Kırklareli, kültür anlamında çok kalabalık bir yer aslında. Farklı kültürlerin bir arada yaşadığı yerlerde, sosyolojik anlamda da büyük ilerleme kaydedilebilir. Kültür tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan her türlü değerlerle bunları kullanmada, sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümüdür.
Yeryüzünde birbirinden oldukça farklı olan kültürler olsa da hepsinin belli sembolleri, dilleri, değerleri, inançları ve normları bulunmaktadır. Çevremize sergilemiş olduğumuz davranışlarımızı belirlemede ve kendi amaçlarımızı ikame ettirmede bize neyin doğru, neyin yanlış olduğunu söyleyen standartlardır. “Değerler, insanların cazip, güzel ve iyi olanın ne olduğuna karar verirken kullandıkları kültürel olarak belirlenmiş standartlardır ve genel biçimde sosyal yaşamın ana hatlarını oluşturmaktadır.
Değer sistemi, bir toplumdaki ödül ve cezanın da temelini oluşturur. Değerler sistemi, insan birikimini yansıtırlar ve çağdaş insan deneyimi üzerinde etkide bulunurlar. Joseph Fichter, değerlerin “kavramsal olarak bilindiğini, coşkusal olarak yaşatıldığını, ortaklaşa paylaşıldıklarını, ciddiye alındıklarını ve rasyonel normlar gibi kullanıldıklarını” ifade eder. Ona göre değerler sosyal eylemin ve düşüncenin hedefi veya nesnesi değildirler. Değerler aranan şeyin kendisi değildirler, aranan şeyleri önemli kılarlar. Değerleri, hedef ve nesnelerini yolunu işaret eden normlar ve ölçütler olarak kullanırız.
İnançlar, gerçekliğin doğası hakkında ileri sürülen iddialar, yani dünya hakkında paylaşılan fikirlerdir. İnançlar geçmişin yorumu olabileceği gibi, bugünün açıklaması veya geleceğin tahmini de olabilirler. İnançlar, belli durumlarda ne olması gerektiğini ifade ederler. Örneğin dini doktrinler birer inanç sistemleridir.
Her kültür; bayrak, marka, amblem gibi çok sayıda sembol üretir. Sembol, belli bir durumu ya da olayı anlamlandıran şeydir. En önemli semboller, kültürel kodların işaretleri olarak işlev görürler. İşaretler, birbirleri ile çelişen anlamlar taşıyan sembollerdir. Örneğin Goffman’a göre ‘merhaba’ demek bir toplumsal karşılamayı başlatan bir ‘açılış’ olmasına karşın ‘hoşçakal’ demek karşılaşmanın ‘kapanması’ anlamına gelir.
Dil, insanların iletişim için kullandıkları anlamlara sahip semboller sistemidir. Diller her biri kendine özgü bir kültürü olan toplumu üyeleri tarafından kullanılır. Konuşanın sınıfı, cinsiyeti ve statüsü gibi sosyal değişkenler, insanların dili kullanımını etkileyecektir. Verili bir sistem olarak kabul edilen dil, ilgilerimizi, inançlarımızı ve algılarımızı diğer insanlar tarafından algılanıp yorumlanabilecek sembollere dönüştürmemizi sağlar. Dil, kültürü bir kuşaktan diğerine aktaran temel kültürel yeniden üretim yoludur.
Değerler davranışlara yol gösteren genel ilkeler iken, normlar, belli bir durumda insanların nasıl davranmaları gerektiği konusundaki beklentilerdir. Normları dikkate almamak bazı toplumsal rahatsızlıklara yol açar. O nedenle, daha önce hiç gitmediğiniz, yabancısı olduğunuz, normlarını bilmediğiniz ya da zihninizde farklı bir şekilde kodladığınız bir ortama girdiğinizde bir tedirginlik, bir kaygı hissedersiniz.
Toplumun bir kısmını toplumdan ayıran kültürel yapılara verilen isimdir. “En basit anlamıyla ‘alt-kültür’ kavramı toplumdaki azınlık (veya alt) grubun değer, inanç, tutum ve yaşam tarzını ifade eder. Bu grubun kültürü, hakim grubunkiyle alakalı olsa da ondan farklılaşacaktır. Değer, norm ve yaşam biçimleri açısından içinde yaşanılan kültüre ters düşen tutum ve davranışları içerir. basit bir tanımla, toplumda kabul gören ya da kabul gördüğü iddia edilen genel kültür ya da kültürlerin karşıtı olarak ortaya çıkmış ve belirli bir kitleye ulaşabilmiş kültürü/kültürleri ifade eder. Karşıt kültür kendi içinde tek bir tanımlamaya sahip değildir, kültüre ya da kültürel birikime karşı herhangi bir duruşa sahip değildir, karşı kültürün asıl üzerinde durduğu, karşı kültürün ne olduğu ya da neye karşı oluştuğu değil, başka bir dünyanın var olabileceği düşüncesidir.
Halk kültürü ya da folk kültürü, özellikle sanayi öncesi toplumlardaki geniş halk kesimlerinin gündelik kültürünü ifade etmek için kullanılan bir tabirdir. Görece günümüzdekilerden çok daha homojen bir topluluk içinde, çoğunlukla anonim olarak üretilen ve nesilden nesile sözlü olarak aktarılan kültüre karşılık gelir. Halkın yaşamını ve deneyimlerini doğrudan yansıtan türküler, örneğin, halk kültürünün tipik örnekleri olarak gösterilir. Büyük ölçüde modern öncesi toplumsal hayatla, başka bir deyişle, tarım toplumlarıyla, sosyolojik anlamda geleneksel toplumlarla ilişkili olarak görülmektedir.
Halk tarafından tüketilen kültürü ifade etmek için kullanılan bir tabirdir. Ancak ‘halk kültüründen ayrıştığı nokta, kitle kültürünü halkın kendisinin üretmiyor oluşudur. Kitle kültürü, devasa bir kültür endüstrisi tarafından ticari kaygılarla üretilen ama kitlesel düzeyde tüketilen kültür ürünleri için kullanılmaktadır.