Kırklareli’de yapmak istediğiniz ama toplumun tepkisinden korktuğunuz için yapamadığınız şeyler oldu mu hiç? Bir şeyleri yapamama sebebinizi genellikle toplumsal kontrol kavramıyla açıklıyoruz. Buna kimi zamanlar sosyal kontrol adı da verilebilir.
Sosyal kontrol teorilerinin, suça açıklamada diğer teorilerinden oldukça farklı bir yanı vardır. Hemen hemen tüm teoriler bireyler toplum içinde neden suç işler, suçluluğun sebepleri nedir diye sorarken sosyal kontrol teorileri, toplum içerisinde yaşayan bireyler neden suç işlemezler” sorusunu sorar. Genellikle tüm toplumlarda suçların büyük bir bölümü genç erkekler tarafından işlenir.
Suçluluğunda daha çok kentlerde yoğunlaştığını düşünürsek, soruyu şöyle formüle edebiliriz: Kentlerde yaşayan genç erkeklerin büyük bir bölümü neden suç işlemez? Sosyal kontrol teorisi bu soruyu sorar.
Sosyal kontrol teorisinin bakış açısına göre insan, kural kanun olmasa birbirine zarar verebilecek veya bir diğerinin malına mülküne zarar verebilecek her türlü suçu işleyebilir. İnsan, doğuştan düzen içerisinde yaşamaya uyumlu bir varlık olarak doğmaz. Sosyalleşerek ve sosyal kontrol altında kendini durdur. Burada erken dönem kontrol teorisi olarak Durkheim’ın teorisini alabiliriz. Çünkü Durkheim, sapma ya da suç engellenemez der. Ona göre kolektif ruhu bırakıp, kendi çıkarı doğrultusunda bencilce hareket eden bireyler hep var olacaktır. Kurallar olmazsa herkes kendi çıkarına göre hareket edebilir.
Burada yapısal fonksiyonalist bakışın, insan çift katmanlıdır bir bireysel bir de sosyal yanı vardır düşüncesine değinmeliyiz. İnsanın bireysel yanı, sosyal yanına her an ağır basabilir. Bu nedenle insanın, durdurulması gerekir çünkü başka türlü insanların, suç işleme potansiyelini ortadan kaldırmak mümkün değildir.
Dolayısıyla sapma ya da toplumdaki bütünleştirici bağlar karşı karşıya gelir. Sapma, ya bütünleştirici bağların zayıflamasından kaynaklanır (yani kişinin, iki katman içindeki sosyal bağı desteklenemez); ya da toplumu düzenleyen kuralların işe yaramamasından kaynaklanır. Burada da bireysel yan yani kişinin bencil yanı kontrol altına alınamaz. Her iki durumda da suçun önüne geçilemez.
Kontrol teorilerinin gelişiminde, toplumu düzenleyen kuralların işe yaramaması (yukarıda ikinci söylediğimiz) etkili olmuştur. Kişinin bencil yanını kontrol altına alamaması. Erken kontrol teorisyenlerine göz attığımızda ilk karşımıza çıkan isim Reiss’dir. Reiss; sapmayı, kişisel isteklerin toplumsal kurallarla çatışmasından dolayı yerine getirilememe durumu olarak tanımlar ve sapma, sosyal kontrolün zayıflamasından kaynaklanır der. Yani ona göre sapma, kolektif kuralların yeterince empoze edilememesinden kaynaklanır.
Kontrol teorisinin bir diğer kilit ismi Walter Reckless’dır. Reckless temel sorusunu, kentte yaşayan erkekler neden daha fazla suç işler yerine; kentte yaşayan birçok kişi ve erkek neden yasaya uyar olarak yöneltir. Reckless’a göre toplum içerisinde uyum göstermeye zorlayan faktörler ve suça yönlendiren faktörler vardır. Reckless, suça yönlendiren faktörler 2 tanedir. Birincisini itme(push) faktörleri olarak nitelendirir. Bu faktörler; sosyal, fiziksel ya da psikolojik olabilir ve bireyi suç işlemeye iter. İkincisi çekme(pull) faktörleridir. Bu faktörde suç işleme fırsatı bireyin eline geçer. O an fırsat doğmuştur, suç onu kendisine çeker.
Reckless’a göre itme ve çekme faktörlerine verilen tepki çoğunlukla suçu değil, uyumu beraberinde getirir. İster çekme ister itme yönünde olsun suça yönelten etkiler uyumu beraberinde getirir. Ona göre bunun nedeni kişiyi, suçtan uzak tutacak bir takım önemli içsel ve dışsal kontrol faktörlerinin olmasıdır. O halde Reckless’a göre, kişiyi suçtan ya da sapmadan uzak tutan iki bir takım kontrol faktörleri var. Bu kontrol faktörleri içsel ve dışsal faktörler olmak üzere iki tanedir. Reckless’a kişiyi suç ya da sapmadan uzak tutan içsel faktörler ya da içsel baskılayıcılardan söz etmiştir.
İçsel baskılayıclardan söz ederken Reckless 4 maddeyi benimsemiştir. Birincisi, kişinin; kendisini beğenmesi, kendisinden mutlu olması, kendisine değer vermesi, kendisiyle ilgili bir derdi olmaması yani kendine yönelik olumlu bakışıdır. İkincisi kişinin; kararlı, ne istediğini bilen ve o hedeflere yönelmiş olmasıdır. Kişi kendisine güvenir ve kendisine yeterlidir. Üçüncüsü, bireyin; çeşitli engellerle, hayal kırıklığıyla, aksamalarla karşılaştığında onu tolere etme düzeyinin yüksek olmasıdır. Ve sonuncusu da kişinin genel ahlaki etik ilkeleri içselleştirmiş olmasıdır. Yani kişinin istedikleri ile kişinin uyması gereken kurallar dengede olmalıdır. Eğer kişi egoist davranırsa suça yönelme artar.
O halde Reckless’ın dediği içsel baskılar yani bireyin sahip olduğu, onu suçtan uzak tutan kontrol elamanları yukarıdaki gibi 4 tanedir. Bunlara sahip olan bir kişinin, içsel baskılama nedeniyle suç işlemekten uzak durmasını bekleriz. Bu anlamda eğer kişi, kendine ilişkin bu 4 maddeyi benimsemiş biri ise bu kişi hayatını ve kendisini tehlikeye/riske kolay kolay atmaz.