Kırklareli’de yürürken insanların ellerindeki cep telefonlarına ne kadar vakit ayırdıkları dikkatinizi çekiyor mu hiç? Tarihin ilerlemesini ve toplumsal değişimi üretim biçimlerinin birbiri ile diyalektik ilişkisi çerçevesinde açıklayan Marx altyapı ile üstyapı arasında kurduğu ilişki, altyapıyı teşkil eden üretim biçiminde bir değişimi meydana getirebilme kapasitesine sahip olan iktisadi ve teknolojik değişimlere başat bir rol tayin etmiştir. Ona göre insanlar yeni üretici güçler sağlamak için teknik yenilikler yaparlar. Bu teknik yeniliklere bağlı olarak üretim biçimleri ve dolayısıyla bütün toplumsal ilişkileri değişir: “El değirmeni size feodal beyli toplumu verir; buharlı değirmen ise, sınai kapitalistli toplumu”

Marx’ın teknolojiye verdiği rol onun doğa hakkındaki görüşleri ve teorisi çerçevesinde şekillenmektedir. Marx insanın kendi eylemleri ile doğa karşısında bir konum elde ederek insani bir dünyayı oluşturduğunu düşünmektedir. Bu anlamda onun Prometheus’a verdiği anlam insanlık tarihini bir doğadan kopuş ve onun üzerine egemenlik kurma süreci olarak şekillendirir. Komünist Manifesto’da “yüzyılı bulan egemenliği sırasında” burjuvazinin doğa güçlerine egemen olarak “daha önceki kuşakların tümünün yaratmış olduklarından daha yoğun ve çok daha büyük üretici güç” oluşturduğunu ilan eder.

Marx’ın ele aldığı teknolojik değişmeler daha çok 18. yüzyılın ortasından itibaren İngiltere’de Endüstri Devrimi’ni doğuracak teknolojik gelişmelerdir. Yani kapitalizmi yeni bir aşamasına sokacak olan değişikliklerdir. Bu dönemde genel olarak modern endüstriyel gelişmenin bilimsel bilginin teknoloji olarak üretim sistemine uygulanmasından kaynaklandığına inanılmaktadır. Marx da tarihsel materyalizm metodu sebebiyle bireylerin değil de sınıfların ve ilişkilerin değişiminin toplumsal değişime yol açtığını düşündüğü için teknolojik değişmelerin etkisine karşı daha fazla dikkatli olmak durumundaydı. Zira yukarıda ele alındığı gibi Marx’a göre toplumsal değişim kahraman bireyler yoluyla değil maddi koşulların değişmesi yoluyla gerçekleşmektedir.

Marx’ın teknolojinin bir toplumu değiştirmesi gerektiğine dair fikirlerini en açık bir biçimde Hindistan üzerine yazdıklarında takip edebiliriz. 19. yüzyılın ortasında İngilizler Hindistan’da telgraf sistemini kurar ve demir yolu inşaatına başlar. Marx’a göre demir yolunun inşaası içine kapalı, tarihin dışında durağan Hindistan’ı tarihin akışına yeniden katacaktır. Zira demir yolu, demir yolu sanayiyi getirecek, toplumsal kapalılığı çözecek, ilerlemenin önündeki sınıfsal engelleri kaldıracaktır. Böylece demir yolu Hindistan’ın bütün sosyal, siyasal ve iktisadi sorunlarını temelinden çözecek bir anlam kazanır.

Öte yandan teknolojinin hiç durmadan gelişmesi, kapitalizmin evrenselleşmesi için de bir dayanak noktası teşkil eder. Marx’a göre teknoloji üretim sistemine otomasyonu getirerek üretimde önemli bir artış gerçekleştirir. Böylece tarihsel olarak toplumsal ilişkiler ve emeğin üretim sürecindeki konumu değişir. Bunu özellikle Marx’ın Endüstri Devrimi ile ilgili analizlerinde görebiliriz. Bu anlamda Marx, tarih boyunca teknolojinin birer sonucu olan üretkenlik ve iş bölümüne merkezî bir yer vermektedir.

Marx’a göre kapitalizm üretkenliğin artması ile gelişmiş ve bunun üzerinde varlığını devam ettirmektedir. Dolayısıyla kapitalizm üretimin teknik organizasyonunda ilerleme ve üretim güçleri için en üretken üretim ilişkilerine ihtiyaç duyar. Bu da teknolojinin üretim sisteminde daimi bir biçimde kullanılmasını gerektirir. Kapitalizmin bu açmazı Marx tarafından onun kendi sonunu hazırlaması olarak görülür.

Kendisinin tarihin materyalist açıklaması olarak ifade ettiği yaklaşıma göre tarihte üretim biçimlerinin diyalektik bir biçimde birbirini takip ettiği bir ilerleme mevcuttur. Bu ilerlemenin motorunu sınıf çatışması oluşturmaktadır. Her bir üretim biçiminde üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduranlar ile bu mülkiyetten dışlananlar arasındaki mücadele değişimi meydana getirmektedir. Bu çerçevede Marx olgun modelinde beş aşamalı (Komünal, Antik, Feodal, Burjuva ve Sosyalist) bir toplumsal değişim çizgisi öngörmektedir. Marx bu beş aşamaya paralel olarak üretim araçlarında özel mülkiyetin ortaya çıkmadığı dolayısıyla tarih boyunca durağan bir seyir takip eden ve değişmeden kalan Asyatik toplumdan bahseder

Marx toplumsal değişimin tarihsel yasalar çerçevesinde gerçekleştiğini düşünmektedir. Bu çerçevede bireylerin rolü ona göre kısıtlıdır. Bireyler tarihsel yasaları anlayıp değişimin yönünü kavradıklarında değişimde itici bir faktör olabilmektedirler. Ancak bu şartları aşan bir rol oynamaları söz konusu değildir. Bu çerçevede ona göre tarihi kahramanlar yapar, ancak belirlenen koşullar altında. Bu çerçevede ona göre devrim tarihsel yasaların zorunlu bir sonucu olacaktır. Burjuva üretim biçimi kendi içsel çelişkileri sebebiyle sona erecek ve yerini sosyalizm alacaktır.