Dün insanın geride bıraktıkları hakkında konuşmuştuk biraz.
Dediğim gibi bazen insan, seçimlerinin beraberinde neleri getireceğini kısa vadede kestiremiyor. Genelde uzak gelecek için planlarımız, düşüncelerimiz, korkularımız ve çözümlerimiz var ama uzun yakın geleceğe karşı biraz kör olduğumuzu düşünüyorum.
Bir şeylerden uzak kaldıkça ona karşı özleminiz artıyor. Uzaktan geldikçe, geride bıraktıklarımıza dokundukça ne kadar çok özlediğimizi anlıyoruz aslında.
Bazen bir şeyleri geride bırakmamız gerektiğini düşünüyoruz aslında. Belki de gerçekten öyle yapmamız gerekiyor.
İnsan, kabul etmese de öncelikle kendini düşünüyor. Bir yerden kaçmak, bir yerde kalmak, bir yerden uzaklaşmak gibi seçeneklerimizi kendi rahatımız için seçiyoruz. Hayatımızı kendi ellerimiz arasında şekillendirmek, kendi seçtiğimiz yollardan yürümek, kendi istediğimizi yapmak bizlere mutluluk veriyor.
İşte bu mutluluğu bozabilecek birkaç şey var. Mesela seçimlerimizin düşündüğümüz kadar mutluluk verici olmadığını görmek gibi.
Çünkü insanın bazı seçimleri kendisini aslında büyük bir yolculuğa sürüklüyor. İşte o yolculuk insana belki de hiç öğrenemeyeceği şeyleri öğretiyor.
Ama bu öğrenme şekli gerçekten olması gereken şekilde mi orası tartışılır.
Yaşarken öğrenmek gerçekten herkese nasip olmuyor. Bir savaşın içerisinde öğrenebileceklerimizin ne kadar fazla olduğunu bilmek insanı şaşırtıyor.
Öğrenirken yaralanmak da bu işin içinde tabii ki.
Dedim ya yaptığımız her seçim, bizi başka bir savaşa sürüklüyor.
Mesela ben Kırklareli’de yaşamaya karar vermemi bir savaş olarak görüyorum. Hiç bilmediğim, hiç gezmediğim, hiç tanıdığım bir insanın olmaması, daha önce hiç yalnız yaşamamış olmak gibi sebepler yüzünden bir savaş olarak görüyorum.
Şanslıyım ki burada güzel insanlarla tanıştım.
Ve böylelikle, hayatımda hiçbir savaşı kazanamadığımı düşündüğüm an aslında bu büyük meydan okumayı hatırlıyorum.
Hiç bilmediğim bir yere gelip yerleşmek, yanına gidebileceğim hiç kimse yokken burada kalmak, burada yaşamaya karar vermek benim için en büyük meydan okumalardan birisi.
Şimdi dönüp tüm bu yolculuk esnasında neler yaşadığımı masanın üzerine serince anlıyorum ne kadar büyük işler başardığımı.
Belki de durup biraz düşünseydim, burada kalmaya ve yaşamaya karar veremezdim. Yalnız olmak belki de hayatımda en korktuğum şeylerden birisiydi.
Fakat şimdi kendi ayaklarım üzerinde durabiliyorum. Kendi kararlarımı kendim verip, bu kararların getirdiği sonuçlara da kendim katlanıyorum.
Bu yüzden seçimlerime ekstra dikkat etmeye başladım. Çünkü her seçimimin aslında benim için bir yeni mücadele olduğunu anlamaya başladım.
Gitmeyi seçtim yol, yapmaya karar verdiğim şey benim için yeni bir imtihan oluşturuyor.
Bu imtihanlardan geçebilme şansım, verdiğim kararla orantılı olarak değişiyor.
Evet insan istiyor ki hiç zorluk çekmesin, hiçbir tartışmanın içine girmesin fakat mümkün değil. Bu hayatın cilvesi burada başlıyor.
Bir şeyleri elde etmek için bazı zorluklara katlanmak zorundayız. Bazı zorlukların üstesinden gelmeyi öğrenmeli, hatta bazen vazgeçmeyi bile öğrenmeliyiz.
Vazgeçmek, pes etmek gibi görünse de kendimi yoracağım bir savaştan kaçmak benim için en büyük ödüllerden birisi.
İnsan, bile bile bir savaşın içine girer mi? Hem de kaybedeceğinden emin olduğu bir savaşın?
Bir başka yere alışmak, güvenli alanını terk etmek her zaman meydan okuma değildir. Bu meydan okumanın getirileri de götürüleri de ölçülmeli mesela. Yoksa her karar alkışlanacak bir karar değil.
Özellikle de geride bıraktıklarınızın sayısı, yarın elde edeceklerinizin sayısından fazlaysa bu kararınız hiçbir zaman alkışlanmayacak.
Ve insan ne olursa olsun aldığı kararların arkasında dururken birilerinin ona destek olmasını ister. Seçilen yol doğru değilse, ardına baktığında ona destek olan hiç kimseyi görmemek, sırtını yaslayabileceğin bir kişinin olmaması, yepyeni bir savaş demektir.
Umarım, kaybedeceğinizden emin olduğunuz hiçbir savaşa girmezsiniz.
Görüşmek üzere.