Kırklareli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne nispeten yakın bir mevkide oturuyorum. Haftasonu, kitap okumak için balkona çıktığımda birkaç siren sesi odağımı dağıttı.
Üniversite eğitimi sonrasında, etrafımda gerçekleşen her olaya bir vaka gözüyle baktığım için hastaneye doğru dikkat kesildim. Bu arada, ambulansa yol açan tüm Kırklarelili sürücülere de teşekkür ediyorum. Ne yazık ki, hala ambulansa yol vermeyi bilmeyen sürücüler var. Pek çok yerde bunun örneğini görüyoruz.
Neyse konumuza dönelim.
Hastaneyi uzun uzun inceledikten sonra, aklıma bir soru takıldı.
Acaba sağlık, sosyal sınıflarla alakalı bir olgu mu?
Günümüzde sağlık sadece tıbbın ilgilendiği bir konu olmayıp, toplumsal alanda düşünülen ve uygulanan bir alan haline gelmiştir.
Hastalıkları biyolojik ve bireysel nedenlere dayandırma ya da çevresel sorunlarla ilgili olduğu görüşü yaygındır.
Ancak bunların yanında belki de daha etkin olan sağlığın sosyal sınıfa dayanan bir karakter taşımasıdır.
Yani sosyal sınıfların özelliklerini yansıtmasıdır.
Parsons, Gochman ve Foucault gibi düşünürlerin geliştirdikleri kuramlar, sağlık ve hastalık anlayışını biyolojik alandan sosyal alana çekerek sağlık anlayışına büyük katkıda bulunmuşlardır.
Bunlara postmodern yaklaşımların getirdikleri açılımları da eklersek, sosyolojinin toptaki rolü iyice meşrulaşmıştır diyebiliriz.
Kırklareli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni izlerken aklımdan geçenler bunlardı. Sonrasında detaylı bir araştırmaya koyuldum.
Bu konuda ilk yaklaşım Parsons’un hasta rolü kuramı imiş.
Parsons, burada tıbbın modern toplumlarda sapma eğilimleri kontrol için temel bir kurum olduğunu, aksi takdirde piyasa kurallarının ve modern hayatın ağır güçlüklerinin bireyleri ezip geçeceğini belirtir.
Bireyin çeşitli güçlükler karşısında normal sorumluluklarından kaçmak için hasta taklidi taptıklarını ya da güçlüklerin bireyi böyle davranmaya ittiğini tartışır.
Bu eğilimin kontrol altında tutulması gerektiğini söyler.
Böyle bir perspektif tıbbın hastalıkların bilimsel tedavisinin ötesinde, kontrol edilmediği takdirde sosyal rollerini yerine getirmeyip bunlardan kaçmaya çalışacak bireylerin sapma eğilimlerini düzenleyen toplumsal bir fonksiyonu da yerine getirdiğini söyler.
Temel amacı, bazı olay ve koşulları belirleyerek, onları sosyal problem olarak görme ve tanımlama olan bir diğer yaklaşım da sosyal inşa kuramıdır.
Bu kurama göre sosyal sorunlar ve yaratıcıları insandır. Gochman her bir sosyal sorunun, karmaşık bir sebep sonuç zincirini içinde birbirine bağlı olduğunu, çözümlerinin de birbirinden bağımsız olamayacağını söyler. Bu yaklaşımda amaç, hastalığın dışsal nedenlerinin sadece fiziksel değil, aynı zamanda sosyal olduğu için, hastaların ağrıya ilişkin duygu ve düşüncelerini toplumsal yönden incelemektir.
Bunlar insanların çevrelerinde olup bitenleri anlamlandırmaları, olay ve objelere değer yüklemeleri sonucunda ortaya çıkarlar.
Yani hastalık, sosyal bir durum olarak bireyin toplumsallaşma sürecinde edindiği algıları yansıtmaktadır.
Burada toplumların kültürel yapılarına göre hangi semptomların anormal olduğu gibi fiziksel, ruhsal, duygusal düzeylerde beliren değişimlerde hem hasta kişi hem de çevresindekilerin kabulleneceği bir semptom kalıbı içinde bilinçlenmesi sağlanmış olur.
Yani burada kastedilen sağlıkla ilgili bir durumu sosyal problem olarak görme ve tanımlama sürecini göstermektedir.
Ayrıca sosyal sorunların tarihsel ve kültürel koşulları içinde gelişiminin ortaya konmasının amaçlandığı tarihsel inşacılık yaklaşımı günümüzde daha geçerli bulunmaktadır.
Hastalıkları sosyal alana taşıyan bir diğer yaklaşım ise yapısalcı bakış açısıdır.
Bu yaklaşım Foucault tarafından ortaya atılmıştır. Foucault hastalıkları betimledikleri dil dışında sanki ortaya çıkan doğal olaylarmış gibi ele almaz. Bir hastalığın varlığı, toplumdaki egemen düşünce biçimini yansıtan tıbbi söylemlerin ürünüdür.
Ona göre tıp, yönetici olan devletin bir ürünüdür. Normal davranışları yönlendirir ve ehliyetli profesyonelleri kullanarak normalle uygunluğunu güçlendirir.
Söz gelimi nüfusun faaliyetleri organize edilirken, nüfusun sağlığı, insan vücudunun disipline edilmesi, yeteneklerinin optimize edilmesi, güçlerinin zorlanması, sisteme ve ekonomik kontrolde entegrasyonu gibi süreçlerin doğru işlemesini kontrol eder.
Böylece yönetilen bir toplum ortaya çıkar. Burada insanlar çeşitli gruplara göre sınıflandırılırlar.