Son zamanlarda sık sık fark ettiğim bir durumdan bahsetmek istiyorum bugün sizlere.

Kırklareli’de gezerken, bir mekanda otururken gözüme batıyor birazdan anlatacaklarım.

Öyle farklı olmak istiyoruz ki. Bu farklı olma isteği hepimizi aynı şekle sokuyor aslında.

Küreselleşme kavramına geniş bir çerçeveden bakacak olursak dünya üzerindeki tüm medeniyetlerin birbirleriyle bağlantısının artması için sağlam bir olanak haline geldiğini söyleyebiliriz.

Küreselleşme farklı toplumlardan iki insanı bağlarken aynı zamanda teknoloji, sermaye ve insan arasında da bir iletişim bağı oluşturmaktadır.

Küreselleşme yoluyla, daha önce birbirlerinden habersiz iki toplumun bile daha sıkı ve yoğun bir ilişki içerisine gireceği de gözden kaçırılmamalıdır.

Bazı düşünürler küreselleşmeyi modernleşme olarak da görmektedir.

Modern ve küresel toplumlarda ise geleneğe bağlılık, milli egemenlik ve milli kimlik kavramları zayıflamakta ve zamanla ortadan kalkmaktadır.

Küreselleşmenin insanlar arası alışveriş sistemi olduğunu düşünürsek bu alışveriş nesnelerinden birisi de kültür olacaktır.

Küreselleşme kıtalar arası ağlar oluşturur ve böylece siyasi, sosyal ve kültürel değişimler meydana getirebilir.

Küreselleşme aslında dünya üzerinde yeni bir rekabet ortamı yaratır ve güçsüzleri ortadan kaldırır. Kimliğin inşa süreçlerinden en önemlisi kendisine bir öteki yaratmasıdır.

Ötekisi olmayan bir kimlik düşünülemez, kimlikler kendisi gibi olmayanla beslenir ve ayakta kalır. Küreselleşme neredeyse tüm toplumlarda kendi kültürünü ve kimliğini benimsetmeye çalışır, kendisinden olmayan tüm toplumları bu sistemin içerisine çeker ve en nihayetinde ortak bir kimlik ortaya çıkartır.

Başka bir boyuttan bakmak gerekirse küreselleşme kendi var ettiği kimliği bir zorunluluk olarak tutuyor.

Yaratılan bu kimlik diğerlerini tek tipleştiriyor ve bu kimliğin dışında kalan tüm kimlikleri ötekileştiriyor yani kendisinin varlığı için bir dayanak noktası haline getiriyor.

Kültür emperyalizmi ise küreselleşmenin en sık başvurduğu yollardan biri haline geliyor. Kültür emperyalizmi için tam bir tanım yapılamıyor olsa da bir kesim bunun normal ve doğal bir süreç olduğunu savunurken diğer kesim ise bunun belli bir tabakanın kültürünün empoze edilmesi olarak görüyor.

Batı kendi kültürünü bir üst kimlik olarak görüyor ve bu kültür dışındaki her kültürü öteki olarak etiketliyor.

Aslında kültürün en önemli özelliklerinden birisi ortaklık algısı yaratmaktadır fakat küreselleşmede elit olan, üst kimliğe sahip olan tarafından dayatılan değişimler sorgusuz ve sualsiz kabul ediliyor.

Kültürün bireyden bireye aktarıldığını varsaydığımızda kültür emperyalizmi sebebiyle bu aktarım yarıda kesiliyor ve bu kesintiden sonraki nesiller artık kendilerinin olmayan, üst kimliğin kültürünü taşımaya başlıyor.

Kültür emperyalizmi sadece öteki olmamak adına katlanılan bir şey değildir, kültür emperyalizmi en basit şekilde gazeteler, dergiler, diziler ve filmler ile hayatımıza girip yavaş ve sakin bir tempoyla kültürün değişmesini, o topluluğun artık üst kimlik hayranı olmasını, dolaylı yoldan kendi kültürünü o topluluğa empoze etmeyi başarmaktadır.

Kültür emperyalizminin bu yolla hareket etmesinin sebebi toplumdaki ani değişime verilebilecek tepkiyi en aza indirmektir.

Kültür emperyalizmi diğer toplumların fikirlerini, alışkanlıklarını, duygu-düşüncelerini ve en önemlisi yaşam biçimlerini değiştirmek üzerine kuruludur.

Farklı bir coğrafyada, tamamen farklı toplumların üst kimliğe aidiyet hissetmesi, ona benzemek istemesi Batı için yeni bir pazar anlamına gelmektedir.

Amerikalı Nathan Gardels “Amerika, CIA ya da ordusu ile giremediği yerlere MTV ve Hollywood'u gönderir” açıklamasını yapmıştır. Kültür emperyalizmine diretme fırsatı bile bulamamamızın en temel sebebi bu cümleden de çıkarabileceğimiz gibi kültür emperyalizminin yumuşak ve sakin bir şekilde hareket edip dikkatimizi çekmemesidir.