Kırklareli’de üniversite okurken tanıştığım çiftçi bir aile vardı. Onlarla vakit buldukça sohbet eder, onları ziyaret ederim. Dün de merkezde karşılaştıktan sonra biraz sohbet ettik. Tarımın günümüzdeki durumu belli. Sohbetimiz de bu konu üzerine gelişti.
Üretim ve bölüşüm ilişkileri tarımsal uğraşının yapısı gereği iktisadi olduğu kadar sosyal etkileşimleri de beraberinde getirir. Bu bağlamda günümüze kadar olan tarihsel süreçte beş farklı sosyoekonomik örgütlenme biçimi var olmuştur. Bunlar; ilkel kolektif tarım, feodal tarım, aile tipi tarım-köylü tarımı-küçük meta üretimi, kapitalist tarım ve sosyalist tarımdır.
Günümüzde ilkel kolektif ve sosyalist tarımın özelliklerinin hüküm sürdüğü ülke ve bölgeler ancak istisnai kabul edilebilecek düzeyde varlığını sürdürmektedir. Feodal örgütlenme biçimi ise uzun bir dönem egemen sosyoekonomik örgütlenme biçimi olarak varlığını sürdürdüğü Avrupa tarımından 14. Yüzyıldan itibaren tedrici olarak etki gücünü yitirmeye başlamış ve yerini aile tipinde ya da kapitalist tarzda örgütlenen işletmelere bırakmıştır. Ancak günümüzde geri kalmış ülke tarımlarında büyük toprak mülkiyetinin denetimi ve gözetiminde yürütülen kiracılık/ortakçılık tarzında örgütlenen tarımsal organizasyonlarda yarı feodal ilişkiler olarak nitelenebilecek üretim ve bölüşüm ilişkilerini gözlemek olasıdır.
Hane halkı emeğine dayalı küçük üreticiliğe ve kapitalist tarıma dayalı yapılar ise ülkelerin iktisadi gelişmişlik düzeyiyle bağlantılı olarak beraberce varlıklarını sürdürmektedirler. Buna göre gelişmekte olan ülkelerde küçük üreticilik daha ağırlıkta iken gelişmiş ülkelerde kapitalist işletmelerin egemenliği gözlenmektedir.
Söz konusu organizasyonlardan küçük üreticilik, ölçeği ne olursa olsun bir miktar toprağa ve üretim araçları mülkiyetine sahip olup, öncelikli hedefi bu mülkiyet sahipliğini kullanarak kendisinin ve ailesinin yeniden üretimini gerçekleştirmek olan ve bu hedefi zorunlu biçimde ücret gelirine bağlı bulunmayan üretici kategorisi olarak tanımlanabilir.
Tanımdan hareketle küçük üreticiler için toprak başta olmak üzere mülkiyetindeki üretim araçlarını kullanarak kendi yeniden üretimini gerçekleştirebilme olanağına sahip olmak önemlidir. Çünkü küçük üreticiler karşılıksız olarak kendi hane halkı emeğini kullanma olanağına sahip olduklarından tarımsal işletmeleri dışından ücret karşılığı emek istihdam etme zorunluluğuna sahip değildirler. Bu durum bir zorunluluk olmamakla birlikte aile işletmeleri özellikle ekim ve hasat dönemleri gibi işgücüne olan ihtiyacın fazla olduğu dönemlerde dışarıdan ücret karşılığı emek istihdam edebilecekleri gibi kendilerinin ve ailelerinin işgücünü geçici olarak başka işletmelerin kullanımına arz edebilirler.
Aile fertlerinin emeğini karşılıksız olarak istihdam etme olanağı küçük üreticilere diğer kırsal ve kentsel üretici kategorilerinden farklı biçimde kendi varlıklarını geliştirme ve koruma olanağını sağlar. Küçük üreticiliğin kendi varlığını özerk olarak sürdürüyor olması onları gerçekleştirdikleri tarımsal artığı piyasada değerlendirmekten alıkoymaz. Çünkü geçimlik düzeyden arda kalan kısım ulaşım olanaklarının yeterli olduğu ve ulaşım ile vergi maliyetlerinin karşılanabildiği ölçüde pazarda değerlendirilebilir.
Küçük üreticiliğin makro ekonomik düzeyde değerlendirildiğinde olumsuz yönü ölçek düşüklüğü ve uzmanlaşma yetersizliğine bağlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tarz üreticilik düşük düzeyde ve çok parçalı toprak mülkiyeti içerdiğinden ve işletme sahipleri üretimin her aşamasında sürece dahil olduklarından bir uzmanlaşma yetersizliği oluşmaktadır. Uzmanlaşma ve ölçek yetersizliğinin doğal sonucu ise düşük üretkenlik sorunu olarak ortaya çıkmaktadır.
Kapitalist tarzda örgütlenen işletmeler ise sadece kâr amaçlı olarak organize olurlar ve ücretli emek gücü istihdam ederek üretim ve pazarlamayı gerçekleştirirler. Diğer tarımsal üretici kategorilerinden farklı olarak kapitalist tarımsal işletmelerde toprak mülkiyetine sahip olmak gibi bir zorunluluk yoktur. Göreli olarak yüksek sermaye birikimine sahip olmak bu tip işletmelere gerek alanında uzmanlaşmış personel istihdam etme gerekse üretim sürecinde verimlilik artırıcı girdileri (kimyasal gübre, ıslah edilmiş tohumluk, tarımsal ilaç, zirai alet ve makineler vb) optimal düzeyde ve kalitede kullanma imkanı sunar.
Ücretli emek kullanımının ilave bir maliyet unsuru oluşturması ve tarımın evrensel özelliklerinde bahsinde açıklandığı gibi sermayenin devir hızının düşük ve tarımın göreli olarak riskli bir sektör oluşu tarımsal kapitalist işletmelerin hayvancılık, pamuk, tütün üretimi ve pazarlanması gibi daha yüksek kâr olanaklarının bulunduğu üretim kollarında yatırımlarını yoğunlaştırmalarına sebep olur.
Söz konusu eğilime bağlı olarak meta ekonomisi giderek sermaye sahipleri lehine güçlenmeye başlar ve genelinde tüm tarımsal üreticileri özelinde ise küçük üreticiler bir farklılaşma sürecine girerler. Kapitalizmin değişim yaratıcı etkilerinin zamana yayıldığı bu süreç oldukça yavaş ve tedricen ortaya çıkar. İlk aşamada kapitalizm öncesi üretim biçimleriyle kapitalist üretim biçimi arasında bağlantılar kurulur. Bu bağlantı sürecinde iktisadi ve toplumsal önceliği kendi yeniden üretimi olan ve hane halkı düzeyinde örgütlenen üreticiler üretimlerini giderek artan oranlarda meta değişimine dönük olarak organize etmeye başlarlar.