Kırklareli Üniversitesi’nde öğrenim görürken en sevdiğim derslerden biri psikolojiydi. Sosyal psikoloji veri toplamak ve analiz etmek için tıpkı psikolojinin genelinde olduğu gibi doğa bilimlerinden türetilen niceliksel deneysel yöntemler kullanır.
Sosyal psikoloji dersleriniz boyunca bu yöntemle yapılmış araştırma örnekleriyle çok sık karşılaşacaksınız çünkü deneysel yöntem ana akımda sosyal psikolojik araştırmanın kurucu temelidir. Deneyin amacı; merak edilen söz gelimi ırkçı, ayırımcı davranışları veya başkalarının bu ayırımcı davranışlara sebep yükleyişlerini, ya da bir eş rolünden futbol takım taraftarlığına tek bir sözle -‘akşama maç var’- geçebiliyor olmak gibi sosyal süreç ve fenomenleri açıklamak amacıyla yapılır.
Bu açıklama, gözlenen fenomenin ortaya çıkmasına yol açan sebep ya da sebeplerin deneysel şartlar altında tanımlanmasıyla gerçekleştirilir. Deney, araştırmacının bizzat kurguladığı bir ortamdır. Bu kurgu ortamlar vasıtasıyla araştırmacı, deneysel ortamların özelliklerini değiştirerek, değiştirdiği bu özelliklerin insan davranışı üzerindeki etkilerini görmeyi amaçlar. Şimdi sosyal psikolojide deneysel bir araştırmaya yakından bakarak ortamı ve işleyişini anlamaya çalışalım.
1969 yılında Moscovici, Lage ve Naffrechoux dönemin üniversite ve sokak olaylarından etkilenerek azınlıkta kalan fikirlerin çoğunluğun fikrini nasıl etkilediklerini deneysel bir yöntemle inceledikleri bir makale yayınlamışlardı (çoğunluk-azınlık: sosyal etki bölümüne bakınız). Kurguladıkları deneysel ortamlar birden fazla idi. Bu suretle ortamların niteliklerini değiştirerek, deneklerin (ana akım sosyal psikolojide araştırmaya katılanlara denek adı verilir.) davranışları üzerindeki etkilerini seyretme imkânına sahip oluyorlardı.
Bu deneysel ortamların her biri birer deneysel şart olarak tanımlanır. Araştırmaya katılan katılımcılar (denekler) random bir seçme işlemi ile bir araya getirilmiş yetişkinlerdi. Hepsi bir arada deney odasına alınmışlar ve gösterilen renk kartlarının mavi mi yeşil mi olduğunu söylemeleri istenmişti. Araştırmacılar katılımcıların arasına kendileri ile işbirliği yapacak iki sahte katılımcı kattılar. Deneysel şartlar, bu sahte katılımcıların aynı renk kâğıda tutarlı bir şekilde aynı cevabı vermeleri (‘yeşil’) ve de birbirleri ile tutarsız olacak şekilde farklı farklı (biri yeşil derken diğeri mavi demiştir) cevaplar vermesi şeklinde iki ayrı deneysel ortam halinde düzenlenmişti.
Bu iki deneysel şart üzerinden araştırmacılar; sayıca çoğunluğu oluşturan gerçek katılımcıların renk kartlarına verdikleri cevapların (‘mavi’), yanı başlarında duran sahte katılımcıların verdikleri bu ters kararlardan söz gelimi ikisinin de aynı cevabı verdiği ve de vermediği deneysel ortamlardan nasıl etkilendiklerini ölçmüşlerdir. Bundan sonraki basamakta ise bu sefer gerçek katılımcılar, bir başka deney odasına tek tek alınmış ve aynı renk kartlarına tek başlarına cevap vermeleri istenmiştir. Araştırmacılar bu üç deneysel şart arasındaki farkı değerlendirmişlerdir.
Laboratuar deneylerinde bu ortamları oluştururken deneysel bir senaryoya ihtiyacınız vardır. Çünkü katılımcılarınızı sözgelimi Moscovici, Lage ve Naffrechoux’un deneyinde olduğu gibi renklere karar verme ile ilgili bir deneye katıldıklarına ikna etmeniz gerekir. Milgram otorite deneyinde ise katılımcılar bir öğrenme deneyine katıldıklarını zannediyorlardı. Aslında bu senaryo, deneyinizde cevabını aradığınız soruyu gizlemenin şartıdır. Böylelikle deneyinizde aradığınız etkiyi, katılımcıların deney ortamına taşıyacakları biraz sonra anlatacağım etkilerden mümkün olduğunca soyutlamış olursunuz.
Deneysel araştırmalarda araştırmacılar gözledikleri sosyal fenomenin ortaya çıkmasına sebep olduğunu düşündüğü değişkenleri değiştirerek, deneysel şartta ortaya çıkan neticelerini ölçerler. Buna göre araştırmacının deney düzeninde değiştirdiği, bir başka ifade ile sebep olarak tahmin ettiği değişkene bağımsız değişken adı verilir. Söz gelimi azınlık etkisi ile ilgili araştırmanın bağımsız değişkeni, azınlıktaki görüşlerin (sahte katılımcıların) tutarlı ya da tutarsız şekilde verdikleri cevaplardı. Bu cevapların, çoğunluğu oluşturan gerçek katılımcıların cevapları üzerindeki etkisine ise bağımlı değişken adı verilir. Bağımsız değişkenin etkisini bağımlı değişkende gözlersiniz dolayısıyla da ölçebilirsiniz. Üzerlerinde deneysel olarak çalışılabilmesi için kullanılan tüm değişkenlerin gözlenebilir ve ölçülebilir değişkenler olması şarttır. Kullanılan tüm kavramların (değişkenler gibi) ölçülebilir niteliklerle tariflenmesine işevurukluk-operasyonelleştirme denir.
Sosyal psikologlar deneylerini genellikle laboratuvarda yapar ama bazen deneysel şartları oluşturmanın en iyi yolu bizzat alanın kendisinden geçer, o zaman da deneylerini alanda yürütürler. Alan deneyinde ise katılımcılar çoğu zaman bir deneye katıldıklarının farkında değildir, söz gelimi Muzaffer Şerif’in 1950’li yıllarda arka arkaya yürüttüğü meşhur üç alan deneyinde çocuklar bir yaz kampında olduklarını zannediyordu