Daha önce Kırklareli’nin sanayide gelişimiyle beraber topluluğun da değiştiğini incelemiştik. Kentleşme, hatta belki de modern kent olma yolunda ilerlerken sanayi ve ekonomi de değişkenlik kazanır.

Henri Lefebvre 1960 ve 1970’li yıllardaki yazılarında kent sosyolojisine Marksist bir bakış açısı kazandırmıştır. Bu bakış açısı ile Lefebvre; sermaye yatırımı, kâr, kira ve sınıfsal sömürü gibi kavramların kentsel sosyoloji alanına nasıl dâhil edilebileceğini göstermiştir. En önemlisi, özellikle gayrimenkul yatırım sermayesinin ikinci bir devre olarak düşünülmesi gerektiğini, yani sermayenin devreleri (circuits of capital) fikrini ortaya atmasıdır. Bu fikre göre, kâr için gayrimenkul piyasasında satılan araziye yatırım ve daha sonra elde edilen kârla tekrar araziye yatırım yapılır. Sermayenin birincil devresi (primary circuit of capital) kısaca para yatırımı, işçi alımı, ürünlerin üretimi, ürünlerin satış ve yeniden kâr kazanma olarak tanımlanabilir.

Bu fikirlerin yanı sıra Lefebvre’in, sosyal faaliyetler ile etkileşimlerin ve mekânın birbirine bağlı olduğu fikrini ileri sürmesi de önemlidir. Sosyal etkileşimler için mekân kullanılmaktadır ama bu etkileşimler aynı zamanda mekânı üretirler. Lefebvre mekânın toplumsal değerler ve anlamlara dayalı olan ve aynı zamanda mekânsal algı ve uygulamaları belirleyen bir toplumsal ‘ürün’ olduğunu savunur. Kentsel mekânının toplumun kendini yeniden üretmesi açısından son derece önemli olduğunu ve farklı sosyal sistemlerde farklı biçimler aldığını vurgulamıştır.

Temelde devlet ve yatırımcıların kâr için dikkate aldıkları mekânı soyut mekân olarak kavramsallaştırır. Buna ek olarak aynı zamanda, gündelik hayatta kullanılan mekânı da sosyal mekân (social space) çatışmasına benzer şekilde kapitalist toplumda temel olduğunu savunmuştur. Lefebvre, algılanan kavranan/tasavvur edilen ve yaşanan toplumsal pratikleri birbirinden ayırır. Algılanan pratikler, uygulamalar şehrin üretim ve yeniden üretimini gerektirir, kavranan/tasavvur edilen şehrin temsilini ifade eder ve yaşanan ise kentin fenomenolojik temsilidir.

Algılanan mekânsal pratik ampirik olarak görülebilir ve gözlemlenebilirdir. Diğer tüm sosyal pratikler gibi mekânsal pratik kavramsallaştırılmadan önce doğrudan yaşanır. Sosyal ve mekânsal pratik gerçekliktir. Kavranan/tasavvur edilen) mekân kavramsallaştırılan ya da soyut mekândır; diğer bir deyişle, mekânın temsilidir. Bu soyutlamalar bireylerin sosyal ve politik pratiklerinde önemli bir rol oynarlar. Ayrıca mevcut işaretler, kodlar ve bilgiye bağlıdırlar. Bu mekân, uzmanlar, planlamacılar, sosyal mühendis ve bu alanda çalışan diğer uzmanların tasavvur ettiği mekândır. Soyut mekân mevcut üretim tarzının egemen mekânıdır. Diğer yandan yaşanan mekân, doğrudan ilişkili görüntüler ve semboller yoluyla yaşanır.

Doğrudan deneyimlenen sosyal mekândır. Lefebvre için, Batı dünyasında kapitalizmin egemenliği ile toplumsal parçalanma; homojenleşme ve hiyerarşileşme ile belirlenen soyut mekân üretimi arasında paralellik vardır. Aynı şekilde Lefebvre, soyut mekânda hüküm süren homojenleştirme güçlerine karşı diyalektik direnç gösteren ve farklılaşarak ayrışan bir mekânın oluşma potansiyelinden söz eder.

1970’ler önemli değişiklikler ve mevcut ekolojik bakış açılarına bir eleştiri getirmiştir. Bu girişimler, kentselin analizinde küresel ekonomik yapıların da göz önüne alınması gerektiği yönünde yeni bir katkı geliştirmiştir. Uluslararası ve ulusal ekonomilerin “yeniden yapılanmasının” (restructuring) şehirler üzerinde bariz etkileri vardır.

Ekonomi politik açısından bakıldığında, kentsel alan (sphere) hükümet politikaları ile desteklenmiş piyasa güçlerinin fiziksel bir uzantısı olarak düşünülmelidir.

Sanayi yatırımlarının yer değiştirmesi, piyasaların uluslararasılaşması, kurumsal rekabetin ulusaşırılaşması, üretimden sermayenin çekilmesi, üretimin sermaye yoğun üretime doğru yönelmesi ve istihdamın servis hizmetlerine kayması yeniden yapılanma süreçlerinin bazılarıdır.

1970’lerin Batı dünyasında büyüyen kentler ile büyüyen siyasi ve iktisadi krizler birlikte tanımlanır olmuştur. Dolayısıyla kentsel yönetimlerin rolü değişmiş, bu değişimlere paralel olarak kentsel kuramlar, küresel ve/ veya bölgesel düzeye kadar genişlemeye başlamıştır. Böylece kentsel ekonomi politik kaçınılmaz olarak yeni kent sosyolojisi olmuştur. Güç, iktidar, kaynak ve egemenlik kavramları kentsel analizde kullanılmaya başlanmıştır.

Kentsel Sorun adlı çalışmasında Manuel Castells, Chiago okulunun temel yaklaşımlarından biri olan kentin kendi toplumsal örgütlenme yollarını ve davranış biçimleri ürettiği fikrini eleştirdi. Eleştirisinin temelinde, kente ilişkin asıl sorulması gereken en önemli soru olarak kentseli ne üretti? sorusu yer almaktadır. Kentsel ekolojistler tarafından çoğunlukla kullanılan şehircilik kavramının aslında bir mit olduğunu savunmuştur. O’na göre bu mit liberal kapitalizmin toplumsal biçimlerini belirleyen modernliğin ideolojisi üzerine kuruludur. Castells, kentsel sistemin bireylerin kendi emek güçlerini yeniden üreten bir sistem olduğunu ve bu nedenle kentsel bir analizin parçası olması gerektiğini savunmuştur.