Kırklareli’de modernleşme dini de etkiliyor. Türk modernleşme deneyimi yeni dindarlık modellerini ortaya çıkarmıştır. Dindarlığın yeni veçhelerinin modernlikle bir nedensellik ilişkisine sahip olup olmadığı bu tipolojilerin analizine odaklananlar için belirleyici bir problem alanı yaratmaktadır. Ortalama bir dindarın tipolojisi ele alınırken, o tipolojiyi besleyen kültürel bagaja başvurmak zorunludur. Bu bagaj gelenekten modernliğe, laiklikten seküler çıkışlara, politik tasavvur zenginliğinden kişisel tatmin arayışlarına kadar pek çok alana sarkan talepler kataloğunu ve bunların yarattığı dinsel nitelikli kümelenmeleri içermektedir.
Yeni arayışların birer ideal tip olarak somutlaşmasının ardında yatan temel etkenler, bunları ortaya çıkaran sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik değişimin güç ve ağırlığıyla köklü bir şekilde ilişkilendirilerek çözümlenmelidir. Modernleşme süreci varlığını Türkiye özelinde bir dizi değişim stratejisini uygulamaya koyarak devam ettirmektedir. Buna dayalı olarak zihniyet ve günlük yaşamın belli başlı parametreleri, Batı eksenli bir medeniyet/uygarlık projesinde her düzeydeki köktenci altüst oluşlarla yüz yüze gelmiştir. Öyle ki artık değişme sadece olgularla değil, o olgulara yön veren zihinsel argümanlarla da netlik kazanmıştır.
Osmanlı dinselliği, Cumhuriyetle birlikte kesintiye uğramıştır. Kendi içinde türlü eğilim ve yaşam tarzlarını barındırma imkânına sahip olan Osmanlı geleneği içindeki dinsellik, ulus devletin yapısal düzeydeki farklılaşmasına paralel olarak yeni biçimlerle varlığını korumuştur. Bu çerçevede gündelik hayatın form ve işleyişini dikkate alan bir karşılaştırma, geleneksel olanla modern olan arasındaki karşılıklı ilişki ve gerilim frekanslarının tespiti için ilgiyi kayda değer bir sahaya davet etmektedir. Toplumsalın derin hafızasını bir örnek şekilde yeniden inşa etmeyi önceleyen modernleşmeci Türkiye deneyimi, böylece dinselden ayrışarak yeni bir terminolojik hat içinde özelden kamusala kadar uzanan ve çoğu kez somut göstergelerde kendini bulan gündelik hayatın yapılarını köklü bir şekilde disipline etmeyi amaçlamıştır.
Bu zorunlu tercihin tipik yansımaları, bir yandan Türkiye dindarlığını tipolojik bir genelliğe ulaştırırken bir yandan da kendine özgü biçimlerini sürekli pekiştiren yeni bir laiklik temasına vurgu yapmak zorundadır. Bu nedenle Türkiye’nin laiklik konusundaki yerleşik tercihiyle onun sekülerleşme talebi içinde yeni bir biçim kazanan dinsellik formu arasındaki paradoksal ilişkiyi göz ardı etmemek gerekir. Öyle ki artık dindarlığın modern sunumlarında hem gelenekten tevarüs edilen dinsel ögelerin hem de geleceğe ilişkin tasavvur zenginliğinin yansımalarını gözlemlemek mümkün olabilmektedir. Bu bağlamda bir Türkiye dindarlığından söz edilebilir mi? Türkiye dindarlığı, öncelikli olarak Türkiye’de var olan farklı kültür ve buna bağlı aidiyetlerin altını çizen bir kavramsallaştırmadır.
Türkiye söz konusu olduğunda monolitik düzeyde bir dindarlık ya da dinsellikten söz etmenin imkânsız olduğu açıktır. Gerçi İslam önceliğiyle bakıldığında ağırlıklı nüfusun Müslüman olduğu genellikle teslim edilir. Ancak dindarlığın yansıma biçimleri pek çok açıdan özellikle de kültürel bağlamlar dikkate alındığında bariz farklılıklara sahiptir. Dinsellik, mezhebî farklılaşmalardan etnik çeşitliliğe, coğrafi dağılımdan siyasi tercihlere kadar belli düzeydeki ayrışmalara imkân veren gevşek ve yaygın bir örüntü özelliği arz eder.
Aslında dindarlığın tek tek bireyler söz konusu olduğunda başta eğitim olmak üzere, cinsiyet, yaş, medeni durum, sosyo-ekonomik statü, meslek, modernlik deneyimi (geleneksel/modern, kentsel/kırsal ayrışmalar) ve bireysel talepler gibi çeşitli değişkenlerle ilişkilendirilebilecek boyutları da bu ayrışmada açıkça yönlendiricidir. Yine de Türkiye dindarlığına hâkim tonlarını kazandıran temel nitelikler, dinselliğin kültürel dağılımıyla ve buna dayalı aidiyet örüntüleriyle daha sık ilişkilendirilebilir. Öte yandan bu farklılıkların çoğu zaman karşılaşılan öznel boyutlarından da söz etmek gerekir.
Türk Müslümanlığı kavramsallaştırmasında içkin olan niyet, Türkiye dindarlığı ekseninde daha da hassaslaşmaktadır. Gerek Türk Müslümanlığı gerekse Türkiye Müslümanlığı kavramsallaştırmaları farklı gerekçelerden beslenmiş olsalar da taşıdıkları anlam ve sahiplendikleri söylem açısından oldukça işlevsel göndermelere ve zihinsel tasavvur zenginliğine sahiptirler. Birinde özel olarak Türk Müslümanlığına vurgu yapılırken diğerinde kültürel ve coğrafi haritayı dikkate alan ve Türkiye’nin bütünlüklü çeşitliliğinden doğan ortak görüntüye atıfta bulunulmaktadır. Böylece evrensellik iddiası taşıyan bir dinin yerli ve özgün bir yansıması hatırlanmaktadır. Türkiye dindarlığı tabiri ile tek tek bireylerin ülkenin fiilî gerçekliği içinde, etnik ve mezhebî ayrışmaların ötesinde ürettikleri ve daha çok kendi kişisel dindarlık deneyimlerinin ortaya çıkardığı yeni bir tutum bileşkesine atıfta bulunulmaktadır.
Dindarlık kuşkusuz görece bir kavramdır ve din konusunda varacağımız kararlardan bağımsız olarak ele alınamaz. Kişinin ya da toplumun dindarlığına ilişkin yaklaşımların bu nedenle belli bir sınırlılığa hapsolması da kaçınılmazdır. Hatta din kavramının tanımında ortaya çıkan çeşitlilik ve bundan kaynaklanan belirsizlik çok kere dindarlık kavramı için de geçerlidir.