Kırklareli’nin giderek modern bir kente dönüştüğü artık herkes tarafından biliniyor. Gerek atılan adımlar olsun gerek planlanan uygulamalar… Bunların hepsi bir dönüşüme sebep olacak.
Yeni kent sosyologları kentsel yeniden yapılanmayı anlamak için küresel boyutları ve faktörleri dikkate almanın önemine vurgu yapmışlardır. Kapitalist yeniden yapılanmanın şehirler ve bölgeler üzerinde çeşitli etkileri vardır. 1980’lerde ortaya çıkan küresel kentler araştırması, bu yukarıda anlatılan yeni kent sosyolojisi yaklaşımı araştırmalarından yararlanarak ortaya çıkmıştır. Daha sonraları birçok yazar küreselleşen kentleşme ve küresel kentlerin oluştuğu savını ortaya atmıştır.
Fernand Braudel ve Janet Abu-Lughod gibi öncü akademisyenler kentsel gelişmeyi tarihsel süreç içinde analiz ederlerken uluslar üstü bağlantıları dikkate almışlardır. Fakat kent üzerine çalışan sosyal bilimciler, küresel güçlerin ve dinamiklerin, yerel ve bölgesel sosyal alanları nasıl etkilediği sorusunu 1980’lerin başından itibaren yaygın ve artan bir şekilde araştırmaya başlamışlardır.
Küreselleşme sermaye, meta ve enformasyon akışının yerel, ulusal ve bölgesel mekânsal sınırların ötesine geçerek, dünya düzeyinde işlemesini ifade etmektedir. Fakat bu dönemde, küresel düzeyde, en fazla sermayenin akışkanlığa sahip olması, küreselleşmenin sermaye akışı ile özdeşleştirilmesine neden olmuştur. Gerçekten de sermayenin küresel düzeydeki bu akışkanlığı daha önce bilinen sermaye dolaşım biçimi olan sermayenin uluslararasılaşmasından önemli farklılıklar içermektedir.
Teknoloji devrimi, ulaşım ve iletişimin gelişmesi ve enformasyon akışıyla birlikte sermaye döngüsünün tekil aşamalarının farklı mekânlarda gerçekleştirilmesi söz konusudur. Sermaye açısından, artık ulus-devlet bir ölçek olmaktan çıkmıştır ve sermaye kararlarını verirken dünyayı tek bir mekân olarak algılamaya başlamıştır. Bununla birlikte, küreselleşme ve sermayenin akışkanlığı ulus-ötesi bir nitelik taşımasına rağmen, sürecin işleyişinde odak noktalarını büyük kentler oluşturmaktadır. Böylece kentler, özellikle büyük kentler, küresel düzlemin yeni aktörleri olarak ön plana çıkmaktadır.
Küresel kent kavramının uzun tarihi bir geçmişe sahip olmasına rağmen, kent çalışmalarında esas kavram olarak dikkate alınması 1980’lerin başında sürekli krizleri teşvik eden küresel kapitalizmin yeniden yapılanmasını anlama ve yorumlama girişimlerinin bulunduğu bağlamda gerçekleşmiştir. Bu tartışmalara birçok akademiysen katılmıştır ancak John Friedmann ve Saskie Sassen bu tartışmalarda daha etkili olmuştur. Bu kuramcıların çalışmaları küreselleşme ve küresel kent kavramı için temel referans haline gelmiştir.
Küresel kentlerin otaya çıkmasına ve gelişmesine yönelik iki farklı görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerden ilki küresel kentin tarihsel süreç içinde eskiden bu yana devam eden bir oluşum olduğunu savururken, diğeri ise küresel kentin oluşumunu 1970’li yıllara, yani kapitalizmin yeniden yapılanma sürecine dayandırır.
İlk yaklaşım içinde yer alan kent çalışmacıları küresel şehirlerin çok eski bir olgu olduğu konusunda ısrar etmektedirler. Bu duruş Janet AbuLughod, Anthony D. King, Michael Timberlake ve Christopher Chase-Dunn gibi dünya kentleri araştırmacıları tarafından üretilen çalışmalarda güçlü bir şekilde ifade edilmiştir. Bu araştırmacılar, dünya kenti oluşum süreçlerine mukabil uzun süreli yapısal ve tarihi kökenleri sistematik olarak analiz etmişlerdir.
Bu araştırmacılar şehirlerin kapitalist endüstrileşme tarihi süresi boyunca ve öncesinde büyük ölçekli ekonomik sistemler içinde düğüm noktaları olarak hizmet ettiğini kanıtlamışlardır. Bu yaklaşım, kapitalizmin uzun tarihi sureci içinde günümüz küresel kentleri ile diğer küresel kent merkezleri arasında bir devamlılık olduğu olgusuna vurgu yapmaktadırlar.
İkinci yaklaşım günümüz küresel şehirlerinin biricikliğini vurgulamaktadır. Bu alternatif yakaşım, Sassen ve onu takip eden akademisyenler tarafından savunulmaktadır. Günümüz küresel şehirleri, küreselleşen kapitalizminin niteliksel olarak yeni oluşumu için düğüm noktaları rolüne sahiptir. Bu alternatif yaklaşım içinde çalışan akademisyenler küreselleşen kent sisteminin ortaya çıkısını 1970’lerde görünmeye başlayan kapitalizmin dünya çapında yeniden yapılanmasının yeni bir formu ile ilişkilendirmişlerdir.
Bu alternatif yaklaşım, sermaye birikiminin yeni bir formunun ortaya çıktığının altını çizmekte ve 1970 sonrası gelişmeyi tanımladıkları sermaye birikiminin yeni formun mekânsal dışa vurumudur şeklinde yorumlamaktadır. Küresel kent kuramcıları, kent-merkezli küresel kapitalizm yapılanışına doğru olan değişikliği, 1970’lerin ortasından beri süren birbiriyle ilintili iki sosyo-politik dönüşüme gönderme yaparak analiz etmektedirler.
Bunlardan ilki, Ulus-ötesi şirketler tarafından kontrol edilen yeni bir uluslararası iş bölümünün ortaya çıkmasıdır. Diğeri, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde eski endüstrileşmiş dünyada egemen olmuş Fordist-Keynezci teknolojik-kurumsal sistemin krizidir.