Her gün yeni şeyler öğreniyoruz. Öğrendiklerimize bir yenisini daha ekliyoruz. Ben de daha fazla öğrenebilmek için Kırklareli Üniversitesi öğrencilerinin kurmuş olduğu bir gruba katıldım. Onlarla bu hafta öğrenme davranışı üzerine çalıştık. Sizlere de anlatmak isterim. Öğrenme işlemi doğduğumuz andan itibaren tekrar ya da yaşam tecrübesi doğrultusunda meydana gelen kalıcı izlerdir Öğrenme iyi sonuçlar doğurabileceği gibi bazı koşullar altında kötü sonuçlar da verebilir.

Yaşantısal ve kazanılmış olarak ikiye ayrılır. Bireyin sonradan elde ettiği, elde ettiği bilgileri ise sosyal çevreden deneyimsel olarak kazandığı, yaşantıda öğrenme şeklidir. Kazanılmış öğrenme kalıcı izlidir ve davranışı doğrudan etkiler. Yaşantısal öğrenme ise kalıcı izli değildir. Birey her şeyi kendi yaşamından öğrenir. Dolaylı yollarla ya da direkt gözlemleyebildiğimiz her türlü harekete davranış diyebiliriz. Davranış doğrudan doğuştan gelebilir, bu öğrenilmemiş davranıştır. Örneğin: bebeğin ilk

Doğduğunda ağlaması gibi. Bu tarz davranışlar geçicidir ve kazanılmış davranışlar değildir. Kazanılmış davranışlar ise bireyin sonradan elde ettiği kazanılmış davranışlardır.

Öncelikle öğrenme olabilmesi için bireyin buna hazır olması gerekir. Bu hazırlık uygun ortam, uygun yaş aralığı ve bireyin öğrenmede aktif bir rol almasıyla gerçekleşir. Gerçekleşen öğrenme sonucu bireyin davranışlarında da bir değişim olmalıdır. Ve bu değişim kalıcı izli olup sonrasında geçici olmamalıdır.

Öğrenmeyi açıklamak için çeşitli düşünceler ve çalışmalar vardır. Öğrenmeyi açıklamaya çalışan bu kuramlar sırasıyla; Davranışçı Kuram, Bilişsel Kuram, Duyuşsal Kuram, Nörofizyolojik kuramdır.

Bireyin ve hayvanların içinde bulundukları çevre ve bu çevrenin onlar üzerinde ki etkisi sonucu ortaya çıkardıkları davranışları inceleyip, bunların üzerinde durur.

Klasik koşullanma kuramı ilk olarak İvan Pavlon tarafından ortaya çıkarılmıştır. Pavlov öncelikle köpek-salya deneyi ile klasik koşullanma yoluyla öğrenmeyi fark etmiştir. Klasik koşullanmanın toplam beş temel ilkesi vardır.

Edimsel koşullama hakkında çalışma yapmış en önemli isimlerden biri Skinner'dır. Skinner davranışları ikiye ayırmıştır. Bu davranışlar tepkisel davranış ve edimsel davranıştır. İlk önce tepkisel davranışı ele alalım. Canlının direkt uyarıcıya verdiği tepkidir. Örneğin; kötü koku karşında midenin bulanması ve sonucunda gelen istifra. Edimsel davranış ise kişinin hareketlerini kendi kendine yönetebilmesi ve hiçbir dış bağlantıya bağlı hareket etmemesidir. Örneğin; egzersiz yapmak.
Edimsel koşullanma en önemli faktör pekiştireçtir. Bu kuramda pekiştirme verilen tepkiye bağlı olarak yapılır. Eğer tepki onaylanırsa pekiştirici ona göre verilir. Pekiştireçler ikiye ayrılırlar. Bunlar; olumlu pekiştireç ve olumsuz pekiştireçtir.

Edimsel koşullanma pekiştireçten farklı olarak, yapılan bir davranış sonrasında ortaya çıkan olumsuz duruma ceza adı verilir. Ceza kötü bir davranış sonucu verilirken olumsuz pekiştireç bu davranış sonucu ortamdan çekilir. Ceza davranışı zayıflatıp kısa süreli de olsa engeller fakat pekiştireç istenilen davranışı güçlendirir.

Klasik koşullanmada uyarıcıya göre tepki verilir yani, uyarıcı tepkiden önce gelir. Fakat edimsel koşullanmada bunu tam tersi olarak görmek mümkün olabilir. Yani edimsel koşullanmada uyarıcı, tepkiden sonra gelir. Klasik koşullanmada istem dışı hareketler çoğunluktadır. Fakat edimsel koşullanmada organizma kendi davranışlarını bilinçli olarak yönetir.
Klasik koşullanmada tepki bellidir. Örneğin; kişinin neyi sevip sevmediği, fobiler ve hobiler gibi. Fakat edimsel koşullanmada uyarıcı önceden belirlenemez. Klasik koşullanmada uyarıcı alternatifi fazla yoktur yani diğer bir diyişle uyarıcı sınırlıdır. Ancak edimsel koşullanmada uyarıcı çok fazladır.

Klasik koşullanmada uyarıcıda olduğu gibi uyaranda bellidir fakat edimsel koşullanmada uyaran sınırlı ya da belirgin değildir.