Kırklareli’ye taşındığımda geride ne kadar çok şey bırakmıştım. Kendi çocukluğum, çok sevdiğim ailem, arkadaşlarım, sırlarım belki ucundan gençliğim. Kendi gençliğimi Kırklareli’de yeniden bulmuştum. Bundan çok emin olmamakla beraber, üniversite yıllarımın dünyanın en güzel zamanlarından olduğunu düşünüyorum.
Üniversite, insana her konuda daha fazla şey öğretiyor. Tüm değişimin içerisinde sosyolojide ve daha pek çok alanda aynı şekilde kullanılan feedback yani geri besleme kavramı çok önemli. Geribesleme (feedback), kaynak tarafından gönderilen mesajı alan hedefin gelen mesajı zihninde yorumlayarak, kaynak kişiye cevap niteliğinde yeni bir mesaj göndermesidir. Aslında hedeften yollanan feedback, doğrusal iletişim bağlamında düşünüldüğünde, yeni bir iletişim olayıdır. İletişim bir döngüsel süreç olarak tanımlanırsa, ancak feedback alındığında iletişim süreci tamamlanmış olur. Diğer türlü, sadece bir mesaj “iletilmiş” olur. İletişim, karşılıklı ilet-işmek ile mümkündür.
Yüz yüze iletişim ile kıyaslandığında kitle iletişiminde geribildirim imkânları çok kısıtlıdır. Büyük kitlelere iletinin gönderilmesinden sonra, hemen ya da kısa sürede tepki alınması genellikle mümkün olmaz. Gecikmeli veya çok sınırlı olarak işleyen bu geribildirim mekanizması ile sonuçlarının genelleştirilmesi hatalı olur. Bu açıdan kitle iletişimi, tek yönlü, doğrusal bir iletişim biçimi olarak yorumlanır. Alıcının aynı anda cevap verme olanağı fiilen yoktur ve bu yüzden iletişim sisteminde göndericiyle alıcı arasında keskin bir kutuplaşma söz konusudur.
İletişim sürecini aksatan, engelleyen her şeye gürültü denebilir. İletişim sürecinde kullanılan kanal radyo, televizyon gibi görsel işitsel kitle iletişim araçları ise, frekanslardaki zayıflama, görüntülerdeki parazitlenme olarak düşünülebilir. Yüz yüze gerçekleşen iletişim sürecinde ise gürültü, dış etkenlerden kaynaklanan herhangi bir ses ya da kaynak ve alıcı arasında herhangi başka bir kişinin ya da aracın iletilere müdahalesi olarak ifade edilebilir. Sınıfta ders anlatan öğretmeni dinleyen öğrenciler için sokaktan gelen siren sesi bir gürültü öğesidir. Her iki durumda da, sürece dışarıdan yapılan müdahalede kaynak ile alıcı arasında gidip gelen ileti zarara uğrayacak, hasar görecek ve anlaşılması güçleşecektir. Ayrıca iletişim sürecindeki hedefin veya hedef kitlenin zihinsel olarak kendini kapatması veya başka şeylere odaklanması da bir çeşit gürültü öğesidir.
Hem kaynak, hem de hedefin sosyalleşme sürecinde öğrendikleri, hayat tecrübeleri onların referans çerçevelerini oluşturur. İletişim sürecini başlatan kaynak, iletiyi kodlarken, ancak kendi bilgi ve tecrübesinin izin verdiği kadar bir yeterlilikte duygu, düşüncelerini aktarmaya çalışabilir. Cümlelerini kurarken seçtiği kelimeler, onun bütün toplumsallaşma tecrübesinin (aile, eğitim, arkadaş çevresi, medya) bir ürünü olarak dilinden dökülür. Aynı biçimde, hedef de yine toplumsallaşma tecrübesinden öğrendikleriyle kodlanan mesajları açar. Aslında iletişimin gerçekleştiği nokta, kaynak ve hedefin referans çerçevelerinin kesiştiği ortak alandır.
Kaynakla alıcının referans çerçevelerinin kesişme alanı ne kadar geniş olursa iletişim de o kadar etkili olur. Ortak referans çerçevesinin genişliği, kaynak ve alıcının birbirlerini çok iyi anladıklarını gösterir. Aynı toplumsallaşma süreçlerinden geçenler, konuşmadan bile anlaşabilirler. Aynı meslekteki kişiler, aynı dili konuştukları için birbirlerini daha kolay anlayabilirler. Aslında iletişim süreci dediğimiz şey de ortak referans alanlarını genişletme işidir.
letişim bilimciler, iletişim olgusunu ‘etkileme süreci ve anlam üretme süreci ‘ olarak iki temel yaklaşım üzerinden değerlendirmektedirler. Bu iki temel yaklaşım, ileriki bölümlerde ele alacağımız gibi, aynı zamanda iletişim biliminin iki temel paradigması olan liberal iletişim kuramları ve eleştirel iletişim kuramlarının da temelini oluşturacaktır. Liberal kuramcılar iletişimi daha çok “etkileme sürecinin bir aracı” olarak görmektedirler. Aslında bu yaklaşıma göre, iletişim çok teknik bir süreçtir. Eleştirel kuramcılar ise, iletişimi bir “anlam üretme süreci” olarak görürler. Anlam üretilen bir meta hâline geldikten sonra da, çok kolay manipüle edilebilen, pazarlanabilen, propaganda malzemesi yapılabilen bir “arac”a dönüşmektedir
İkinci Dünya Savaşı öncesi dönemde, iletişimi bir model çerçevesine oturtmaya çalışan ilk sosyal bilimciler, iletişimi doğrusal bir süreç olarak tasvir etmişler ve sürecin kaynak, ileti, kanal ve alıcıdan oluşan dört temel öğesinden bahsetmişlerdir. Bu modele göre iletişimi başlatmak isteyen kaynak kişi (veya kurum/medya), ulaşmak istediği kişilere (hedef veya hedef kitle) yollamak istediği mesajı kodlayarak belli bir kanal aracılığı ile gönderir. Hedef ise, kaynaktan kodlanarak gelen mesajı açarak anlamlandırır. Böylece iletişim süreci tamamlanmış olur.