Çok uzun zamandır özellikle genç kuşak hakkında derin araştırmalar içerisine giriyorum. Gençleri anlayabilmek, en azından bizden daha genç yaştaki insanların hayallerini, umutlarını, cesaretlerini kavrayabilmek hem bizim hem de ülkenin geleceği için çok önemli.
Özellikle Z Kuşağı hakkında farklı görüşler mevcut. Birileri çıkıp bu kuşağı yerin dibine sokarken birileri de göklere çıkarıyor.
Her kuşakta olduğu gibi tabii ki yeni neslin de iyisi ve kötüsü var. İyi ve kötü ayrımını tabii ki karakter üzerinden yapmıyorum. Daha genel tabirle, davranışlar ve az çok duygular üzerinden anlatacağım meramımı.
Benim gözlemlediğim kadarıyla genç nesil genellikle kendi hayatına odaklanmış durumda. Bunun pek çok sebebi var tabii ki.
Zannediyorum ki hiçbir genç kuşak daha önce bu kadar siyasetle ilgili olmamıştır. Bence dönemimizin en büyük sorunlarından birisi bu. Siyaset kimileri için gerçekten hayatında ana odaklardan biri olabilir tabii ki sözüm buna değil.
Fakat bir gencin siyasetle bu kadar iç içe olması ne kadar doğal?
Yerel yönetimlerde, özellikle küçük şehirlerde insanlar siyasi protokolle iç içedir. Mesela ben Kırklareli’nde gerek Belediye Başkanı Mehmet Siyam Kesimoğlu gerek Vali Birol Ekici ile görüşebilme şansına sahibim.
Sadece ben değil, Kırklarelili vatandaşların çoğu bu imkana sahip. Görüşme talep etmemiş vatandaşlarımız da mutlaka protokol isimleriyle bir caddede, bir sokakta ya da bir etkinlikte karşı karşıya gelmiş, sohbet etmiş ve dertlerini anlatmıştır bu isimlere. Fakat bahsettiğim siyasete ve siyasiye yakınlık bu değil.
Bizim daha genç dönemlerimizde, siyasetin hayatımızdaki yeri çok ciddi olaylar neticesinde belirginleşiyordu. Yerel ve genel seçimler dışında bizler için siyaset daha yaşlı kesimin yakından takip ettiği bir olguydu.
Oysa ki şimdi gençlerin durumu bu değil.
Biz gençlerimizi artık birer siyasi silah olarak kullanıyoruz. Gençlerin bazıları bu durumdan oldukça memnunken diğerleri aslında zorla siyasetle ilgilenmek zorunda kalıyor. Bizler daha önce doların neden yükseldiğini bile araştırarak bulmak ve anlamak mecburiyetindeyken gençler bunun sebebinin gerek iç gerekse dış siyaset olduğunu gayet iyi biliyor.
Artık gençlerin elinin altında dünyanın öbür ucundan insanlarla iletişim kurabilecekleri bir telefonları ve internetleri var. Bu sebeple kıyas mekanizmaları da bizden daha gelişmiş durumda.
Pek çok gencin yurt dışına gitmek istemesinin sebebi de gayet açık değil mi?
Yurt dışında genç nüfusun siyasetle ilgisi bizim on sene önceki ilgimizle bile aynı seviyede değil. Gençler, tamamen kendi hayatlarına odaklanmış, eğitimleriyle ilgilenen ve bunların yanında sosyal aktivitelerine de zaman ayırabilen bireyler.
Oysa aynı şeyin Türkiye için geçerli olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilir miyiz?
Amacım yapılan ve düzenlenen etkinliklere muhaliflik yapmak değil. Ama bir yıl içerisinde 360 gün siyasi dertlerle, ekonomik dengesizlikle, alım gücüyle sınadığımız gençlerimizi beş gün eğlendirmek zaten boynumuzun borcu olmalıydı.
Bizler ülkesini seven, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve bizlere bıraktığı gerçekten cennet bu vatana borcumuzu ödeyebilmek için çabalayan insanlar olarak gençlerimizin daha iyi fırsatlar için yurt dışına çıkmak istemesine üzülüyoruz.
Fakat bazıları gibi, yurt dışına çıkmak isteyen gençlerimizi suçlamıyoruz. Kendimizi suçluyoruz.
Yapılması gereken de budur aslında. Bizler kendimize dönüp şu soruyu sormalıyız:
Gençlerimize neden yurt dışındaki fırsatları sunamıyoruz? Neden bu ülkede kalıp Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine çıkabilmek, başkalarına örnek olmak için çalışmıyorlar da başka bir ülkede, yabancı bir hayatın içerisine girmek istiyorlar?
Aynı paydayı bölüştüğümüz kesim bu soruların cevabını zaten biliyor. Fakat bu konuda henüz bir değişim yok. Yaptıklarımız, gençlerimizin içini ferahlatmaya yetmiyor ne yazık ki. Bizler el birliğiyle Türk olmaktan gurur duyan ama Türkiye’de yaşamaktan utanan bir nesil yarattık ve yaratmaya da devam ediyoruz.
Değişimin yaklaştığını biliyoruz. Bu biraz umudumuzu artırıyor.
Daha güzel günlerde görüşmek dileğiyle.