Kırklareli’de sağlık hizmetlerinin ne kadar geliştiğinin üzerinde daha önce durmuştuk zaten. Tıbbıleşmeyle gelen bir gelişim zaten olmak zorunda ama ne yazık ki bazı yerlerde hala bunu göremiyoruz. Furedi, tıbbileştirmeyi 1960’ların sonlarında ortaya çıkan ve 1970’lerde kendisine temel olarak yer bulan bir kavram olarak değerlendirir. Furedi, tıbbileştirme tanımının bireysel ve sosyal deneyimlerin tıbbi çerçevede hastalık veya bozukluk olarak tanımlanması olduğunu söyler. Tıbbileştirme, tıp sözlüğü aracılığıyla insan çeşitlerini yorumlayarak hastalık kategorilerinin anlamlandırılmasına yol açmıştır.
Tıbbileştirme aracılığıyla varoluşun rutin problemleri hastalık kategorileri olarak adlandırılmaya başlamıştır. Örneğin endişe, utangaçlık, başarısızlık, odaklanma problemleri, kafa karışıklığı, çocuk sahibi olamama tıbbi açıdan teşhis edilmeye başlanan birkaç probleme örnektir. Hastalık tanımlarının sürekli olarak genişletilmesi sağlık alanındaki harcamaları da artırarak sağlığın bir sektör haline gelmesini sağlamıştır. Sağlık endüstrisinin önemli geliştiricisi ve faydalanıcısı olan tıbbileştirme süreci tıbbi profesyonelliğe ve tıbbi gücün meşruiyetine dayanmaktadır.
Tıbbileştirme uzman bilgisine dayanan biyomedikal sağlık modeline dayanır ve toplumsal normlara uymayan davranışları, özellikle kadın bedeninin sosyal kontrole tabi tutulmasını sağlar. Bazı kesimler tıbbileştirmeyi tıbbi ilginin bilinçli olarak izlenmesi ile eşdeğer görmüştür. Tıbbileştirme Furedi’ye göre sağlık ve hastalığın tanımlanıp yönetilmesinde kullanılan tıbbi bir hegemonyayı işaret eder. Furedi bu konuda tıbbi emperyalizm kavramını kullanır.
Furedi tıbbileştirme eleştirilerinin tıp mesleğinin ve tıbbın sosyal bir kurum olarak kınanması üzerinden yapıldığını söylemektedir. Örneğin tıp tıbbi malzeme dağıtmak, kadın bedeni kontrolü ve akıl hastalıklarına karşı zorlayıcı bir disiplini dayatma noktasında eleştirilmiştir. Feminist eleştirmenler ve Illich gibi radikal tıp eleştirmenleri tıp kurumunun halk sağlığına tehdit oluşturduğu yönünde birtakım eleştirilerde bulunmuştur. Furedi son yıllarda tıbbileştirme eleştirisinin odağının doktorlardan çıkıp diğer çıkar gruplarına doğru genişlediğini söylemektedir. Bu çıkar grupları; ilaç endüstrisi, kapitalist sınıflar, devlet ve hasta savunuculuğu yapan kuruluşlardır.
Furedi, tıbbileştirmenin varoluşun sorunlarını yeniden yorumlama yeteneği olmasına dikkat çekmekte ve gücünü bundan aldığını söylemektedir. Furedi, 1980’lerden sonra radikal eleştirinin daha da güçlenerek uzmanlığa ve profesyonel otoriteye yönelik bir şüphe olarak kendini gösterdiğinden söz eder. Bunun nedeni uzmanlaşmanın artışı ve tıp alanındaki pazar odaklı büyümedir. Medikalizasyonun kültürel süreci sadece tıp aracılığıyla işlemez.
Psikolog, akıl hocası, yaşam koçu, ebeveyn koçu gibi meslekler üzerinden de ilerler. Bunlar herhangi bir hastalık konusunda teşhis amaçlı fikir sunabilirler. Profesyonel tıbbi otoritenin aşınmasında önemli rol oynarlar. Yetki ilan eden ve profesyonellik iddiası güden çeşitli kendi kendine yardım grupları, çevre sağlığı hareketleri, biyotıbbın bütünsel ve alternatif türleri ve meslekten olmayan tüketiciliği teşvik eden savunucu gruplar sağlık endüstrisini desteklemektedir.
Furedi doktorlar hala tedavide önemli rol oynasa da günümüzde hastanın pasif rolde olduğu tıbbileştirme tezine karşıt olarak son 12 yılda aşağıdan yukarı tıbbileştirmenin yükseldiğini söylemektedir. Artık uzman hastalar vardır. Uzman hastayı savunan kendi kendine yardım grupları ve çeşitli kuruluşlar vardır bunlar tıbbi otoriteye itiraz ederler. Uysal hasta artık bir tüketici ve teşhis arayan aktif hastaya dönüşür.
Furedi, tıbbileştirme konusunda Foucault’cu yaklaşımın öneminden bahseder. Çünkü Foucault’cu perspektif bu yaklaşım için tıbbi kimliğin inşa edilmesinde tıbbi söylemin öneminden bahseder, bu sayede tıbbi söylemin çeşitli unsurları içselleştirilerek benlik inşası gerçekleşir. Tıbbileştirme sosyal kontrolde temsil bulur ve bu yeni kimliklerin inşasının gerçekleşmesi için de yaratıcı bir güç olarak kabul edilir.
Furedi’ye göre, tıbbileştirmenin büyümesi varoluşsal problemleri anlamlandırmak adına tıbbi tanımlara başvurmaya yönelik bir talep oluşturmuş ve bu durum sosyokültürel süreçlerle garantiye alınmıştır. Furedi her şeyden önce tıbbileştirmenin talebi yarattığından bahseder. Bireyselleşmeyi ve bireyin güçsüzlüğü duygusunu yükselten kültürel değişimler bunu destekler.
1980’lerle birlikte toplumsal yapıda dayanışmanın ortadan kalkması ve bireyselleşmenin yükselmesi buna örnektir. Sosyal deneyimin bireyselleşmesiyle kişisel kırılganlık duygusu daha fazla artmış ve bu nedenle sağlık sorunlarının ortaya çıkışıyla ilgili fırsatlar tıbbileştirme için bir sosyal deneyim alanına dönüşmüştür.
Furedi, tıbbileştirmeye yönelik sayısız mücadele hareketi olduğundan ve bunun sonucunda da bazı hastalıkların tıbbileştirilmekten çıkarıldığından bahseder. 1960’larda ortaya çıkan anti-psikiyatri hareketi insanları akıl hastası olarak tanımlayan iddialara karşı çıkmıştır.