Kırklarelili vatandaşlar da bilir ki, başka bir yerde Kırklarelili birini gördüğünüzde artık orası sizin için daha samimi bir yerdir. Hemşeriliğin kültürel ve siyasal hayatımızın baskın unsurlarından biri olmasında, kişilerin doğup büyüdükleri memleketten uzakta yaşamaya başlaması önemli bir rol oynamıştır. Hemşerilik, kentte, ötekine karşı kendisi gibi olanların, aynı toprağa ait olanların yanında durmaktır. Göç etmemiş, hep aynı yerde yaşamış insanlar için hemşeriliğin bir anlamı veya önemi yoktur.
Büyük şehirlerde sosyal ilişkiler yeniden kurulmakta, Tönnies’in ifadesiyle, kırsaldaki birincil ilişkilerle kurulan cemaat tipi örgütlenmenin yerini, daha formel ve ikincil ilişkilerle örülen cemiyet tipi bir örgütlenme almaktadır. Ancak kırsaldan, büyük kentlere gelen bireyler, tanıklarının bulunduğu kırsaldaki cemaat örüntülerini aratmayan hemşeri derneklerine sığınmaktadırlar. Yabancı bir yerde, aynı yöreden gelen bireyler arasındaki dayanışma duygusu, “öteki” karşısında daha da yükselir. Köyde ve kırsalda akrabalar arasındaki enformel ilişki, kentlere gelindiğinde hemşerilik ilişkilerine doğru genişler. Kırsal kesimde uzaktan akrabalar aileden sayılmazken, şehirde aynı kentten olmak, yani hemşeri olmak bile akrabalık gibi önemli ve değerli hâle gelebilir.
Göçmenlerin karşılaştıkları sorunların çözümü konusunda hem resmi kurumlara, hem de sivil toplum kuruluşlarına bazı roller düşmektedir. Başta kültürel kimlik ve uyum sorunları olmak üzere, dil, eğitim, çocuk suçluluğu, şiddet, uyuşturucu gibi sorunların çözümü için resmi kurumlar kadar, yerel örgütlerin ve sivil inisiyatiflerin de katkısı değerlidir.
Göçmen ailelerin kentlileşme süreçlerinde Kıray’ın kavramsallaştırmasıyla“tampon kurumlar” olarak adlandırılan hemşeri dayanışma dernekleri önemli roller üstlenebilmektedir. Anadolu’dan İstanbul başta olmak üzere büyük kentlere gelen göçmenlerin ihtiyaçlarının karşılanmasında akrabalık ve hemşerilik bağları özel önem arz etmektedir. Gönüllü göçler daha ziyade “zincirleme göç” biçiminde gerçekleştiği için, “öncü göçmenler” daha önce kente gelenler yardımı ile daha kolay iş ve barınma ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir.
Zorunlu göçlerde ise gurbetçilik ve/veya zincirleme göç gibi mekanizmalar işlemediği için, göçmenler akraba ve hemşeri dayanışması fırsatlarından da yararlanamamaktadırlar. Zincirleme göç ile belli bir yöreden gelip kentin çeperlerine yerleşmeye başlayan kişiler, akrabalık veya aynı köyden olma ortak özelliklerini, kent ortamında hemşerilik şemsiyesi altında kurumsallaştırmaktadırlar. Bir tür cemaat ilişkisi olarak yorumlanabilecek bu form, bir toplumsal kimlik vurgusuna dönüşmekte “kendileştirme ve ötekileştirme” biçiminde hemşeri olanlarla olmayanları ayıran bir “sınır çizme aracı” olarak da kullanılabilmektedir.
1950’lerden itibaren hızlanan iç göçler sonucunda Türkiye’nin yaşadığı plansız ve hızlı kentleşme süreci, bireyleri, aileleri, toplumu, kentleri, kısacası tüm toplumsal yapıyı derinden sarsmıştır. Türkiye, gecekondulaşma, yoksulluk, işsizlik, eğitim, suça karışma, uyuşturucu madde kullanımının yaygınlaşması, kimlik ve aidiyet sorunları gibi bir dizi yeni problem alanları ile yüzleşmek durumunda kalmıştır.
Türkiye’nin kentleşme sürecinde, kente yeni gelenlerin soranların çözümünde hemşeri dernekleri önemli bir fonksiyon üstlenmektedir. Bir taraftan zincirleme göç ile kırsal kesimden kente yeni insanlar çekerken, diğer taraftan da kente gelenlerin barınma, iş bulma vb. gibi yeni göçmenlerin kente tutunmasında da önemli bir rol oynamaktadır.
Hemşeri dernekleri, aynı yöreden gelenlerin kentteki çeşitli ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp geldikleri memleketlerine de önemli bir maddi ve kültürel destek sağlamaktadırlar. Sözgelimi İstanbul’da kurulan dernekler aracılığı ile Anadolu’daki köylerin ve ilçelerin birçok altyapı ve kültürel ihtiyaçları karşılanabilmektedir.
Kimi sosyal bilimciler tarafından “köyü kente taşımakla” itham edilen, “modernleşmenin önünde bir engel” olarak görülen, STK olup olmadıkları bile tartışılan hemşeri dernekleri, doğdukları topraklardan büyükşehirlere gelen kentin yeni göçmenleri için en güvenilir destek noktaları olmaktadır. “Tampon kurum” veya “geçiş kurumu”, nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, kentin yeni sakinlerinin sosyalleşmelerinin ve kente adaptasyonlarının en büyük destekçisi hemşeri organizasyonları olmaktadır.
Kırsal kesimden büyük şehirlere göç edenler, şehirdeki “öteki”lere karşı bir savunma refleksi olarak bir araya gelerek yörelerinin “yardımlaşma ve dayanışma derneklerini” kurmaktadırlar. Bu derneğe üye olmak yeni kentliler için, bir anlamda ötekilerden olmamak demektir. Geldiği küçük yerleşim birimlerinde herkes birbirini yüz yüze tanıdığı için “kimlerden” veya “nereli” olduğunu vurgulama ihtiyacı yoktur.
Ancak büyük kentlerde ilişkiler formelleştikçe, yüz yüze tanışılmayan insanların sayıları arttıkça, bireyin kendisini tanımlama, ifade etme, aidiyetini belirtme ihtiyacı ortaya çıkmakta ve bu ihtiyaç da hemşerilik kimliği ve “tampon mekanizmalar” olarak ifade edilen hemşeri dernekleri aracılığı giderilmektedir