Din, pek çok alanda kendini gösteren bir olgu olmasına rağmen bazı alanlarda bunu görmemiz mümkün olmuyor.

Mesela Kırklareli’de çok fazla dindar göremiyorum. Gerçi dindarlığın boyutları var. Bahsettiğim görememe sebebi, dindarlığın boyutunun derin olmaması ile alakalı.

Belirli bir sosyal tabakaya mensubiyet, gerçekliği tamamlayıcı olarak ifade edilmiş olan bir sınıflandırmanın işareti değil, bilakis bilinci şekillendirme bakımından çok önemli bir olgudur.

Sosyal psikolojik araştırmalar gösterdiler ki, deneklerin bir tabakaya mensubiyeti, algılanan konuların seçimine ve biçimlendirilmesine kadar tesir ediyor.

Weber’in din sosyolojisine katkısı bakımından klasik olmuş ekonom ve toplum adlı eserinden beri, belli bir sınıfsal konumun spesifik bir dindarlığı ortaya çıkarıp çıkarmadığı veya belli bir dindarlığın tabaka zihniyetinin şekillenmesini daha fazla belirleyip belirlemediği şeklindeki nedensel mesela artık pek fazla ön planda değildir.

Bu meselenin yerini dinlerin çeşitli sosyal tabakalarda ne yaptıklarını çözümlemeyi deneyen fonksiyonel bir bakış tarzı almıştır.

Bu da basit olarak şöyle formüle edilebilir:

Farklı sosyal tabakaların farklı dini ihtiyaçları var mıdır? Mesleklerin sosyal değerinin doğrudan doğruya tabaka modeliyle ilişki içinde olması münasebetiyle bir tabaka düzeni, çoğunlukla iş bölümüne dayanan bir toplumun işlevlerinin düzenlenmiş bir dağılımıyla bağlantılıdır.

Görece statik bir toplumda meslek grupları politik zümrelere dönüşebilirler.

Ekonomik veya politik her faaliyet için, bütünüyle içselleştirilmiş hareket tarzı şarttır.

Sosyal ilişkilerin şekilleri ve ekstra-sosyal faktörlere bağımlılığın her harekette farklı olması da buna ilave edilebilir.

Esnaf ve sanatkar loncalarının koruyucu tanrısına tapınma, Çinli küçük esnaf ve sanatkarların bireysel, ekonomik kategorilerine kolektif bir denklik oluştururken, Çinli çiftçilerin özellikle bağlı oldukları tarım tanrısı kültü, Yang tarafından tabiatın kontrol edilemeyen tesadüflerine karşı eski çiftçi mücadelesinin tamamlayıcı bir parçası olarak açıklanmıştır.

Belli yer ve zamanda ortaya çıkan tezahürler olarak dinler, bir oluş seyrine tabidirler; bu oluşun toplumla bakımlılığı özellikle kurucusu olan dinlerde açık olarak görülür.

Böyle bir dinin gücünü sürdürmesi, esas itibariyle bu dini üstün bir davranış motivasyonu olarak telakki eden bir taşıyıcı tabakayı bulup bulmadığı hadisesiyle bağlantılıdır.

Devamlı olarak negatif imtiyaz verilmiş bir kurtuluş dinini, politik olarak baskın olan bir tabakaya göre daha kolay kabul edecektir.

Bu nedenle Weber, kozmik ahlakı ve hayatı düzenlemesiyle Konfüçyüs öğretisinin, edebi eğitim görmüş, rasyonel olarak yetiştirilmiş memurların dini olarak görebileceğine; buna karşılık dünyevi hayat formlarını öte dünyaya uzatmasıyla İslam’ın, savaşçı zihniyetine uygun olduğuna inanıyordu.

Hristiyanlık başlangıçta şehirli bir küçük burjuva tabakası tarafından taşınmıştı.

Bu tabaka artık geleneksel olarak temellendirilmeyen olumsuz bir ayrıcalığa dayanarak, gelecekteki kurtuluşu vadeden eskatolojik fikirden özellikle etkilenmişti.

Önceleri bir tabakaya özgü olan dinin toplumun bütün üyelerine yayılması ve halk dindarlığının geleneksel unsurlarıyla karışması, ilgili dinin başlangıçta tabakaya özgü olma açıklığını perdelemektedir.

Hatta, yaygınlaşmış evrensel bir dinin daha sonraki bir safhasında dini davranışın çeşitli şekillerde gerçekleştirilmiş biçimleri, her sosyal grubun spesifik dini ihtiyaçlara sahip olduğunu gösterir.

Her dini eylemin, bireyin kendi sosyal rollerini tanımlamasıyla anlamlı bir ilişki içinde olması gerekir. Sosyo-dini bakımdan farklı dini akıların ortaya çıkışı mevcut dini kurumların halkın bir kısmına, uygun dini tanımlamalar veremediklerinin bir göstergesidir.

Eğer bir toplumda hayatın çok çeşitli alanlarında devamlı gerilimlere maruz kalmış gruplar varsa ve bunlar mevcut dinleri, bu durumun tatminkar bir aklileştirme vasıtası olarak görmüyorlarsa yeni dini grupların oluşması muhtemeldir.

Bu gruplarda vuku bulan sosyalleşme, realitenin değerlendirilmesi konusunda gerçi tüm toplum tarafından uyulmayan, fakat bireyin olayları yeterli olarak anlamlandırmasına neden olabilen değer ölçülerinin içselleştirilmesine neden olur.

Eğer mahalli hareketlilik sosyal bir yönetimsizliğe neden olursa, gayet açık olarak bu durum söz konusu olur.

Bu durumda radikal sektlere mensubiyet olayıyla karşılaşılır.

Kutsallaşmış sektlerin, yeni üyelerinin toplumsal olarak dominant değerlere uymalarını temin ettiklerine dair durumlar hakkında ABD’den bilgi gelmektedir.

Bu durumda asketik esasa dayanan bir eylem, sonuçta çalışma ahlakını yükseltebilir.

Bir dini grubun kuruluşunu kolaylaştıran veya zorlaştıran dış şartlar, aynı zamanda bir dinin tabakaya özgü olarak icrasının, diğer tabakalara mensup olanlarda ilgisizliğe neden olup olmadığını veya yeni dini teşekküllere sebebiyet verip vermediğini belirlemektedir.