Kırklareli’de eğitim alanındaki gelişmeler herkesin dikkatini çekiyordur. Eşitlik de bu gelişimin içerisinde yer alıyor. Eğitimde eşitlik ilkesi, modern ulus devletlerin eşit vatandaşlık anlayışıyla bağlantılıdır ve dolayısıyla toplumsal eşitsizliğin siyasal bir mesele haline gelmesi de modern dönemde meydana gelmiştir. Amerikan ve Fransız devrimlerinde modern devletlerin temelleri atılırken eşitlik ilkesi de hayata geçirilmişti. Modern eşitlik anlayışını Fransız Devrimi’nin “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganıyla ortaya çıkan vatandaşlık anlayışına kadar geri götürmek mümkündür. Amerikan Devrimi de, her ne kadar sermayedarlar tarafından bu kesimin ekonomik çıkarları gözetilerek gerçekleşmiş olsa da bireysel özgürlük ve eşitlik ilkeleri temel alınmıştı.

Devrimlerin gerçekleştiği 18. Yüzyılın sonu, 19. Yüzyılın başına denk gelen süreçte eşitlik ve özgürlük ilkelerinin siyasal temelleri atılmış ve sonraki dönemde de gelişmiştir. Eşitliğin de dahil olduğu sivil hakların sermaye sahibi toplumsal sınıfların dışında geniş halk kesimlerini kapsaması, 19. yüzyıl boyunca devam eden toplumsal hareketlerin marifetiyle gerçekleşmiştir. Başlangıçta sivil haklar daha fazla sermayedarların ekonomik haklarını içeriyordu.

Devrimlerle ortaya çıkan yeni toplumsal düzende eşitlik, yeni ekonominin (sanayileşme) genişlemesi için daha fazla bireyin “eşit” olması, yani yeni ekonominin parçası olması anlamına geldi. Bu sebeple eğitim, fabrikalara daha fazla ve kalifiye işçi sağlamanın ve endüstriyel rekabette güçlenmenin yolu olarak görüldü. Eğitimde eşitlik ise öğrencilerin maddi ders araç ve gereçlerini eşit paylaşımı, bölüşümü ve bunlara her öğrencinin sahip olması şeklinde anlaşılırken 20. yüzyılda eşitlik ilkesinin yorumu toplumsal alanı kapsayacak şekilde genişledi. Eğitim artık toplumsal hak olmakla birlikte bireysel hak olarak görüşmeye başlandı. Ekonomik eşitsizliklerin yanı sıra etnik, dini, cinsiyet, vb. eşitsizlikler politik gündem haline geldi ve tam bölüşüm tartışmaları yerini “fırsat eşitliği”ne bıraktı.

Liberal felsefeden beslenen eşit vatandaşlık ilkesi, bireylerin şahsi niteliklerine bakılmaksızın toplum üyeliğine dayalı olarak tanımlanmıştır ve ulus devletlerin, piyasanın büyüyerek dünya çapında yaygınlaşması sonucunda küresel hale gelmiştir. Eşit vatandaşlık ilkesi, modern toplum için, eşitlik taahhüdünü içeren laik ve ahlaki bir değerdir. Turner modern devletin vatandaşlarının eşitliği ile istikrar arasında sıkı bir ilişki olduğunu söyler. Bu istikrarın en önemli bileşenleri eğitim ve meslektir. Çünkü birey mesleğiyle toplumda dayanışmayı tesis eden işbölümünün bir parçası olur. O mesleği edinerek dayanışma ülküsüne bağlılığını temin eden ise eğitimdir.

Marshall ise mesleki yapıyla ilişkili olan eğitimin vatandaşlığı toplumsal tabakalaşmanın bir aracı haline getirdiğinin altını çizer. Eğitim tarafından verilen toplumsal konum, aynı zamanda vatandaşlara sivil haklarını teslim eden kurum (devlet) tarafından sağlandığı için meşruiyet kazanır. Bununla birlikte eğitimle elde edilen toplumsal konuma piyasa/ekonomi tarafından değer biçilmektedir. Eğer bu ikisi arasında tutarsızlık oluşursa -ki genellikle oluşur- bu durumda ekonomik değerler değil sivil haklar tartışmaya açılmaktadır. İşte, bu durum eğitimin toplumsal eşitsizliklerle ve tabakalaşmayla ilişkisini resmetmektedir.

Eşitlik tartışmalarının bir boyutu bireysel zeka ve yeteneklerin farklılaşmasının toplumsal yansımalarına yoğunlaşır. İşlevselciler, bu farklılaşmanın mesleki işbölümünde karşılık bulacağını öne sürerler. Toplumdaki bazı konumlar işlevleri ve toplumun sürekliliği bakımından diğer konumlardan daha önemlidir. Bu işlevlerin yerine getirilebilmesi özel beceriler gerektirmektedir. İnsanların yeteneklerinin bu becerilere dönüşmesi uzun eğitim sürecinin sonucunda gerçekleşebilir. İnsanların söz konusu konumları işgal edebilecek becerileri kazanmak için uzun yıllar çalışmaları ve özveride bulunmaları gerekmektedir.

Sonucunda toplum elde ettiği konum karşılığında ona belli bir saygınlık, onur atfederek ve maddi kazanç bahşederek onu ödüllendirecektir. “Kısacası, toplumlar insanları özveride bulunmaya ikna eden hak ve ödüllere göre, zorlayıcı olmanın yanında ödüllendirici de olan toplumsal rollerin eğitimine göre tabakalaşır. Bundan şu sonuç çıkar: Farklı toplumsal tabakalar arasındaki toplumsal eşitsizlik, toplumun devamı ve korunması açısından olumlu bir işlev görür; ama aynı zamanda, toplumsal rol farklılaşmasının olduğu bütün toplumlarda kaçınılmazdır da”

İşlevselcilere göre toplumsal tabakaları belirleyen temel etmen bireylerin sahip olduğu kişisel özellikleridir. Bu doğrultuda Durkheim eşitsizliklerin iç ve dış olmak üzere iki boyutu olduğundan bahseder. İç eşitsizlikler, genetik farklılaşmayla ortaya çıkan yetenek ve yatkınlıklardan doğmaktadır