Kırklareli’de bilimsel bir araştırma yapan herkesin adını duyduğu bir isim var: Kuhn. Oysa teorisi açıklanabilir problemler üzerine kurulu aslında. Kuhn’un teorisi birçok açıdan ele alınırken birbirinden çok farklı okullar tarafından – hatta birbirine zıt okullar tarafından- da tenkit edilmiştir. Rölativizmin karşıtları kadar, Feyerabend gibi eş-ölçülemezlik teorisinin savunucularınca da eleştirilmiş, pozitivistler tarafından olduğu kadar Popper gibi pozitivistlerden farklı bir ilerleme anlayışına sahip bilim felsefecilerince de sorgulanmıştır.

Elbette her kesimin eleştirdiği nokta farklıdır. Hatta Kuhn’un teorisinde bazılarınca eleştirilen noktalar başka eleştirmenlerce doğru bulunmuştur. Kuhn’un teorisinde problemli gözüken noktaların bir kısmına yukarıda değindik. Bilhassa teoride, konumuz açısından daha önemli gördüğümüz konvansiyonalist ve rölativist ögelerin yarattığı problemlerin neler olduğuna yer verdik. İleride bu ögelerin yarattığı problemlerin Kuhn’un teorisine nasıl zarar verdiğiyle ilgili açıklamalarda bulunacağız. Ancak ondan önce, takip eden sayfalarda, konumuz açısından ikincil önemdeki –ki bu kesinlikle önemsiz olduğu anlamına gelmiyor- bazı noktalara değinilecektir.

, Öncelikle Kuhn’un paradigma kavramının muğlaklığı üzerine yapılan eleştiriler üzerinde durulacaktır. Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı isimli eserinde “paradigma” kavramını son derece esnek bir şekilde kullanmıştır. Masterman bu konuda yazdığı eleştiride “paradigma” kavramının en az 21 farklı anlama gelebilecek şekilde kullanıldığına dikkat çekmiştir.

Gerçekten de Kuhn paradigma kavramını farklı anlamlarda ve kısmen muğlak bir şekilde kullanmıştır. Nitekim kendisi de kitabına sonradan yazdığı kısımda paradigmaların kendisi tarafından farklı anlamda kullanıldığını kabul eder. Ancak Kuhn 21 farklı tanımı kabul etmeyecek, 2 farklı kullanımdan söz etmektedir. İlki bilim adamlarının bir topluluk olarak benimsedikleri inançlar ve değerlerdir ki bu ona göre daha çok sosyolojik anlama sahip bir paradigma tanımıdır. İkinci anlamıyla paradigma ise örnek model ve bulmaca çözümleridir. Burada sosyolojik bir etki anlamında paradigmadan ziyade somut çözümler anlamına gelen bir paradigmadan söz edilebilir.

Esasen önemli olanın, kullanım sayısından ziyade kullanımdaki muğlaklık olduğu kanaatindeyiz. Paradigmanın sosyolojik bir güç olan metafizik etken anlamında kullanılması ile örnek çözüm olarak kullanılması arasında çok büyük bir fark vardır. Kullanım çeşidi sayısında haklı da olsa, Kuhn’un paradigma kelimesini farklı kullanımları, kelimeyi muğlaklaştırmaya yetmiştir. Kuhn’un teorisine getirilen temel eleştirilerden bir diğeri de sunduğu tarihsel resmin gerçeği yansıtmadığıdır. Bu resmin Kuhn’un amaçlarına uygun olarak tarihin deforme edilmiş bir versiyonu olduğu fikri farklı ekollerce paylaşılmıştır. Örneğin Kuhn’un bilimin birikimle ilerlediği fikrine karşı çıkan pozitivistlerin yanı sıra Feyerabend gibi Kuhn’a yakın görülen anti-pozitivist bir bilim felsefecisi de Kuhn’un tarihi doğru okumadığını iddia eder.

Ona göre bilim adamlarının teorileri sorguladıklarına yönelik şüphenin haklı bir gerekçesi vardır. Bununla beraber Kuhn’un normal bilim olarak yansıttığı dönemde tam bir monolitik yapıdan söz edilemez. Teorileri sorgulamadan bağlılık gösteren bilim adamları olduğu gibi teorileri sorgulayan bilim adamları da vardır. Nitekim teorilerde yaşanan çoğalmayı başka türlü açıklamak mümkün değildir. Teorilere bağlılık ve teorilerin çoğalması süreçleri aynı anda yaşanır. Bu nedenle normal bilim-devrimsel bilim ayrımı hatalıdır. Yeni teoriler her dönem üretilir ve eski teorinin arasında kendisine yer bulmaya çalışır.

Aslında Feyerabend’e göre değişen şey normal bilimin devrimsel bilime yerini bırakması değildir. Asıl değişen, bizim olaya duyduğumuz ilgidir. Yeni teoriler her zaman oradadır ancak “devrim” dönemine kadar ilgimizi çekmemektedir.

Kuhn’un yaptığı hatanın altında da bu eğilim vardır. O yeni teorilerin ortaya çıkması ile eskilerin korunması arasındaki kompleks süreci atlamakta, yeni teorilerin sadece devrimsel dönemlerde ortaya çıktığını iddia etmektedir.307 Oysa yeni teorilerin sadece devrim döneminde ortaya çıktığını iddia etmek Kuhn’un teorisi için daha büyük bir probleme yol açmaktadır. Kuhn, devrimin nasıl gerçekleştiğini açıklamakta başarısızdır zira normal dönemde sorgulanmayan teorilerin nasıl olup da yeni teorilere yerini bıraktığı “kilit önemdeki yerlerde anomalilerin birikmesi” ile açıklanamayacak kadar zor bir sorudur.

Bu noktada aynı konuda yapılan bir başka eleştiriyi daha hatırlamak gerekir: Watkins, Kuhn’un teorisinin önemli bir eksikliğini yeni paradigmaların doğuşunu açıklayamamasında bulur. Eğer Kuhn’un dediği gibi her dönem sadece bir tek paradigmanın hâkimiyeti söz konusuysa, bir paradigmanın diğerinin yerini alması esnasında hiçbir zaman aralığı yoksa ve değişim bir anda ve Kuhn’un Gestalt Değişimi adını verdiği şekilde gerçekleşiyorsa; o zaman yeni paradigmanın bir anda yaratılması gerekir