Son zamanlarda en çok gözlemlediğim şey, gözlemlemenin fazlalığı. Şaşırtmasın bu sizi, artık gözetleme toplumunda yaşıyoruz. Kırklareli’de de aynı durum söz konusu. Bizim toplumumuz, tıpkı diğer toplumlar gizi bir gözetim toplumu.
İnsan toplulukları sürekli olarak bir değişme döngüsü içerisindedir. Tarih boyunca sosyal, ekonomik, kültürel, teknolojik ve siyasal alanlarda meydana gelen değişme veya gelişmeler hemen her toplumun büyük ya da küçük, hızlı veya yavaş biçimde değişmesine neden olmaktadır.
Sanayi devrimine kadar, insanlık tarımsal faaliyetlerle yaşamını sürdürmüştür. Bu dönemde insanların kullandığı araçlardan, yaşam tarzına kadar pek çok öge değişim geçirerek sonraki nesle aktarılmıştır. Sanayi devrimi ile birlikte tarım toplumu/tarım çağı sona ermiştir. Bir devrin kapanıp öbürünün başlaması da tabii ki, toplumların pek çok alanda değişim geçirmesine yol açmıştır. Gerek ekonomik, gerek sosyal ve siyasal anlamda değişen toplumlar, günümüze kadar yine bu alanlarda yüzlerce değişim yaşamıştır. Buna göre, en ilkelinden en gelişmişine kadar bütün toplumların sürekli değişim içinde olduğu görülmektedir.
Bu değişimleri anlamak, açıklamak ve geliştirmek adına birçok sosyal bilimci çeşitli kuramlar ve görüşler ileri sürmüştür. Bu kuramlardan, toplumların yaşadığı değişimleri en iyi açıklayanın “Gözetim Toplumu” kuramı olduğunu düşünüyorum.
özetim aslında, insanlık tarihi kadar eskidir. Zira her dönemde insanlar birbirlerini gözetlemekteydi. Ancak günümüze kadar bu denli sistematik bir gözetim söz konusu değildi. Gözetim toplumu, modernite, kapitalizm, sanayi devrimi ve enformasyon teknolojileri bağlamında nispeten yeni bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Bilgisayarlarda, e-postalarda, ATM’lerde, alışveriş merkezlerinde ve başka pek çok yerde artık “güvenlik” adı altında kameralar bulunmaktadır. Bunun yanında pek çok şeye erişim için kullandığımız kartlar, numaralar ve kimlikler sayesinde de kişisel bilgiler artık risk altındadır.
Özel yaşamımıza ait bilgilerin tümü, her gün çok çeşitli veri tabanlarında toplanmaktadır. Öyle ki, artık bir işe girmeden önce herhangi bir sabıka kaydımızın olup olmadığı, geçmişte herhangi bir hastalık geçirip geçirmediğimiz gibi pek çok bilgiye ulaşmak kolaylaşmaktadır. Bu kolaylığı daha çok gördüğümüz günümüzde, özellikle teknolojinin hızlı ilerlemesi sebebiyle gözetim olanakları giderek daha da artmaktadır. Bu olanaklar da özgür düşünce ve eylemlerin daha fazla ihlal edilmesine sebebiyet vermektedir. Bu sebeple hükümetler, kişisel bilgilerin korunmasına yönelik kararlar almakla ve onları uygulamakla yükümlüdürler.
Bu kuramı anlayabilmek adına, Foucault’nun panoptikon metaforunu ve George Orwell’ın 1984 romanını incelememiz gerekir. İlk olarak Foucault’dan bahsedelim. Jeremy Bentham’ın “Panoptikon” hapishane mimarisinden etkilenen Foucault, görmenin/gözetimin nasıl kontrol aracına dönüştüğünü açıklar.
Panoptikonu metaforik olarak ele alan Foucault’ya göre, iktidarlar göz tekniği ile bireyleri ve onların bedenlerini kontrol altında tutmaktadırlar. Zira Panoptikon’da (hapishanede) mahkum gözetim altındadır, yani görülebilmektedir, ancak kendisi görememektedir. Mahkûm bir yandan bilinçli özneyken, öte yandan bilincin yol açtığı pasif özneye dönüşmektedir. Çünkü iktidarın her an kontrolünde yer alan ve bu bilinç ile kendini kontrol eden özneler, artık pasifize olmuş öznelerdir.
“1984” romanındaki Okyanusya devleti, yurttaşlarının gündelik hayatlarının en küçük ayrıntılarına müdahale etmek üzere dev bürokratik aygıtı, düşünce polisini ve her yere uzanan televizyon ekranında “Büyük Birader” figürünü kullanan bir devlettir.
Sonuca gelmek gerekirse, gözetimin artması ve iktidarın toplumun gündelik yaşantısını kontrol ederek toplum üzerinde egemenlik kurması, enformasyon teknolojileriyle kurduğu ilişkiyle mümkün hale gelmiştir. Her ne kadar gözetim, insanlığın ilk çağlarından bu yana varlığını korumuş olsa da; toplumların değişmesi, gelişmesi ve teknoloji üzerinde egemenlik kurmasıyla birlikte, hiçbir çağda olmadığı kadar insan üzerindeki denetim ve kontrolün artmasına yol açmıştır. Ayrıca beraberinde kamusal alan ve özel alanı da gözetime tabi tutmaktadır. Zira kamusal refah sebep gösterilerek, bireylerin kendi rızalarıyla bu gözetime, gerek alışveriş yaparken, gerek çalışırken dahil olmaları sağlanmaktadır. Bu da bireylerin mahremiyetinde bazı ihlallere sebebiyet vermektedir.
Dolayısıyla günümüzde gözetimin, teknolojik gelişmelerle beraber daha da arttığını ve bunun bir sonucu olarak kurumsallaştığını görebiliyoruz. Diğer kuramlarla karşılaştırıldığında, gözetim toplumu kuramının, bana göre en büyük farklılığı, tamamen enformasyon teknolojileri üzerinden açıklayabileceğimiz bir kuram olmasıdır. Enformasyon teknolojileri dediğimiz şey, günümüzde vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir. Bu teknoloji üzerinde hakimiyet kurmanın, toplumsal değişme ve gelişmeyi açıklamak için de gerekli olan en önemli unsur olduğunu düşünmekteyim. Ayrıca gözetilen toplumların genel özelliklerine baktığımızda günümüzde bu gruba girmeyen herhangi bir toplum, zannımca bulunmamaktadır.