Kırklareli’de bazı üniversite öğrencileriyle özel ders mahiyetinde görüşmeler yapıyorum. Özellikle sosyal bilimler üzerindeki dersler genelde sohbet havasında geçtiği için öğrenciler tarafından daha çok seviliyor. Fakat tüm bunların arasında benin anlatmakta, karşımdaki kişinin de anlamakta zorlandığı en önemli kavramlardan birisi ‘şimdi’ kavramı.
İnsanlığın tarihi seyir içerisinde geçirmiş olduğu evreler, değişim ve bazen de yaşadığı gelişim sadece hayat tarzını değiştirerek ona konfor ve refah getirmemiş onu bazı çöküntülere de sürüklemiştir çünkü insanlık düşünüyordu ki Aydınlanma, Sanayi devrimi ,Bilimin gelişmesi yoksulluğu ortadan kaldıracak tüm dünyaya refah ve mutluluk getirecek oysa insanlık bu durumun neticesini I. Ve II. Dünya savaşını tecrübe ederek ve nihayetinde ölümler ve yoksulluğu yaşayarak ve bugün hala açlıktan ölen insan sayılarının oranlarını ortaya koyarak bu vaatlerin gerçekleşmediğini vaat edilen yeryüzü cennetinin de kurulmadığını görmüştür.
İnsan yaşamındaki bu yetersizlik, karmaşıklık ve kaos insanları anomiye sürüklemiş ve bu durumu tecrübe eden insanlar farklı şekillerde çıkış, yaşam ve var olma yöntemleri geliştirmiştir. Gelişen teknoloji hayatımızın ve evimizin her köşesine yerleşmiş durumdadır. Bunların bir noktada insan yaşamını kolaylaştırdığı kaçınılmaz bir gerçekliktir bu kolaylaştırma kendisiyle beraber modern insana ‘’boş zaman’’ kavramını kazandırmıştır. Peki modern insan boş zamanında ne yapar? Modern insan boş zamanını var olma savaşında nasıl kullanır?
Gözlemlerim , ağırlıklı olarak 13- 23 yaş grubu gençlerin sosyal medya ve sanal iletişim dünyasında var olmayı toplumsal yaşamda var olmaktan daha değerli gördüğüdür. Sanal ortamda daha rahat olduklarını ve nicelik olarak daha fazla insanla iletişime geçtiklerini bunun da kendilerini daha iyi hissettirdiğini ifade ediyorlar. Peki gerçekten sanal iletişim ve sosyal medyalar insanları gerçekten sosyalleştirir mi yoksa asosyalliğe hizmet mi eder? J.Baudrillad ise bunun bu bir simülasyon ve hipergerçeklik olduğunu söyler. Çünkü artık insanlar toplumun içindeki hayattan yüz çevirip kendi profillerini oluşturabilmekte kendilerini arzuladıkları isimle, statüyle, rolle ifade edebilmekte filtrelerle ve fotoğraf programları ile var olmak istedikleri suretlerini ve bedenlerini oluşturabilmekte tabiri caizse kendilerini yeniden yaratabilmektedir.
Sanal ortamda Tanrı-insan olan bireyler öze ve gerçeğe döndüğünde yetersizlikleri, eksiklikleri ve kusurları ile karşılaşmakta ve artık Tanrı-insan değil, insan olduğunu görüp kendi gerçeğinden ürkmekte ve bu durum da insanların sanalı tercih etme davranışının en güçlü sebeplerinden biri olmaktadır. Çünkü modern insan var olmak için kendisinden başka bir çok şeye sahip olmalıdır. Sahip olduklarının gerçek olmasına gerek yok gerçek gibi görünmesi yeterli olmaktadır. Bugün gençlerin sayıca çok fazla olduğu sosyal medyada rekor izlenme sayılarına ulaşan kısa videoların çoğunluğu playback ile yapılan videolardır.
Burada bireyin ses yeteneği ve eğitiminin olmasına gerek yoktur çünkü o sosyal medya sayesinde buna sahipmiş gibi yapabilir ve insanlar da- bunun gerçek olmadığını bildikleri halde -takdir edebilir. Böylece kaos içindeki birey arık bir amaç edinmiş kendini takdir eden bir kitle ortaya çıkmış ve var olma savaşını kazanmıştır artık birey hep takdir edilecek ve insanların görebileceği, kitlesinin onaylayabileceği metalar ortaya koymalıdır bunun tersi durumda ise onun için yokluk vardır ve yokluk, yok olma insanın en büyük korkusudur.
Kişi bu korkudan kaçarken kendinden kaçtığını da çoğu zaman fark etmez bu durumla yüzleştiğinde ise imkanı ölçüsünde plastik cerrahi operasyonlarını tercih eder çünkü görünen dünyada gördüğü, görmek istediği değildir artık. Bu anlayış insanlarda mükemmellik ve mükemmel olma duygusunu da ortaya çıkarır. Bir mükemmellik ölçütü vardır ve buna ulaşamayan hep eksik kalacağından mutsuzluk duygusu ortaya çıkacaktır. Bazı markaların orijinalleri temin edilemediğinde imitasyonlarının kullanılması da buna örnektir. Çünkü modern dünyada mükemmellik elde ettiğin eşyalar, markalar ve logolarla olabilir. Ve artık toplum hayatının merkezindeki birey-birey ilişkisi birey- eşya ilişkisine dönmüştür.
Bu algı değişimi toplum hayatını sarsmakta birliktelik düşüncesi yerine sahip olanlar ve olmayanlar gruplaması oluşturmakta bu da biz ve öteki kavramını güçlendirmektedir. Artık a markasına sahip olanlar b markasına sahip olanlar yığın değil bir toplumsal grup gibi algılanmaktadır. Bu görünür olma ve gerçeklik algısı doğru kanala yönlendirilmeli ve Cemil Meriç’in şu sözü hatırlanmalıdır: ’İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için.’