlattıklarımızda herhangi bir bireyin nasıl toplumsal bir birey hâline geldiğini gördük. Bireyin toplumla nasıl bütünleştiği üzerinde düşünülen bir soru olmuştur. Amerikalı sosyologlar, bu durumu açıklamak için toplumsal kontrol deyimine başvurmuşlardır. Toplumsal kontrol, grup ve toplumun bireyin davranışlarını sınırlaması ve bu sınırlama yoluyla toplumsal değerlerin benimsenmesinin sağlanması, yani bireyin toplumsal kurumlar ve diğer toplumsal birimler tarafından ortak değer ve eylem ölçülerine uygun davranışlarda bulunmaya zorlanması olarak tanımlanmaktadır.
Belirli bir toplumda, en genel ve soyut düzeyde, doğruluk, namus, başarı, dayanışma gibi büyük çeşitlilik gösteren değerler yer alır. Bu değerlerin belirli bir role uygulandıkları zaman aldıkları biçimleri gösteren ise normlardır. Başka bir ifade ile değerlerin toplumsal etkinlik kazanmaları, normlar ve töreler aracılığıyla olur. Teorik düzeyde, değer, norm ve kanaatler arasında bir farklılaşma yapılabiliyorsa da, gerçek yaşamda bir toplumsal normu, değer ve kanaatlerden ayırt etmek pek çok kez neredeyse olanaksız olmaktadır.
Normlar ve ortak kanaatler arasında çatışma görülebileceği gibi, karşılıklı bir etkileşim de görülebilir. Normlar zaman içinde etkinliklerini ve yaptırımla desteklenme özelliklerini yitirdikleri oranda, kanaatler gibi tartışma konusu yapılabilirler. Buna karşılık giderek güçlenen bir ortak kanaat, yaptırımla desteklenmesi yönünde bir toplumsal gereksinme yaratarak sonunda yeni bir normun doğmasına neden olabilir.
Değerler, bireylerin düşünce, tutum, davranış ve yapıtlarında birer ölçüt olarak ortaya çıkarlar ve toplumsal bütünselliğin ayrışmaz bir öğesini oluştururlar. Bir toplumun yaşamında, her şey değerlere göre algılanır ve diğerleriyle karşılaştırılır. Bireyler içinde yaşadıkları grup, toplum ve kültürün değerlerini genellikle benimseyerek, bunları muhakeme ve seçimlerinde birer ölçüt olarak kullanırlar. Böylece daha iyi, daha doğru, daha uygun... gibi genel yargılara varma olanağı bulurlar. Bireysel tutum ve davranışlar, büyük ölçüde ahlaksal ve dinsel değerlerle örf ve adetlerin içerdiği değerlerin etkisi altında kalır. Ancak bu değerler genellikle normlar içerisinde somutlaşır ve normlar aracılığıyla etkinlik kazanır. Daha genel ve soyut olan değerlere karşılık normlar, yaptırım güçleriyle toplumsal yaşamın belirgin bir unsurunu oluştururlar.
Her toplum iyi ve kötüyü, güzel ve çirkini, neyin uğruna ölünmesi gerektiğini… tanımlamaya çalışır. Sosyalleşme sürecinde çocuğa, çoğu kez mantıksal bir kanıtlamaya gerek kalmaksızın toplumun değer ve normları aşılanır ve törelere nasıl uyulacağı öğretilir. Toplum bireyden iyi ve kötüyü anlamasını değil, hissetmesini ister. Bireyi aşan ve yüce bir toplumsal varlık olarak değer, kendisini doğal ve mutlak bir gerçeklik olarak kabul ettirir.
Değerler bir kültürden diğerine, hatta aynı toplumda bir gruptan diğerine değişiklikler gösterebilir. Örneğin, bir Batılı ile bir Arap’ın, burjuva ile proleterin, köylü ile işçinin, bir kentlinin ahlâk anlayışları, zevkleri farklılıklar gösterir. O hâlde sınıfsal, grupsal, kültürel belirleyicilikleri göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bununla beraber ahlâk, belirli bir grup içerisinde, her türlü görecelilikten uzak olarak bireylere kendisini zorla kabul ettirir.
Belirli bir toplumda değerler, bireyin düşünce ve eylemlerini yöneten oldukça tutarlı bir sistem içinde örgütlenirler. Buna ideal adı verilir. Bu anlamda belirli bir ideale sahip olmayan bir insan topluluğu bir toplum oluşturamaz. Değerler üzerinde daha iyi fikir sahibi olabilmek için çeşitli karşılaştırmalı çalışmalar da yapılmıştır. Özellikle A.B.D. farklı kökenlerden gelen insanların bir arada yaşadığı bir toplum olarak bu tarzda çalışmalar yapmaya çok uygun bir toplumdur. Değerler üzerine yapılan bir çalışmada Teksas’ta yaşayan Anglo-sakson ve İspanyol Meksika kökenli Amerikalılar seçilmiştir. Bu iki grubun değerler açısından tam bir zıtlık içinde oldukları anlaşılmıştır.
Bir toplumun, varlığını sürdürebilmesi için toplumsal düzeni, yani bireyler ve gruplar arasında gerekli ilişkileri sağlayabilecek ve koruyabilecek birtakım kurallar yaratması gerekir. Yani, toplumsal yaşamda bireylerin tutum ve davranışlarının belirli kural ve ölçütlere göre örgütlenmiş olması zorunludur. Böylece bireyler, kendi tutum ve davranışlarının sınırlarını gösteren ve bilinçli ya da bilinçsiz olarak uyguladıkları bu soyut modeller sayesinde, diğer bireylerin belirli bir durumda nasıl davranacaklarını, nasıl bir tutum takınacaklarını öngörebilme olanağı bulurlar. Bu anlamda, belirli bir durumda uygun olan ya da olmayan değer, tutum veya davranışın ne olduğunu belirleyen ve yaptırımla desteklenen ortak toplumsal kurallara norm denir.
Çağdaş toplumlarda, bütün toplumsal örgütlenme türleri, kendilerine özgü norm sistemleri yaratmak zorundadırlar. Birey, ilişkide bulunduğu birçok toplumsal grubun normatif sistemini bilme ve uygulama durumunda kalabilir. Bu durum çağdaş toplumların birer norm bütünü niteliği almasına neden olmaktadır.