Kırklareli’de komşularımdan, arkadaşlarımdan en çok duyduğum şey eş seçiminin ne kadar önemli olduğu. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri toplumlar, insanların hayatta kalmalarının bir koşutu olan “bir arada yaşamak” gerekliliğinden oluşmuşlardır. İnsanlar, hayatlarını devam etmek adına her koşula uyum sağlamak üzere kendilerini geliştirebilmektedirler. Ancak bireyler bu gelişimi tek başlarına yapmamaktadırlar. En basit anlamda dahi olsa iş bölümü sayesinde belirli bir refah seviyesine ulaşan toplumlar, bu iş bölümünü ilk aşamada kendi soydaşları ile kurdukları klanlarda uygulamışlardır. “İnsan uyumu, insanların nihaî hedeflerine ulaşmak için akrabalık grupları içinde örgütlenme, evlenme, hane birliği oluşturma ve akrabalık bağlarını ve diğer ilişkilerini kullanma şekillerinden ibarettir.”
İnsanlar kendi çevrelerinde bulunan ve “aile” olabilecek insanlarla bir arada yaşama eğilimi göstererek doğa ile mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Bu bağlamda, toplumların oluşumunda tek tek bireyler ile birlikte aile kurumunun da temel bir yapıtaşı olduğunu dile getirmek mümkün görünmektedir. Aile kurumu; ekonomik ilişkilerin ilk kez düzenlendiği, toplumun devamını sağlamak için biyolojik üretimin gerçekleştirildiği ve toplumsal norm ve kuralların ilk kez öğrenildiği bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Toplumlarda aile kurumunun oluşması ise evlilik akdinin gerçekleştirilmesine bağlıdır. “Evlilik, kadın ve erkek arasında meydana gelen bir sözleşme ile birlikte bir dizi süreçten oluşan bir sosyal olgudur. Meşru cinsellik, meşru çocuk yapma/doğurma, neslin devamını sağlama, toplumsal sürekliliği sağlama gibi çeşitli işlevleri bulunmaktadır.”
Toplumun oluşumunda bu denli önemli işlevlere sahip olan evlilik müessesesi, oluşumu bakımından kültürden kültüre farklılık göstermektedir. Evlilik, bir kadın ve bir erkeğin ömür boyu hayatlarını paylaşmak üzere bir araya gelmeleri ile gerçekleşmesi itibariyle, bu tarafların uyumlu olup olmadıkları, bu kurumun sürdürülebilirliği açısından büyük önem arz etmektedir. “Evlilik bütün toplumlarda, büyük ölçüde kurumlaşmıştır. Karşı cinsten iki kişinin hangi koşullarda bir araya gelebileceği, evlilik birliğinin sürdürülmesi için gerekli kurallar genellikle belirlenip bir esasa bağlanmıştır.”
Evliliğin ilk aşaması olan eş seçimi, her ne kadar geleneksel norm ve değerler çerçevesinde gerçekleşse de günümüz toplumlarının geleneksel bağlarından uzaklaştığı bir toplum yapısı ile karşı karşıya kalmaktayız. Evlilik kurumunun oluşmasında ilk adım olan eş seçimin etkileyen ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel faktörler bulunmaktadır. Bu bağlamda, insanların evlenecekleri kişiyi seçmeleri hususunda geleneklerin yanı sıra kişisel tercihlerinin de önemli bir rol oynadığını gözlemlemekteyiz.
Toplum, bireylerden oluşan, belli kurumları içeren geniş kapsamlı bir yapıdır. Bu kapsam, içerisine birçok özelliği, durumu, normu, sistemi vb. almaktadır. İnsanlık tarihi boyunca, toplumun ortaya çıkışı ve varlığını sürdürmesi sebepleri ve koşullarıyla birlikte düşünüldüğünde, kültürün toplumun başyardımcısı olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Kültürün toplumlar üzerinde bu denli etkili olmasında, geleneğin rolü yadsınamaz. Gelenek dokunulmazdır, kültür ufak tefek değişikliklere uğrasa da gelenek uğramaz, o ya vardır olduğu gibi ya da yoktur, etkisini yitirmiştir. Kültürü pekiştirir. Kültür ve geleneğin inşa ettiklerini devam ettirecek olan kurumlardan ikisi evlilik ve ailedir. Bu iki olgu bireyleri birleştirip çoğaltır hem niceliksel hem de niteliksel olarak topluma katkı sağlar, kültürel aktarımı sağlar.
Aile kurumunun kurulmasındaki ilk aşama evliliktir. Böylece evlilik, ailenin oluşması için yapılması gereken ilk ve en önemli koşul olarak görülmektedir. Evlilik ve aile olguları geleneğin ve kültürün ürünüdür ve bu olguların evlilik ve aile kurumu sayesinde sürekliliğinin aktarımını sağlanmaktadır. Kültürün bir parçası olan evlilik ve aile olguları gelenekselleşerek, gündelik hayatın da önemli bir parçası haline gelmiştir.
Aile kurumu, insan yaşamındaki çeşitli temel işlevleri karşılamaktadır. Bu nedenle, bütün toplumsal gruplar içinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu temel işlevlerden ilki, çocukların bakımı ve yetiştirilmesidir. Aileyi oluşturan bireyler arasındaki iş bölümü ve iş birliği ailenin ikinci temel işlevidir. Bu işlevlerden üçüncüsü, kültürel birikimin, geleneklerin kuşaktan kuşağa aktarılmasında ailenin aktarıcı, aracı bir rol oynamasıdır. Ailenin, kadın-erkek cinsel ilişkilerinde toplum tarafından onaylanan bir birim olması da temel işlevlerden sonuncusudur.
Aile kurumuna yüklenen anlam ve yansıttığı semboller sayesinde ailenin, toplumun küçük bir örneği ve en temel kurumu olduğu söylenebilir. Böylece aile kurumu içerisinde, toplumsal ve kültürel yapılar yeniden üretilmektedir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de önem taşıyan aile, genç kuşaklara, başkalarını dikkate alma, insanları sevme, büyüklere saygı gibi değerleri öğretmektedir ve bunların toplum içinde uygulanması, toplumsal düzeni sağlamaktadır. Çağdaş Batı toplumlarında yaşanan bazı olumsuz tecrübeler sebebiyle, aile kurumunun korunması için önlemler alınmış; aile üzerine bakanlıklar, vakıflar ve dernekler kurulmuştur