Teknolojinin de gelişmesiyle birlikte küresel aktörler hayatımızda daha büyük bir yer kaplamaya başladı. Bu durum Kırklarelili vatandaşlarımız için de geçerli. Elektronik sürü, dünyanın her köşesinde bilgisayar ekranlarının başında paralarını yatırım fonlarından emeklilik fonlarına, emeklilik fonlarından yükselen piyasa fonlarına taşıyan ya da evlerinde internet üzerinden işlem yapan bütün o isimsiz hisse senedi, tahvil ve döviz takasçılarından oluşuyor.

Bunun yanı sıra, fabrikalarını artık dünyanın her yanına yayan, sürekli en verimli, en düşük maliyetli üretici ülkelere kaydıran çok uluslu şirketleri de içine alıyor. Finans, teknoloji ve enformasyonun demokratikleşmesi sayesinde bu sürü giderek artan bir hızla genişliyor. Öyle ki artık büyümeyi sağlayan asli sermaye kaynağı olarak devletlerin yerini almaya başladığını iddia ediyor. Günümüzün küreselleşme sisteminde öne çıkmak isteyen ülkeler sadece altın deli gömleğini giymekle kalmayıp aynı zamanda bu elektronik sürüyle bağlantı kurmak zorunda.

Elektronik sürü altın deli gömleğine bayılır; çünkü bir ülkede görmek istediği bütün serbest piyasa kurallarını temsil eder. Bu gömleği giyen ve üzerinde tutan ülkeler, sürü tarafından büyümelerini sağlayacak yatırım sermayesiyle ödüllendirilir. Onu giymeyen ülkeler ise sürü tarafından cezalandırılır, elektronik sürü o ülkeden uzak durur ya da parasını o ülkeden dışarı çıkarır. Friedman’a göre, Moody’s Investors Service ve Standard & Poor’s elektronik sürünün çoban köpekleridir. Bu kredi notu kurumları dünyanın her köşesinde dolaşır, ülkeleri koklayıp dururlar. Altın deli gömleğini üzerinden atmaya çalışan bir ülke gördüklerinde gürültüyle havlamakla görevlidirler. Elektronik sürü, ulus-devletler ve altın deli gömleği arasındaki bu etkileşim günümüzdeki küreselleşme sisteminin merkezini oluşturuyor.

Elektronik sürü, Soğuk Savaş sırasında büyümüştür. Ancak soğuk savaşın duvarlarla çevrili dünyasında, sürü üyelerinin bugünkü ağırlık ve güçlerine ulaşmaları mümkün olmamıştır. O dönemde çoğu ülke (en azından 1970’lere kadar) sermayenin şimdiki küreselleşme sisteminde olduğu gibi sınırların dışına çıkmasını önleyen sermaye denetimleri uygulamıştır. Bu da elektronik bir sürü hâlinde bir araya gelmeyi çok zorlaştırmıştır. 1970’ler öncesinin kapalı ekonomilerinde, devletler başat yönlendiriciler olmuşlardır.

Ayrıca Soğuk Savaş döneminde, ABD ve Sovyet hükümetleri, mali politikaların zorunlu kıldığı yüksek vergileri Soğuk Savaş bahanesiyle kolayca gerekçelendirebilmişlerdir: “Düşmanla savaşmak için, Ay’a insan göndermek için, ordumuzun daha kolay hareket etmesini sağlayacak yeni otoyollar kurmak için vergilerinize ihtiyacımız var.” demişlerdir.

Öte yandan gelişmekte olan pek çok ülke, süper güçlerden birini ya da uluslararası kredi kuramlarını kullanarak kendi başına gücünün yetmeyeceği bir baraj yapmak, bir ordu kurmak ya da bir otoyol inşa etmek için gerekli parayı bulabiliyordu. Ve bu gelişmekte olan ülkelerin vatandaşları, dünyanın başka yerlerindeki insanların nasıl yaşadığı konusunda bugünkünün yarısı kadar bilgi sahibi değillerdi. Dolayısıyla kapalı bir ekonominin yol açtığı düşük yaşam standartlarına daha kolay katlanabiliyordu diyor.

Ancak finans, teknoloji ve enformasyonun demokratikleşmesi, Soğuk Savaş sisteminin sona ermesi ve dünyanın her yanındaki duvarların yıkılmasıyla birlikte, ansızın çok sayıda ülkenin yatırımcılarından oluşan bir sürünün özgürce koşturabildiği uçsuz bucaksız bir küresel ova oluştuğunu iddia ediyor. Elektronik sürünün otlama, büyüme, çoğalma ve en sonunda güçlü süper piyasalara dönüşme fırsatını bulduğu yer, daha sonraları siber uzaya doğru genişleyen bu uçsuz bucaksız ova olmuştur.

Küresel girişimcilerin günümüzde karşı konulmaz bir ekonomik büyüme kaynağı hâline gelirken, kaçırıldığı zaman hükümetleri bile devirebilecek kadar ürkütücü bir kuvvete nasıl dönüştüğünü iddia ediyor. Friedman’ın yukarıda ifade edilen görüşleri, aslında 2000’li yılların başında Türkiye’de DSPANAP ve MHP koalisyon hükümetinin sonunu hazırlayan ve 2002 seçimlerinde üç partiyi de yüzde 10 barajının altında bırakan krize de ışık tutmaktadır.

Yatırım araç ve fırsatlarındaki çeşitlilik, daha önce hayal bile edilemeyen bir hızla büyüme fırsatını sağlamıştır. The Economist’te belirtildiği gibi: “Artık sermaye yokluğu, büyük yatırım gereksinimleri içindeki yoksul ülkelerin elini kolunu bağlamıyor. Güvenli yatırımlar arayan yatırımcılar, kendi iç piyasalarıyla kısıtlı kalmak yerine [artık] dünyanın her köşesinde en yüksek gelir getiren fırsatları kovalayabiliyor.”