Kırklareli’de tarihi alanlarda gezmek, eskisinden daha büyük bir keyif vermeye başladı. Güçlü Program’ın önemli temsilcilerinden Barry Barnes, Kuhn’un tarihi okuyuş biçimini doğru bulur. Kuhn geçmişi bugünün, şimdinin perspektifinden okumanın hatalı olduğunu belirtir. Whig tarih yazımı olarak adlandırdığı bu tarih yazımı, geçmişi bugünün daha az mükemmel bir versiyonu olarak görür. Dünün bilimini, bugünün bilimine giden, onu doğuran bir aşama olarak görür. Doğal olarak içinde ilerleme fikrini barındırır. Oysa Barnes’a göre bilim, bizim gerçeği yansıttığını umduğumuz yorumumuzdur. Bu anlamıyla o bir inşadır.

Bizden bağımsız var olamaz. Güçlü Program için bilim tarihi değerli bir hazinedir. Kuhn gibi onlar da tarihe bakınca bilimin sanıldığı gibi toplumdan yalıtılmış bir fanusta gelişmediğinin görüleceğine inanıyorlardı. Bu noktada Güçlü Program’ın tarihsel verileri nasıl etkili bir şekilde kullandığını anlatmak için Bloor’un bir örneğine yer vermek açıklayıcı olacaktır. İlerleyen kısımlarda Güçlü Program’ı daha detaylı ele alırken de görüleceği gibi, Bloor ve arkadaşlarına göre bilimsel yasalarla çıkarlar arasında yakın bir ilişki vardır.

Güçlü Program’ın ana tezlerinden birisi bilimsel bilgimizi ve bilimsel teoriler arasındaki seçimlerimizi sadece doğa ile ilgili faktörlerin belirlemediğidir. Onlara göre sosyal unsurlar teoriye inancın oluşumunda ve teori seçimlerimizde en önemli belirleyicidir. Güçlü Program’ın bu görüşünün altında şu gözlem yatar: Bir bilimsel teorinin diğerinden üstünlüğünü savunacak mutlak kanıtlar yoktur. Sadece lokal nedenler vardır.

Doğal olarak içinde yaşanılan toplum değiştikçe kanıtlar değişecektir. Kuşkusuz bu görüş, Kuhn’un paradigmaların belirleyiciliği görüşü ile paraleldir. Yine Kuhn’da yer alan eş-ölçülemezlik görüşü de Güçlü Program’ın bu görüşü ile yakından ilişkilidir.

Yine Kuhn’un teorisinden aldığı ilham ile Güçlü Program’a göre bilimdeki sosyal unsurları ayıklamaya çalışmak da bilimin doğasına aykırıdır. Bilgi, toplumsal unsurun azalması ile daha kaliteli bir hâl almaz. Bilimsel bilgi kaçınılmaz bir şekilde toplumsaldır. Çünkü ancak toplum aracılığıyla dünya ile bilişsel bir ilişki içine gireriz. Dolayısıyla bilim sosyologlarına, Kuhn’da olduğu gibi, Güçlü Program tarafından da önemli bir rol verilmiştir.

Barnes, Kuhn’daki konvansiyonalist unsura atıfta bulunarak bu unsurun anlaşılmasının bilimsel uğraşı anlamak için şart olduğunu ileri sürer. Konvansiyonların önemini göstermek toplumun belirleyiciliğini göstermek anlamına geldiği için Güçlü Program temsilcilerince önemsenmiştir. Barnes, konvansiyonların bilimin ilk anından itibaren ne kadar belirleyici olduğunu göstermek için Kuhn’un yer verdiği bir örneğe atıfta bulunur. Örneğimizde bir çocuk, kuğu ile ördek arasındaki farkı öğrenirken babasının yardımına başvurur. Baba daha önce kuğu ve ördek görmemiş çocuğuna tek tek, örneklere başvurarak “bu kuğu” “bu ördek” şeklinde grupları ayırt etmeyi öğretir.

Çocuk böylece bir kuşun hangi sınıfa veya gruba gireceğini öğrenir. Gerçekte ise hiçbir kuş diğerinin aynısı değildir. “Ördek” sınıfı altında toplanan hiçbir kuş da diğerinin aynısı değildir. Aynı şekilde “kuğu”lar da “ördek”lerden farklı görünse de “kuğu” sınıfının içindeki her birey diğerlerinden farklıdır. Çocuk aldığı eğitimle “kaz”, “ördek” ve “kuğu”yu ayırt etmeyi öğrense de aslında bu kümeler bir konvansiyondan ibarettir. Doğada, bizim dışımızda, bizim tanımlamamız dışında var olamazlar. Buradaki önemli nokta çok temel sandığımız ve bilim için vazgeçilmez gördüğümüz kavramları bile bir uzlaşım neticesinde elde ettiğimizdir.

Barnes, Kuhn’un konvansiyonlara verdiği önemin altını çizerken toplumsal uzlaşılarımızın –dolayısıyla sosyal unsurların- belirleyiciliğini ispatlama çabasındadır. Eğer istersek farklı bir tanım kullanır ve sınıflarımızı değiştirebiliriz.

Güçlü Program’a göre doğruyu belirleyen bağımsız bir rasyonelliğin bulunmadığını ifade etmiştik. Doğruyu belirleyen asıl faktör, grubun kararıdır. Güçlü Program bu noktada Kuhn’un en üst merci olarak bilim adamları topluluğunu göstermesine benzer bir tutum takınmaktadır. Sosyal faktörler, söz gelimi çıkarlar, sadece bilim adamlarının bir bilimsel teoriye inancını belirlemiyor. Bir teorinin diğerinden üstün tutulmasının ardında da baştaki kararların, tanımların, konvansiyonların etkisi belirleyicidir. Güçlü Program’a göre bilim adamları topluluğu doğruluğun kriterlerinin belirlenmesinde pasif, duygusuz ve rasyonel işleyen bir makine değildir