Kırklareli’de öğrencilerle zaman zaman yaptığımız sohbetlerde liberalizm yanlısı olanları da fark ediyorum. Liberalizm, kamu otoritesinin ekonomik, sosyal, dinsel vb. gibi süreçlere müdahale etmesine, ya da bu süreçlere kendi isteği doğrultusunda yön verme girişimlerine karşı çıkılması gerektiğini ileri süren görüştür. Bu çerçevede, devletin ekonomiye müdahale etmemesi yahut iktisadi hayatın yönlendirilmesine yönelik devlet müdahalesinin asgari düzeyde tutulması gerektiğini; arz-talep mekanizması ya da fiyat mekanizmasıyla piyasanın iktisadi ve sosyal açıdan en yararlı sonuçları üreteceğini; özel sektörün önünü açmak gerektiğinin bir veciz ifadesi olarak da: “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!” ilkesini savunan öğretiye iktisadi liberalizm denilir.
Liberallere göre, halkın haklarından değil, bireylerin haklarından bahsetmek anlamlıdır. Genel olarak, bireyler sahip oldukları hayat, özgürlük ve mülkiyet gibi temel haklar temelinde diğer bireylerle gönüllülüğe dayalı iş birliklerine girerek kendi hayatlarını tanzim ederler. Hiçbir birey, kendi rızasının dışında başkalarının belirlediği bir amaca alet edilemez. Bu, liberallerin sahip olduğu ahlaki bireycilik anlayışının özüdür. Liberallere göre bireylerin başkalarına yönelik ödevleri tüm insanların onuruna saygı duymak zorunluluğu olarak özetlenebilecek doğal ödevler ve bireyin kendi iradesiyle yapmayı kabul ettiği gönüllü ödevler ile sınırlıdır.
Özgürlük ve eşitliği temel ilke olarak kendine edinen liberalizmin çıkışındaki en etkili olaylar Rönesans ve reformdur. Kilise ’ye olan güven azalınca ekonomik, sosyal vb. alanları yönetecek yeniliklere ihtiyaç duyulmuştur.
Bu ihtiyacın sonuncunda liberalizm ortaya çıkmıştır. Liberalizm, ortaçağ düzeninin çözülmesiyle ortaya çıkan ulus devletlerin sosyal, siyasal ve ekonomik organizasyon arayışlarının, eski düzen yerine yeni düzen oluşturma çabasının, hemen her alanda yeni meşruiyet dayanakları aramanın bir sonucu olarak doğmuş ve gelişmiştir. Liberalizm bu meşruiyet arayışlarının temeline bireyi oturtma süreci olarak da okunabilir. Liberalizmin tarihi aslında bireyin sosyal, siyasal ve ekonomik hayatını kısıtlayan, sınırlandıran ve bu alanlardaki özgürlüğünü yok eden her türlü olguya karşı mücadelenin tarihidir.
Liberalizm ve sosyalizmin en belirgin farkı, liberalizm bireyi ve bireyciliği temel alırken; sosyalizm toplumu temel almaktadır. Bireyciliğin tarihiyle liberalizmin tarihi aynı düzlemde gelişmiştir bir anlamda aynı şeylerdir. Liberalizme göre birey temel unsurdur. Bireyin varlığı sınıf, halk gibi bütünlerin varlıklarından daha gerçektir. Birey, insan toplumlarının her türlü kurum ve yapılarının üstündedir. Liberalizmde birey herhangi bir toplumsal bütünden daha fazla ahlaki değere sahiptir. Birey toplumdan önce vardır ve bireysel haklar toplumsal haklardan önce vardır. Bireye dayanmayan ve bireysel istek ve iradeden kaynaklanmayan her türlü toplumsal bütün liberalizm için en büyük tehdittir
Sosyalizm, toplumsal faydayı temel alan üretim araçlarına devletin sahip olması gerektiğini savunun ekonomik ve sosyal bir sistemdir. Sosyalizme göre herkes eşit bir konumdadır. Sosyalizm ise bireyi hiçe sayar. Birçok eylemin toplumsal fayda güdülerek yapılması ister. Herkesi birey olmaktan ziyade bir toplumun parçası olarak görülür. Liberalizm devlet müdahalesinin minimum olması gerektiğini savunurken sosyalizmde bu durum tam tersidir. Sosyalizmde devlet, birçok şeye dahil olmalı ve devlet tarafından belirlenmelidir. Ortak fayda için en iyisi budur.
Liberal sağ, liberalizmin uç noktası olarak görülmektedir. Sağ liberaller devletin olabildiğince küçük bir yapı olması gerektiğini savunur. Serbest piyasa ekonomisini desteklerler. İnsan hak ve özgürlüklerinden çok serbest ekonominin üzerinde dururlar ve bununla ilgili çalışma yaparlar.
Liberal demokraside halkın yönetime katılımı klasik demokraside olduğu gibi doğrudan değil fakat temsilciler aracılığıyla dolaylı olarak gerçekleşmektedir. Bu nedenle ona temsili demokrasi de denmektedir. Bununla beraber, bir liberal demokrasinin belirleyici özelliği onun doğrudan demokrasi modelini benimseyip benimsememesinde yatmamaktadır. Bir liberal demokrasiyi, klasik demokrasi ve ondan ilham alan katılımcı/radikal demokrasi modellerinden ayırt eden temel özelliği, liberal demokraside halkın temsilcileri aracılığıyla kullandığı iktidarının mutlak olmayıp, bireylerin temel hak ve özgürlükleri ile sınırlandırılmış olmasında yatmaktadır.
Türkiye’de liberalizm yaygın bir şekilde görülmeye Demokrat Parti döneminde başlanmıştır. Celal Bayar Türkiye’nin ilk liberal lideri olarak anılır. Daha sonrasında Adnan Menderes ve Süleyman Demirel bu görüşü devam ettirmiştir Türkiye’de liberalizmin etkili olmasını sağlayan ve liberalizmin babası olarak görülen kişi Turgut Özal’dır. Türkiye’de liberalizm hukuk, özgürlükler gibi alanlarda pek etkili olamamıştır. Türkiye’de liberalizminden etkilenen alan ekonomi olmuştur.