Kırklareli, sanata gerçekten değer veren pek çok insanı içinde barındırıyor. Hani böyle küçük ölçekli yerlerde sanatın hak ettiği değeri görmesi her zaman eşine rastlanılır bir durum değil.

Toplumsal hayatta aile kurumunun önemi büyüktür. Aile bizlere temel eğitimimizin ve kişiliğimizin başlangıcını hatta Türk toplumunda olduğu gibi bazı toplumlarda kişiliğimizin, büyüme evremizin uzun bir kısmını şekillendiren çok kapsamlı bir ortam sunmaktadır. Bu kapsamlı ortam sosyalizasyon sürecimize de pek çok katkı sağlamakta, hatta ve hatta sosyalizasyon sürecimizin başlangıç temellerini atmaktadır.

Sanat ise aile kurumu kadar sosyalizasyon sürecimize dahil olan, ailesel tutumlara, yönelimlere, içinde var olduğu toplumun kültürel örüntüleriyle ve eğilimleriyle sarmalanıp şekillenen bir yapıya sahiptir. Toplumun ve bireyin şekillenmesiyle bu denli ilgisi bulunan sanatın, aile kurumu ile de karşılıklı etkileşimi kaçınılmazdır.

Aile kurumunu oluşturan bireylerin yani ebeveynlerin, geleceğin sanat aktörlerinin yetişmesinde, sanat dallarının akademik bağlamda tercih edilmesinde yadsınamaz etki alanları bulunmaktadır. Sanat olgusuna katılan, oluşmasını sağlayan sanatçı, toplumsal bir varlık olduğuna göre, onun ürettiği sanat yapıtı da kuşkusuz toplumsal bir ürün olacaktır.

Toplumun içinde yetişen ve gelişen bireyin ilgileri doğrultusunda sanatsal yönelimi olursa; oluşturduğu ürün, yöneldiği sanatın ve sanatçı kimliğinin gelişimi, içinde doğup büyüdüğü ailesel normların etkisini yansıtması kaçınılmazdır.

Her birey birbirinden farklı özelliklere sahip olarak doğar. Bu farklılıklar fiziksel görünüş, zihinsel durumları da ilgi duyulan konuların çeşitliliğini de hatta ve hatta içine doğulan kültürün, sosyoekonomik düzeyin çeşitliliğini de kapsamaktadır. Yani doğuştan kalıtsal olarak getirilen birçok özellik varken bu özelliklerin kullanılıp geliştirilmesi ya da geldiği gibi kalması, körelmesi çevresel etkenlere bağlıdır. Ulusoy’un da örneklendiği gibi bireyin uygun bir fiziki yapıya sahip olması onun bir balerin olmasını, baleden hoşlanmasını veya bireyin güçlü bir ritim duygusuna sahip olması onun bir müzisyen olmasını, müzikle ilgilenmesini gerektirmez.

Bireyler doğuştan barındırdıkları yetenekler, doğdukları aile kurumunun nitelikleri, eğilimleri ve normatif değerleriyle değişerek gelişimini -yani olumlu olarak- ya da yeteneklerin olumsuz yönde etkilenmesini sağlayabilirler. Sanatçı ve sanat dallarının aileyle bu etki ilişkisinin bağlamı açısından illa doğuştan bir yetenek taşımaya ihtiyaç yoktur. Özellikle doğuştan bir yetenek barındırmayan ya da yeteneği fark edilmemiş bireyler de ailelerinin davranış örüntülerine bağlı olarak yeni sanatsal eğilimler edinebilirler.

Aile kurumunu oluşturan ebeveynlerin, sanat dallarına olan ilgisi çocuğun sanat birikimine doğrudan yansımaktadır. Sanatla daha önceden ilgili olan hatta sanatı icra eden konumda bulunan ebeveynlerin çocuklarının sanata yönelmesi, aksi konumdaki bireylerden çok daha olasıdır. Ailenin çocuğu sanat dallarına yönlendirip çocuğa hobi katma durumundaki tutumlarında sosyoekonomik konumun da önemli bir etkisi vardır. Ebeveynlerin sanata olan ilgisi ne kadar yoğun olursa olsun temel ihtiyaçları karşılama bakımından maddi zorluk çekiyorlarsa sanat dalları için gerekli eğitimi ve materyalleri karşılayamayacaklardır. Bu koşullar altında bulunan aile yaşantısında, çocuğa sanat eğitimi verilmesinin lüks bir tüketim gibi görülmesi muhtemeldir.

Bireyin aile ortamı yeterli sosyoekonomik düzeyi sağlıyorsa ailelerin eğilimleri doğrultusunda birey ilgisi olan sanat eğitimini almaya başlayabilir. Ailenin çocuğu hangi sanat dalına yönlendireceği ve çocuğu hangi konuda destekleyeceği bakımından içerisinde bulunulan kültüründe etkisi görülmektedir. Örneğin, Türk toplumunda erkeklerin, Latin dansları denilen paso doble, jive, chachacha gibi erkeğin dar ve normatif algılara göre daha kadınsı giyindiği ve davrandığı, kalça hareketlerinin yoğun olduğu dans türlerini yapması toplum bakımından hoş karşılanan bir durum değildir.

Son zamanlarda toplumun normatif önyargılarının biraz daha kırılmasıyla beraber erkek çocuklarının bale vb. gibi sanat dallarına yöneldiği görülse de Türk toplumu için bu durum çok daha geç normal karşılanmaya başlanmıştır. Bu bağlamda aile erkek çocuğunu sırf içinde bulunduğu toplumun baskısından çocuğunu sakınmak adına, çocuk Latin danslarına ya da baleye ilgi duysa dahi çocuğu bu yönde maddi manevi desteklemeyebilir.