Kırklareli’nin bir kent olduğunu herkes biliyor, peki kent hakkı hakkında ne biliyoruz? Kavramın ilk kullanımı Fransız filozof Henri Lefebvre’ye aittir. Lefebvre kent hakkını radikal bir kentsel siyaset çerçevesinde; “kentsel yaşamın dönüştürme ve yenileme” hakkı olarak kullanmıştır. Çalışmasının ana teması şehrin tüm sakinlerin ve kullanıcılarının kolektif bir sanat eseri olarak (oeuvre) algılanmasıydı. Şehrin sakinleri ve kullanıcıları kamusal hayata katılarak, kentte vakit geçirerek, mekanlarını kullanarak ve kentsel mekanı kolektif biçimde şekillendirerek bu sanat eserine katkı sağlayabileceklerdir.

Herkesin gündelik hayatının gereklerini karşılayabilmesi için kentin mekanlarını kullanma hakkı vardır. Bu şekilde anlaşılan bir şehirde mekanın kullanım değeri ekonomik değeri üzerinde önceliğe sahiptir. Bu, mekanın sosyal fonksiyonunun mekanın sömürülmesi ya da satışı ile kar edilmesinden çok daha önemlidir. Diğer önemli bir tema ise mekanın merkeziliğidir. Şehir içi sosyal etkileşimin ve insan yaratıcılığının merkezleridir ve herkesin merkeze erişme, merkezi olarak konumlanmış mekanları kullanabilme hakkı vardır. Kenti kullanma hakkı, kent hakkında kararları verebilme hakkını da kapsamaktadır. Lefebvre’e göre kent hakkı mücadeleleri ortadan kaldırmıyor aksine bu haklar uğrunda mücadele edilmeyi gerektiriyor.

Kavrama ilişkin iki hususiyetin ayırt edilmesi gereği vardır: Bunlardan birincisi kavramın ulus devlet vatandaşlığı temelinde tanımlanmaması, daha çok o yerde yaşamakla, o yerin sakini olmakla kişiyi yetkilendirmesidir. Kentsel mekanın tüm kullanıcılarının ve sakinlerinin şehir hakkının özneleri olduğu konusunda mutabakat vardır. İkincisi, kentsel mekanın üzerinde kullanım değerinin değişim değerinden daha önemli ve üstün olduğu vurgulanır. Kent hakkı kavramı bugün radikal olarak kapitalist sosyal ilişkileri, kentin mekanasl yapısını, ve liberal demokrasinin varsayımlarını yeniden düşünmek için” yeniden çağrılan bir kavramdır.

Purcell kent hakkının neoliberal küreselleşmenin demokrasinin daraltılması, derinleşen eşitsizlikler ve çoğalan sosyal sorunlarına karşı direncin örgütlenmesinde bir araç olabileceğini belirtmektedir. Bugün şehirlerde mülkiyet hakları sakinlerin şehri kullanım haklarından daha ağırlıklıdır ve değişim değeri belirleyicidir. O’na göre kent hakkı yeni tür bir kentsel siyaset imkanıdır ve şehrin karar verme süreçlerini değiştirmesi halinde de kentsel bir devrimin başlangıcına işaret edecektir.

Purcell kavramın iki merkezi teması olduğunu ifade etmektedir: katılım ve kullanma. Katılım liberal demokrasi sınırları içerisinde karar süreçlerinde yer almaktan daha geniş bir anlama sahiptir. Kentin tüm sakinlerinin (tüm vatandaşların değil) şehrin ve mekanın üretimi çerçevesinde alınan tüm kararlarını tümüyle etkileme imkanı ile donatan bir haktır. Kullanma hakkı kapitalizme doğrudan bir meydan okumadır ki tüm sakinlerin kullanım hakkının mekanın değişim değerine yani ekonomik değerine üstün tutulmasıdır.

David Harvey “kent hakkı” kavramını sosyalist bir siyasi stratejinin parçası haline getirmeye yönelik yeniden açtığı tartışmalarla kent hakkı literatürünü daha da zenginleştirmiştir. Harvey kent hakkını, kentleşmeyi ve kentsel dönüşümü denetim altına almak ve gönlümüze göre kenti değiştirebilmek için temel bir hak olduğunu ifade eder. Buna göre Kent hakkı bir bireye ait bir hak değildir, birey ve toplum arasında bir ilişki olarak anlaşılmalıdır. Herkese kamusal yaşama katılabilme imkanı sunan bir hak olmakla, kamusal yararın sürekli politik mücadelelerle tanımlandığı bir politik kollektivite olarak şehir olgusunu getirir.

Harvey “Asi Şehirler” isimli kitabında tarih boyunca siyasi erkin çoğu zaman kentsel altyapıyı ve şehir yaşantısını isyankar nüfus gruplarını denetlemeye imkan verecek şekilde yeniden düzenlediği; Marksizm içinde kentsel mücadelelelerin ya göz ardı edildiği ya da devrimci nitelik taşımadığı için önemsenmediği ve bu türden mücadelelerin üretimden ve sınıftan çok yeniden üretimle ilgili olarak anlaşıldığı değerlendirmesinde bulunur. Harvey bu duruma itiraz etmekte ve sosyalist siyasetin yapması gereken hamlelerden biri olarak “şehirleri kent hakkı temelinde örgütlemeyi” önermektedir: "Kentler politik hareketlenmenin merkezi. İşyerinde yapılacak mücadele, yaşam alanından koparılamaz. Mahallelerin gücünü işyerinin gücüyle birleştirirseniz kazanma şansınız yükselir".

Kent hakkı kavramına dönük değerlendirmelerden biri de İngiliz kent sosyologu Andy Merrifield’ ait olup, O’na göre kökeni itibariyle oldukça devrimci bir kentsel politikaya işaret eden kent hakkı bugün yaygın bir kullanım kazanmış ve reformist bir çizgiye taşınmıştır. Merrifield “kent hakkının” bahsedilen soyut ve evrensel içeriğiyle içi çeşitli toplumsal aktörler tarafından farklı bir şekilde doldurulabilecek bir “boş gösterene” dönüştüğünü ifade etmektedir. Öyle ki, siyasi pratik içerisinde, kavram içeriğini her zaman ve illa ki kapitalizm karşıtı kentsel toplumsal hareketlerden almamaktadır.