Kırklareli Üniversitesi öğrencileriyle, dönem bitmeden yaptığımız son toplantıda istihdam ve cinsiyet konularını masaya yatırdık. Dünya ekonomisinin son 30 yılındaki gelişmelerin toplumsal cinsiyet açısından sonuçlarına ayrıntılı bakıldığında, öncelikle emek piyasalarında büyük değişimlerin olduğu görülür. Üretim sürecinin parçalara ayrılıp üretimin coğrafi ve mekânsal çeşitliliği arttıkça, işin doğası ve buna bağlı olarak iş sözleşmelerinin niteliği de değişmektedir. Firmalar daha fazla oranda firma dışı kaynaklardan hizmet almaya yönelmekte, üretimin (veya projenin) bir kısmı alt işverenlere delege edilmektedir. Alt işverenlerin ana yükleniciye söz verdikleri mal ve hizmet üretimini belirli bir anlaşma çerçevesinde gerçekleştirdikleri bu üretim modelinde enformel, geçici ve kısmi zamanlı işler yaygınlaşmaktadır. Bu tip işlerin güvencesi ve sürekliliği azdır veya hiç yoktur.
Ücretler tam zamanlı formel işlere göre genellikle daha düşük, çalışma koşulları daha kötüdür. Küresel tedarik zincirleriyle birbirine bağlanan bu üretim süreci emek piyasasında da üretimin esnekliğinin bir sonucu olarak büyük hareketliliklere, iç ve dış göçlere, nitelikli işgücü talep eden sektörlerle diğerleri arasında büyük ücret uçurumlarına yol açmaktadır. Bu küresel ekonomik dönüşümlerin kadınlar ve erkeklerin istihdam biçimlerinde ortaya çıkardığı farklardan biri, kadınların tüm dünyada istihdamının artışıdır. Ancak bu artış niceliksel olarak önemli olsa da, işlerin niteliği ve bu istihdamın belirli sektörler ve işler etrafında yoğunlaşmış olduğu dikkatten kaçmamalıdır. Düşük beceri gerektiren işler olarak görülen hizmet sektörü işleri ve ihracata dönük, emek yoğun, düşük teknoloji ve makineleşme içeren üretim sektörleri bu alanların başlıcalarıdır. Bundan başka, yaşlı/çocuk bakımı veya ev hizmetleri için gelişmiş ülkelere veya büyük şehirlere göç eden kadınların sayısı artmaktadır.
Emeğin kadınlaşmasının, diğer bir deyişle, istihdamda kadınların artışının gözlendiği bir başka alan ise tarımdır. Latin Amerika ve Güney Afrika’da meyve, sebze, kesme çiçek gibi geleneksel olmayan, ihracata dönük tarım ürünlerinin üretildiği alanlarda tarımda kadın çalışan sayısında belirgin bir artış olmuştur. Ancak, bilindiği gibi ürün ihracata dönük üretilse dahi, tarımda kadınlar genellikle ücretsiz aile işçiliği statüsünde çalışırlar. Bundan başka enformel sektörde, özel olarak da evden çalışanlar arasında kadın çalışanların oranı dikkat çekicidir. Örneğin, 2000’li yıllarda verisi olan ülkeler arasında (tarım dışı) enformel sektör gelirlerinin (tarım dışı) ülke GSYH’sinin %40’ından fazlasını oluşturan ülkeler Hindistan, Senegal, Nijer ve Benin’dir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ile Latin Amerika’da bu oran %30’lar civarında seyretmektedir.
İstihdamda kadınların sayıca artışının kadınları güçlendirip güçlendirmediği sorusu, ücretlerin düşüklüğü (veya tarımda aile işçiliğinde olduğu gibi ücretin hiç olmaması), çalışma koşullarının olumsuzluğu ve hane içi sorumluluklarının kadınların iş yükünü daha da arttırması gibi nedenlerle tartışmalı bir konudur. İstihdamla birlikte kadınların hane ve toplum içinde konumlarının iyileşmesi de gerçekleşiyorsa, bu durumda kadınların güçlenmesinden söz etmek mümkündür.
Bu gelişmelerin tersine, farklı sektörlerde kadın istihdamının daralmasına ve kadınların yaşam koşullarının kötüleşmesine de tanık olunmaktadır. Türkiye’de olduğu gibi geçimlik üretim azaldıkça, daha çok bu üretimi gerçekleştiren kadınlar ve aileleri olumsuz etkilenmektedir. Burada da, piyasa için üretilen ürünlerin erkekler, geçimlik üretilen ürünlerin kadınlar tarafından yapıldığı; ilkinin piyasa tarafından ödüllendirildiği, ikincisinin ise piyasa dışı üretim olmasından dolayı ikincilleştirildiği bir işbölümü söz konusudur.
Öte yandan 1980 ve 1990’lar boyunca ihracata dönük büyüme stratejisi ile gelir artışı sağlayan pek çok gelişmekte olan ülkede ücret düzeyleri yükselmeye başlamış, bunun üzerine yabancı yatırımlar ve buna bağlı olan imalat sanayi üretimi daha düşük maliyet ve ücret düzeylerine sahip daha yoksul ülkelere kaymaya başlamıştır. Bunun sonucunda gerek serbest bölgelerde gerekse ülke içindeki diğer imalat sanayi sektörlerinde bir zamanlar iş bulabilen kadınlar işlerini kaybetmeye başlamıştır. Yarı-sanayileşmiş gelişmekte olan ülkeler olarak da adlandırılan gelir düzeyi yükselen bu ekonomilere örnek, Taiwan, Hong Kong, Singapur, Güney Kore ve Meksika’dır. Bu ülkelerde imalat sanayi üretimi emek yoğun sektörlerden sermaye yoğun, yani, çalışan başına daha fazla makine stokunun düştüğü beyaz eşya, otomotiv, demir çelik gibi alanlara kaymaktadır. Bu sektörler erkek işçilerin yoğunluklu olarak çalıştığı, nitelikli olarak görülen teknoloji, makine kullanım becerisi talep eden sektörlerdir; kadın emeği bu donanıma sahip olmadığı gerekçesiyle niteliksiz olarak kabul edilir ve bu alanlardan dışlanır.
Kadınlar ve erkekler arasında varolan ücret eşitsizliklerinde ise, dünyanın pek çok ülkesinde aynı anda farklı gelişmeler ortaya çıkmakta, kimi ülkelerde bu açık azalırken, kimi ülkelerde bu açıklar artmaya devam etmektedir. Kadınların yer aldığı ihracat sektörlerinde, oyuncak, elektrik-elektronik, gıda, giyim gibi emek yoğun, alternatifi fazla, fiyat esnekliği yüksek -bu nedenle fiyatı düşük tutulan- ürünler üretilir. Kadınların ücretlerinin baskı altında olmasının bir nedeni de budur. Fakat -yukarıda da sözü edildiği gibi- sermaye yoğun ürün üretimine kaymakta olan Doğu Asya ülkelerinin çoğunda (farklar kapanmış olmasa da) kadınların ücretlerinde 1990’lı yıllarda bir artış gözlenmiştir