Kırklareli, pek çok öğrenci yerel eğitim düzeninden ve yapılan projelerden oldukça memnun. Benim eğitim dönemim boyunca sosyoloji derslerinde de en sevdiğim konu eğitim olmuştur. Endüstrileşmeyle meydana gelen değişim, toplumsal kurum ve yapıların yeni işlevler yüklenmesini zorunlu kıldı. Bu yeni işlevler, toplumun hayatta kalması için karşılanması gereken ihtiyaçlara denk gelir. Bu bağlamda eğitim sistemi üç hayati işlevi yerine getirmektedir:
Endüstriyel toplumun teknik, profesyonel ve idari insan kaynaklarının oluşmasına yardım eder. Endüstriyel toplumların bireyleri yeteneklerine göre seçmek ve onları yürütecekleri işler için eğitmek işlevini yerine getirir. Çünkü endüstriyel toplum gelişmiş beceri düzeylerini gerektiren çeşitli profesyonel meslek sahiplerine ihtiyaç duymaktadır. Merkezi değerleri yeni nesillere aktararak toplumu muhafaza eder. Eğitim bu işlevini standart hale getirilmiş bir müfredat vasıtasıyla gerçekleştirir. Çünkü standart müfredatı sayesinde farklı kültürlerden, sosyo-ekonomik gruplardan gelen öğrencilerin “ortak kültürel miras”ın paydaşı olmaları sağlanır.
Bir ilköğretim öğrencisinden beklenebilecek “başarı” ne olabilir? Çocuklardan toplumun beklentilerini, bir tarafta okul hayatına uygun şekilde davranmaları diğer tarafta yetişkinlerin onlar için önemli olduğunu düşündükleri oluşturuyor. Dolayısıyla bu beklentilerin iki ana bileşeni vardır: birincisi “bilişsel” öğrenmedir. Bilişsel öğrenme ile okul çocuğu bilgi, beceri ve teknolojik yeteneğin uygulamalı bilgisini edinir.
Bu noktada yazılı dil ve matematiksel düşüncenin ilk aşamaları hayati öneme sahiptir. Bunlar okul çocuğunun soyutlama yeteneğini geliştirecek bilişsel öğrenmelerdir. İkinci bileşen ise, “ahlaki” öğrenmedir ve öğrencilerin sorumlu vatandaşlar olmalarını sağlar. Öğretmene saygı, arkadaşlarına karşı duyarlılık ve onlarla işbirliği ve doğru çalışma alışkanlıkları “liderlik” ve “girişimciliğin” temelleri olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla iyi eğitim hem bilişsel hem ahlaki boyutu içermelidir.
Ortaöğretim ise çocuğun ilköğretimdeki “başarısının” bileşimlerini içselleştirdiği ve kapasitesini artırdığı bir süreçtir. Eğitimin bu aşamasında cinsiyetler arası ayrımdan kaynaklı farklılaşmaya da odaklanılır. Çocuklar ortaöğretimdeki başarı düzeylerine göre ya işgücüne dahil olurlar ya da daha üst eğitim aşamasına geçiş yaparlar. Bu sebeple bu düzeyde meydana gelen diğer bir farklılaşma çocuğun hangi iş türüne yönlendirileceğine ilişkindir. Yükseköğretime devam edecek öğrencilerin farklılıklarının keşfi bir sonraki aşamada gerçekleşecektir.
Çocukları farklılıklarına göre ayırmada yine ilköğretimdeki “başarı”nın bileşenleri kriter haline gelebilir. “Bilişsel” başarısı yüksek olanlar tanımlı teknik işlere yönlendirilebilirler. “Ahlaki” başarısı yüksek olanlar ise daha fazla “toplumsal” ve “insani” rollere yönlendirilirler. Yükseköğretim gerektirmeyen işlerin operatörlük, tamircilik ya da büro işleri gibi daha gayrişahsi ve teknik meslekler olduğu düşünülebilir. Diğer tür ise, satış elemanı olma gibi “insan ilişkilerinin” zorunlu olduğu iş türleridir. Böylece eğitim sistemi kişileri yeteneklerine göre seçmiş ve onları üstlenebilecekleri iş türüne göre eğitmiş olacaktır. Eğitim, hem bireyleri yeteneklerine göre eğiterek onları toplumsallaştırdığı için hem de endüstrinin insan kaynaklarını oluşturduğu için işlevini yerine getirmiş olacaktır.
Merton kurama farklı boyutlar katarak bu eleştirilerin bir kısmını geçersiz kılmaya çalıştı. Bu doğrultuda Merton açık işlevlerle örtük işlevler arasında ayrım yapmıştır. Açık işlevler, belirli bir toplumsal etkinlik biçimine katılanlar tarafından bilinen işlevlerdir. Örtük işlevler ise bu etkinliğin katılımcılarının farkında olmadıkları, öncesinden bilmedikleri sonuçlarıdır. Çoğu zaman katılımcıların istediği açık işlevler etkinliğin istenmedik sonucu olarak ortaya çıkan örtük işlevlerden daha az önemli olmuştur. Örtük işlevin sonucu olumlu ya da olumsuz olabilir.
Merton ayrıca işlevler ve bozuk işlevler arasında da ayrım yapmıştır. Toplumsal etkinliklerin bazı yanları toplumsal yaşamda bozuk işleve sahiptir. Örneğin din, işlevselcilere göre, her zaman toplumu bütünleştiren, uzlaşı oluşturan bir işleve sahiptir. Halbuki, Merton’a göre, bir toplumda farklı dini yönelimler varsa din çatışma sebebi de olabilir. Tarihte Katolikler ve Protestanlar arasında ortaya çıkan mücadele buna örnek gösterilebilir. Bu durum dinin işlevlerinin bozuk işlev boyutuna örnektir. Merton ayrıca işlevsizlik ayrımını da yapar. Bu, toplumsal sistemin önemli olmayan yanını ifade eder. Eskiden olumlu ya da olumsuz sonuçları olsa da tarihte kalmış ve işlevini kaybetmiş biçimler buna örnektir. “Başlık parası” uygulamasında olduğu gibi. Geçmişte ekonomik ve toplumsal işlevler yerine getirse de bugün işlevsiz hale gelmiştir.
İşlevselci yaklaşımın eğitime uygulanmasıyla eğitimin yetenekli kişileri seçtiği ve bunları eğiterek endüstrinin ihtiyaç duyduğu bilgi ve becerilerle donanmış bireyler yaptığı kabul edilmiş olur. Bu kabuller, çağdaş topluma atfedilen üç özelliğe dayanır. Birincisi, modern toplumun yetenek ve kişisel çabaya atfedilen özelliklerden daha fazla değer verdiğidir. Bu meritokrasiyi, yani liyakate göre oluşan toplumsal düzeni işaret eder.