Kırklareli’de son zamanlarda amatör müsabakalar olmak üzere pek çok futbol maçına katılıyorum. Hem fanatizmi gözlemlemek hem de sportif faaliyetleri incelemek açısından bana çok yararı oluyor. Fanatizm aslında öfkelenmenin bir başka hali olarak karşımıza çıkıyor. Giriş

Duygu; tanımlanması en zor kavramlardan biridir. Antik Yunan filozoflarından postmodern düşünürlere kadar pek çok felsefeci, sosyolog ve psikolog duygular üzerinde düşünmüş ve çeşitli fikirler ortaya koymuşlardır. Tanımı itibariyle duygu; belirli nesne, olay ve bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim anlamına gelmektedir.

İnsanın gündelik hayatı içerisinde duygularından tamamen arındığı bir an neredeyse yok gibidir. Sabahleyin uyanıldığında dahi herhangi bir şey yapılmasına gerek olmaksızın insanın kendisini içerisinde bulduğu duygular olabilir. Duygular insanı harekete geçirici bir etkiye de sahiptir ve bu harekete geçirici etkinin oluşmasına sebep olan pek çok öncülleri vardır. Sokaktan gelen gürültülü sesler, bir arkadaş tarafından gönderilen hediye, olumlu ya da olumsuz hatıraların zihinde canlanması, hatta hava durumu dahi insanın duygu durumu üzerinde etkili olabilecek etkenlerdir.

Duygunun, üzerinde durulması gereken bir diğer özelliği de yoğunluğudur. Eğer bir duygu yoğun bir şekilde yaşanır ve süreğen bir hal alırsa duygu durumuna dönüşebilir ve insanın ruh halinin genel durumu noktasına varabilir.

Psikolog Robert Plutchik duyguları; bireylerin uyaranlara bilişsel olarak verecekleri tepkileri, nörobiyolojik uyarılmaları, harekete geçme isteğini ya da motivasyonunu etkili hale getiren ve başlatan bir nevi reaksiyon olarak tanımlamıştır.

Ayrıca Plutchik duyguları sekiz kategoride sınıflandırmıştır. Duygu çemberi ismini verdiği bu bu kategorizasyonda yer alan sekiz duygu; korku, öfke, şaşkınlık, coşkunluk, hayranlık, ihtiyat, iğrenme ve üzüntüdür. Plutchik’e göre bu duyguların birbirine karışmasıyla yeni duygular oluşabilmektedir. Örneğin coşkunluk ve hayranlık aşk duygusuna ya da tiksinme ve üzüntü pişmanlık duygusuna dönüşebilmekte ya da bu duyguları beraberinde getirebilmektedir. Plutchik duygunun yoğunluğunun ve ne oranda hissedildiğinin de bu duyguların yaşanmasında çeşitlilik meydana getirebileceğini ifade etmiştir.

Bu çalışmanın konusunu Plutchik’in duygu çemberinde yer verdiği sekiz duygudan biri olan öfke ve öfkenin yoğun bir şekilde hissedildiği fanatizm oluşturmaktadır. Öfke, tahammülsüzlük, nefret, kıskançlık, hiddet gibi duyguların bağnazlık ya da taassup anlamına gelen fanatizm ile ne oranda bağlantılı olduğu ve fanatizmin bu duygularla kendisini ne oranda hissettirdiği ile öfke konusunda çeşitli düşünürler tarafından ortaya konulan kuramlar ele alınacaktır.

Öfke; tatmin edilmemiş arzulara, istenmeyen neticelere, umulmayan ve tahmin edilmeyen olumsuz sonuçlara karşı verilen son derece doğal bir tepkidir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere öfke insanın beklemediği ve sonucundan da memnun olmadığı bir durum karşısında oluşmaktadır. Öfkelenme durumu her insanda olan ama her insanda aynı düzeyde ya da aynı şartlar altında ortaya çıkmayan bir duygudur. Bunun sebebi öfkelenilen ya da öfkelenilmeyen şeylerin, değerleri alınan yani sosyalleşilen toplumun normlarıyla ilişkili olmasıdır. Diğer bir değişle öfkeyi toplum öğretir.

Izard ise s öfkelenme durumunun engellenme sebebi ile ortaya çıkabileceğini ifade etmiştir. Bu engellenme, mahrum bırakılma ya da mahkûm bırakılma şeklinde genişletilebilir. Buradaki mahkûmiyet maddi bir bedel ödeme şeklinde ya da zamandan çalma şeklinde olabilir. Nitekim maddi sebepler kişileri sıklıkla öfkelendiren durumların başında gelmektedir. Örneğin trafik kazalarından sonra insanların araçlarından inip sıklıkla tartıştığı ya da kavga ettiği gözlemlenebilir ya da bir uçağın rötar yapması durumu yolcularda öfke belirtileri ortaya çıkarabilir. Bu durum toplumun ve teker teker bireylerin değer verdiği herhangi bir şeyden zarara uğramasının öfkeyi uyarıcı işlevde olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm bunların yanında öfkenin bazı olumlu tarafları da vardır. Raymond W. Novaco öfkenin insanlarda enerjiyi arttırıcı etkisinin olduğunu, insanın kendisini daha iyi anlatmasını ve yapılan haksız uygulamalara karşı tepki vermesini tetikleyici işlev gördüğünü ifade etmiştir.

Paul Ekman bu durumun sebebinin, insanların sevdikleri insanların yanında kendilerini güvende hissettikleri için öfkenin sonucunda sert bir geri dönüş olmayacağını düşünmeleri ve güvende hissetmeleri olduğunu belirtmiştir. Ayrıca insanların özel alanlarına müdahale edilmesi de öfkeyi tetikleyici sebepler arasındadır. Bu alanlar genellikle insanların kendilerini güvende hissettikleri yerlerdir. Herhangi bir şekilde ihlal edilmesi durumunda insanlar kendilerini tehlike altında hissedebilir ve karşılığında da bir savunma mekanizması olarak öfke patlamaları yaşayabilirler.

Bahtiyar öfkenin fiziksel ve bilişsel olmak üzere iki şekilde karşımıza çıktığını belirmiştir ve öfkelenme duygusunu direkt olarak engellenme durumuyla açıklamıştır. Fiziksel olarak öfkelenmeye sebep olabilecek durumlar bireylerin bedeni bütünlüğüne zarar vermek ya da temel ihtiyaçlarını karşılamasının önüne geçmek anlamına gelirken, bilişsel ya da zihinsel engellenme durumu bireylerin ayrımcılığa ya da haksızlığa maruz kalması ve kendisinin ruhsal tatminden mahrum bırakılması anlamına gelmektedir.