İnsanlık tarihinin en eski zamanlarından itibaren kentler kendi kuralları ve kuramlarıyla büyümeye devam etti. Keza şimdi de durum bundan farklı değil. Kırklareli’de de durum bundan farklı olmadı hiçbir zaman. Simmel’in kent sosyolojinin gelişmesi üzerinde etkili olan Metropol ve Zihinsel Yaşam makalesi modern yaşamın eleştirel bir analizini içerir. Metropol kent, nüfusun yoğun olduğu ekonomik, toplumsal ve kültürel çeşitliliğin, farklılaşmanın ve gelişmiş iş bölümünün olduğu mekânlardır.

Simmel kenti modern yaşamın en azından bazı özelliklerinin kaynağı olarak görür. Kent modern çağda sosyal ilişkileri nitelendiren belli mantığın göstergesidir. Ayrıca, sosyal biçimlerin/formların açıklanmasında nedensel bir etkendir. Buradaki nedensellik sayılar üzerinden kurduğu sosyolojik anlayışıyla ilgilidir. Birincisi, sayılar açısından ele alındığında metropol kent çok fazla sayıda insanın yaşadığı yerdir. İkincisi, kentlerde çok fazla insan yaşaması, az sayıda insanın yaşadığı kırdan farklı ama kentin kendine sosyal ilişki formların oluşmasına neden olur. Bu açıdan bile Simmel’in çalışması kenti kuramlaştırmak için yapılan bir girişim olarak değerlendirilir.

Metropol kentin kalabalığı, çeşitliliği, günlük yaşamın karmaşası içinde birey, dışarıdan sürekli uyarıcılar almaktadır. İnsan zihninin kentteki tüm uyarıcılara anında tepki vermesi imkânsız olduğu için dışsal uyarıcıları süzgeçten geçirerek sadece bir kısmına cevap verir. Oysa kır hayatında bireyin yaşamı ve zihni, psikolojik hayatı ve duyguları, daha alışılmış, daha yavaş, daha düzenli akar ve işler. Birey, köy ve kasaba hayatının sade, yalın ve doğayla iç içe geçmiş günlük hayatı içinde yaşamı daha derinden hisseder.

Kırda insanın gündelik hayatında duyguları ön plandadır ve çoğu kez yüreğiyle hareket eder. Kentli birey yoğun dışsal uyarıcı altında duyguları, yüreğiyle değil tersine akıl ile hareket eder. Akıl, kentin farklılaşmış ekonomik ve sosyal yaşamına, çalışma hayatının temposuna, sokakların akan trafiğine, kalabalığına ve baskıcı yönüne karşı bireyin kendini korudu adeta güçlü bir kalkana dönüşmektedir.

Metropol kent para ekonomisinin merkezidir. Her şeyin para ile alınıp satılır hale geldiği, ihtiyaçların karşılanmasının paraya dayandığı kent yaşamının temel sorusu şudur: Kaça? Kentte insanların Kim olduğu? Sorusu daha çok Neye sahip? sorusuyla yer değiştirir. Dolayısıyla, kentli bireyin kim olduğu genellikle sahip olduğu maddesel varlıklar ve değerlerle ölçülür. Kent hayatı kıyasıya ve acımasızca yaşanan rekabet ve çıkar temelinde geliştirilen insan ilişkilerine dayanır. “Para sadece herkes için umumi olanla ilgilenir: Alışveriş değerini sorar, bütün niteliği ve bireyselliği şu soruya indirger: Kaça? İnsanlara arası bütün samimi duygusal ilişkiler bireyselliklerinden temelleniyor iken, rasyonel ilişkilerde insan, hesaba, bir sayı gibi, kendi içinde birbirinden farksız bir unsur gibi katılır”

Metropol yaşamda modern zihin giderek daha çok hesap yapar. Günlük hayatta kentli bireyin günlük yaşamını hesap yapmayla, sayısal saptamalarla, nitel değerlerin nicel değerlere indirgenmesiyle sürdürmesi para ekonomisiyle ilgilidir. Metropol yaşam o kadar karmaşık ve değişkendir ki kentsel yaşamı kaosa sürükleyebilecek şeyler büyük bir titizlikle belirlenmiştir. Örneğin, “Berlin’deki bütün duvar ve masa saatleri birdenbire, yalnızca tek bir saat boyunca değişik çalışsaydı, kentin bütün ekonomik yaşantısı ve bütün iletişimi çok uzun bir süre karışırdı”.

Metropol yaşamın karmaşasına karşı dakiklik, hesaplanabilirlik, kesinlik günlük yaşama dayatılır. Sonuç olarak, para ekonomisinin hâkim olduğu kentlerde birey, kentin kalabalığı, çeşitliliği, işbölümüne dayalı ekonomik ve sosyal yaşamı, çalışma hayatının temposu, sokakların akan trafiği, kalabalığı ve baskıcı koşullarında dışarıdan sürekli uyarıcı almaktadır. Metropol, bireye bir yandan sınırsız özgürlük sağlarken, diğer yandan metropol kentte birey içi geçmiş, usanmış ve boş vermiş haliyle yabancılaşan bir bireye dönüşür.

Kentin ayrı bir çalışma nesnesi olarak çözümlenmesi ve sistematik bir kent kuramı oluşturmaya yönelik ilk çabalar Chicago Okuluyla başlar. Okulun 1915-1940 arası kent üzerine gerçekleştirdiği etnografik çalışmalar hem Amerika’da sosyolojinin hem de kent sosyolojisinin bir disiplin olarak ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

Chicago okulu kent çalışmaları İnsan Ekolojisi Yaklaşımı olarak isimlendirilmektedir. O yıllarda hızla göç alan Chicago kenti ticaret, finans ve taşımacılık merkezi olarak da önemli bir kentleşme deneyimi yaşar. İnsan ekolojisi yaklaşımı da Chicago’nun kentleşme deneyimi üzerine yapılan araştırmalardan oluşmuştur. Robert Ezra Park’ın 1915 yılında yayınlanan Şehir: Kent ortamında İnsan davranışlarının Araştırılması Üzerine Öneriler makalesi, Ernest Burgess’in Şehrin Büyümesi: Araştırmaya Giriş çalışması ve Roderich McKenzie’nin kaleme aldığı İnsan Topluluklarının Çalışmasında Ekolojik Yaklaşım (1924) ve Louis Wirth’ün Bir Yaşam Biçimi Olarak Kentlileşme makalesi Chicago Okulu’nun kent çözümlemesi içeren temel kaynaklardır.

Robert Ezra Park İnsan Ekolojisi Yaklaşım ekolünün ilk kurucudur. Chicago kentinin hızla büyüdüğü o yıllarda Chicago’nun kentsel büyüme şekli ve şehrin çeşitli bölgelerinde bulunan farklı alt kültürlerin gelişimi Park’ın ilgisini çekmiştir.