Kırklareli gibi çok kültürlü toplumlarda toplumsal yapı farklı süreçlerden geçer. Toplum, bir coğrafyada yaşayan ortak değerleri, bu nedenle de ortak yönetimleri, ortak kültürleri, heyecanları olan insan topluluklarıdır. İnsanlar sayılarının çokluğu azlığıyla toplum olmazlar. Ortak değerleriyle toplum olurlar. Toplumu sadece belirli sayıdaki insan oluşturmaz.

Toplumları, onu oluşturan insanlarla birlikte, ne oldukları toplumbilim çerçevesinde ayrıntılı olarak anlatılan aile, ekonomi, hukuk, yönetim, kültür, bunun içinde yer alan dil, din, askerlik vb. gibi toplumsal kurumlaşmalar, yani büyük boy kurumlar da oluşturur. Bunlarla bir bütün olarak kurulmuş olan küçük boy kurumlaşmalar, yani demin saydıklarımız gibi soyut değil, daha somut, kamu kurumları, bakanlıklar, genel müdürlükler, odalar, vakıflar, dernekler, il müdürlükleri, il özel idareleri, belediyeler, kuruluşlar vb. kurumlar da oluşturur. Tüm bu yapılanmalar bir sistemdir. Sistem dendiğinde canlı bir organizma akla gelmelidir. Yani toplum canlıdır. Soluk alıp verir, yaşar. Genç olur, yaşlanır, hatta ölür. Tarih, ortadan kalkmış birçok devlet örnekleriyle doludur.

Bilmediğimiz uygarlıklar da var tarihte. Uzak Doğu’da İndus, Maurya ve Gupta uygarlıkları; Uygurlar, Aksum, Gana imparatorlukları, Abbasi, Fatımi halifelikler, Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Anadolu beylikleri... Avrupa’da Minos, Miken, Helen uygarlıkları, Etrüskler, Roma İmparatorluğu, Bizans, Sovyetler Birliği. Toplumlar yaşarlar, büyürler, yaşlanırlar ve ölürler, her ölümlü gibi. Diğer canlılara göre toplumlardaki yaşam farkı sürelerinin uzun olmasıdır. Yüzyıllarca sürer, sürebilir. Osmanlı İmparatorluğu en uzun yaşayan imparatorluklardandır. 622 yıl sürmüştür.

Buradaki önemli fark devletlerin bir gün gelip yıkıldığı, ancak o devleti oluşturan toplumların yapı değiştire değiştire sürdürdüğüdür. Devletler yıkılmasa da aynı devleti oluşturan toplum süreç içine değişime uğrar, değişir. Bu değişim devletin yönetim yapısını da etkiler, değiştirir, yeni koşullara uygun olarak geliştirir. Bir süre sonra eski toplumdan eser kalmaz. Ancak farklı bir yapıda, farklı bir konumda, aynı adıyla ancak farklı bir düzlemde varlıkları devam etmektedir. Bu durumda toplumun yaşadığını söyleyebilirsiniz. Ancak o toplumla bugünkü toplum arasında da büyük yapısal farklar vardır. Bir sonra bu farklılaşmaların nedenlerine değineceğiz.

Özetle devletlerin yıkılabileceği, toplumların yapı değiştirerek varlıklarını sürdürebileceğini söyleyebiliriz. Yaşamını yeni yapılanmalarla sürdüren toplumla büyük ve derin kültürel kökleri olan toplumlardır. Başta Türkler. Bunun gibi eski Cermenler, Antik Mısır halkı yani Mısırlılar, Almanlar, İspanyollar, Franklar devletler ortadan kalksa bile aynı toplumlar yeni yapılanmaya uyarak, yeni devlet örgütlenmeleri içinde varlıklarını sürdürmektedirler. Bu arada birçok köksüz, küçük uygarlıkların tarihten silindiklerini görüyoruz.

Neden böyle olmaktadır? Neden toplumlar da devletler de yapısal değişimlere uğramaktadır? Bunun yanıtı her toplumun çeşitli boyutlarda yaşadığı teknolojik gelişmelerdir. Ortaya çıkan her yeni teknik toplumun değişmesi, bir başka deyişle gelişmesi yönünde ileri, itici bir etki yapar. Değişen her tekniğin topluca genel adı teknolojidir. Teknoloji değiştikçe, geliştikçe toplumlardaki diğer kurumların da kurumlaşmaların yapılarını değiştirmektedir. Bu böyle durmaksızın ilerler.

Durumlar ve toplumlar daima değişir. Teknolojinin değişmesi ile toplumlar değişirken bir de sayısal olarak büyürler. Gelişen teknolojiye uygun olarak üretim araçları değişir, örneğin, karasaban traktör olur. Ameliyatlarda kesilen yerler iplikle dikilirken bir süre sonra metal penslerle tutturulur. Bir süre sonra yaraya laserle dikiş atılır olur. Hem tarımda hem sanayide elle yapılan üretim gün gelir, makineyle yapılmaya başlar.

Böylelikle üretim artar. Saatte, günde üretilen kumaşın, cam bardağın, ayakkabının sayısı büyük oranda artar. Nüfus da arttığına göre bu mallara gereksinim de artmıştır. Buna karşın kendi topluluğundaki, toplumundaki insanların gereksinimin daha fazlası üretildiği için ticaret ortaya çıkar. Elde kalan, tüketilemeyen fazla mallar başka köylere, kentler, ülkelere satılmaya başlar; ticaret gelişir. Giderek daha uzak ülkelere hızlanmış ulaşım araçlarıyla mallar sevk edilir. Öyle olur ki birkaç gün önce fabrikadan çıkmış bir yiyecek maddesi, bir konserve, peynir, salam, sucuk, domates, limon vb. birkaç gün sonra başka ülkelerde tüketilmeye başlanır.

Ticaretin böyle hızla gelişmesi malların hızla dolaşması, bu arada insanların gelişmiş taşıt araçlarıyla bir mekândan bir başka mekâna, bir coğrafyadan bir başka coğrafyaya geçmesi toplumları daha da karmaşıklaştırır. Eskinin köy yaşamı yerini kalabalık, büyük, metropolitan kent yaşamına bırakır