Kırklareli’de eğitim gören gençlerin, sosyal yaşantımızı değiştirebileceğini hiç düşündünüz mü? Eğitimin toplumsal değişimi meydana getireceği görüşü, eğitim kurumlarını toplumdan bağımsız görenler tarafından savunulmuştur. Buna eğitim kurumları değişimin rotası olarak bireysel ve ekonomik kalkınma ve daha gelişmiş toplumlar için gerekli düzenlemeler yapılarak toplumda değişim meydana getirebilirler. Modern toplumlarda ortaya çıkan sosyo-ekonomik farklılaşmalara ve eşitsizliklere eğitim çözüm olabilir. Bu anlayışa göre toplumdaki eşitsizlikler ve olumsuz düşünce kalıplarından uzak bir eğitim programı yeni nesilleri olumlu yönde değiştirebilir. Dolayısıyla eğitim kurumları içinde bulunduğu toplumdan bağımsız yapılandırabilirler ve bu toplumu değiştirebilirler. Okullar değişim ve yenilik kaynağıdır.

Bu akımın temsilcisi olan George S. Counts, Dare the School Build a New Social Order? (Okul Yeni Bir Toplumsal Düzen İnşa Edebilir mi?) başlıklı kısa kitabında okulun toplumsal değişimde alacağı rolü incelemiştir. Ona göre “Amerikan hayalini” gerçekleştirmenin yolu okullarda yapılacak düzenlemelere bağlıdır. Çünkü insanlık bir çağın sonuna gelmiş, tarım toplumu olma özelliğini geride bırakmış ve bilimin, teknolojinin ilerlemesiyle endüstriyel çağa girmiştir.

Buna rağmen okul muhafazakar güçlerin ellerinde geçmiş çağa uygun düşünce tarzını sürekli kılmaya hizmet etmektedir. Halbuki insanlığın meydana getirdiği bu “en insancıl, güzel ve görkemli medeniyeti” kavrama, yoksulluğu ortadan kaldırma ve demokrasiyi bilinçli bir şekilde inşa etme gücüne sahibiz. Bu yeni toplum düzeninin en önemli meselesi, endüstriyel gelişmenin, bilim ve teknolojinin nimetlerinin kitlelerin refahına hizmet eder haline getirmektir. Çünkü güvenli bir ekonomik temeli olmayan “özgürlük” sadece bir kelimeden ibaret kalır. Tüm ırklar, dinler, statüler arasında gerçek bir eşitliği sağlamamız gerekmektedir. Yoksa endüstriyel dönem “endüstriyel feodalizm” olmaktan öteye gidemeyecektir.

Okul bu yeni “büyük toplum”un inşasında nasıl bir rol alacaktır? Okul sanki kendi yasaları tarafından kontrol edilen ve yönlendirilen özerk bir kurummuş gibi ele alarak eğitimi daha fazla önemseyerek okulu bu sürece dahil edebiliriz. Counts eğitim sistemine dair yaygın on yanlış kanaati açıklar. Her şeyden önce “insanın özgür doğduğu” kabulü yanlıştır. Gerçekte insan aciz olarak doğar ve özgürlüğe kültür aracılığıyla ulaşır. Zira insan doğduğunda başkasını değil özellikle bir dili öğrenmeye mecbur kalır. Bu naif özgürlük anlayışına göre insan reşit olana kadar hiçbir dili öğrenmeme ve dünyanın tüm dilleri arasında seçim yapmasına izin verilmelidir! İkinci yanlış çocuğun doğası gereği “iyi” olduğu kabulüdür. Bu kabul Rousseau’nun doğada olanın mükemmel olduğu ve insanın bunu yozlaştırdığı görüşüne dayanmaktadır. Ancak insanın kendisinin doğanın bir parçası olduğuna göre bu çelişkili bir kabuldür. Üçüncü yanlışlık çocuğun kendi başına ayrı bir dünyada yaşadığı kabulüdür. Bu doğru olsaydı çocuk “insan” haline gelemezdi.

Dördüncü yanlışlık, eğitimin ezelden ebediyete kadar değişmeyecek olan saf ve mistik bir öze sahip olduğu kabulüdür. Bu sebeple eğitim siyasetten uzak durmalı ve diğer toplumsal güçlerden de ayrı olmalıdır. Ancak bu tarihte görülmemiş ve gelecekte de görülemeyecek bir durumdur. Beşinci yanlışlık okulun tamamen tarafsız olması ve hiçbir toplumsal önyargıyı aktarmaması gerektiğidir. Altıncısı eğitimin en büyük amacının her toplumsal meseleye şüpheci bir tavır ile yaklaşan “üniversite profesörü” yetiştirmek olduğu yanılgısıdır.

Yedincisi eğitim süreçlerinin öncelikle entelektüel olduğu kabulüdür. Counts’a göre hayata anlam ve yön veren kültürel etkenler entelektüel bilgiyle eşit derecede önemlidir. Entelektüel bilgiyi önceleyen okullarımızda çocuklar evrene baktıklarında her şeyi değersiz görebiliyorlar. Sekizinci yanlışlık, çarpıcı bir şekilde, okulun en güçlü eğitim aracı olduğunun düşünülmesidir. Bu bağlamda Counts eğitim uzmanlarının eğitim süreçlerindeki konumlarını fazla önemsemesini eleştirmektedir. Dokuzuncu yanlış, bilgeliğe giden yolun bilgiden ziyade bilgisizlikle mümkün olduğu kabulüdür. Bundan dolayı çoğu kişi eğitimde dayatmanın kaçınılmaz olduğunda hemfikir olsa da eğitim sürecini planlamanın ve kontrol etmenin suistimal olduğunu düşünür. Bu sebeple Counts’a okul, mümkün olduğu ölçüde ne yaptığının bilincinde olmalı ve eylemlerinin tam sorumluluğunu almalıdır.

Onuncu yanlışlık ise eğitimin sorumluluğunun bireyi toplumsal değişime ayak uydurmaya hazırlaması olduğu kabulüdür. Counts bunun değişim sürecini yönlendirmeye çalışmak yerine eğitimin “şans tanrılarını önünde eğilmesi ve rotasından sapmış toplumsal düzenin aynası” olması anlamına geldiğini savunur. Buradaki büyük tehlike, okulun endüstrinin boyunduruğu altına girmesidir.

Counts’a göre okulun tam olarak tarafsız olması mümkün olmadığı için öğrencilerin davranışlarını şekillendirmesi ve hatta belirli düşünceleri dayatması gerekmektedir. Diğer taraftan bu, keskin sınırları belirli reformlar yapılması anlamına da gelmemelidir. Counts okullarda yapılması gerekeni, çocuklara gelecekte onları bekleyen olasılıklara dair bir öngörü kazandırılmalı ve bu öngörülerin gerçekleşmesi yönünde azimle çalışmaları teşvik edilmelidir. Öğrencilerin cesareti, öngörüleri, azimleri öğretmenlerine ve tüm büyüklerine meydan okuyacak ve öğrenciler büyüklerin toplumsal gücü haline geleceklerdir.