Kırklareli, gerçekten göçle mücadele konusunda oldukça etkin. Eski Doğu Bloğu ülkelerinin düzensiz göçmenleri açısından Türkiye önemli bir hedef ülke durumundadır. Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Doğu Avrupa’daki komünist rejimlerin çöküşü Türkiye’ye çalışma amacıyla gelen düzensiz göçmenlerin sayısını artırmıştır. 1970’lerin sonlarında Polonyalı göçmenlerin gelişleriyle başlayan “bavul ticareti”, 1990’ların ortasında Romanyalıları ve eski Sovyet vatandaşlarını da kapsayarak zirve noktasına ulaşmıştır.
Eski Sovyet bloğu ülkelerinden bavul ticareti göçü 1990’ların ortasında düşmeye başlamış ancak, aynı yıllarda Türkiye’ye düzensiz göç akışlarında bu ülkelerin vatandaşlarının sayısında belirgin bir artış olmuştur. 1980’lerden sonra mal, hizmet ve insan hareketliliğin uluslararası bir akışkanlık kazandığı, küreselleşmenin iyice kendisini hissettirdiği bir döneme girilmiştir. Bu süreçte uluslararası göçler hem sayısal olarak artmış, hem de nitelik olarak farklılaşmaya başlamış, göç kategorileri arasına yaşam tarzı göçleri de eklenmiştir.
Daha iyi iş ve hayat koşulları nedeniyle veyahut siyasi baskılar, içi çatışmalar, savaşlar nedeniyle ortaya çıkan sığınmacılık, mültecilik gibi nedenlerden farklı olarak gelişen yaşam tarzı göçü denilince ilk olarak akla emekli göçü (international retirement migration) gelmektedir. Bu göç, gelişmiş batı ülkelerinden Güney Avrupa ve diğer Doğu Akdeniz ülkelerine orta yaş ve ileri yaşlardaki emekli ya da emekliliği yakın, iyi gelir düzeyine sahip kimselerin göçüdür. Daha iyi bir yaşam kalitesi için yapılan turizm ile bağlantılı olan bu göçlerde iklim önemli bir faktör olarak ön plana çıkmaktadır.
2014 yılı sonu verilerine göre Türkiye’den mülk alan yabancıların sayısı 136 bin 967, yatırım tutarı ise 30 milyar doları ulaşmıştır. Önceki yıllarda daha yüksek oranda Avrupa ülkeleri vatandaşlarının Türkiye’den mülk aldıkları görülürken, son yıllarda düzensiz göçmen kaynağı olan Orta Doğu ve Asya ülkelerinden gelenlerin de mülk edinmede daha istekli oldukları anlaşılmaktadır. 2017 Ocak ayında yapılan bir düzenleme ile Türkiye’den mülk alan yabancılara vatandaşlık alma hakkı tanınmıştır. Bu yasal düzenleme özellikle körfez ülkelerinden Türkiye’den konut alma taleplerinde önemli bir artış meydana getirmiştir. 2017 yılında yabancılara satılan konut sayısı 22 bin 234’e ulaşmıştır. İngiltere başta olmak üzere Avrupalıların özellikle Antalya, Aydın ve Muğla gibi Akdeniz kıyısındaki yerlerden mülk almayı tercih ederken, körfez ve Arap ülkeleri vatandaşlarının ise ağırlıklı olarak İstanbul, Yalova, Bursa, Trabzon gibi şehirlerden konut almaktadırlar.
TÜİK verilerine göre 2018 yılının ilk 6 ayında yabancılara 11 bin 816 konut satılırken, en fazla satış yapılan ilk 5 il sırasıyla İstanbul, Antalya, Bursa, Yalova ve Trabzon olmuştur. Türkiye’den Avrupa ülkelerine giden birinci kuşak Türklerin tamamı artık emekli olmuştur. Türkiye’ye kesin dönüş yapmayanların önemli bir kısmı, hayatlarının bir kısmını yaşadığı Avrupa ülkesinde, bir kısmını ise Türkiye’de geçirmektedir. Bir emekli göçü olarak değerlendirilemese de, ikili bir yaşam süren bu insanları da yaşam tarzı göçleri içinde zikretmekte fayda vardır.
Küreselleşmenin tarihini kapitalizm ile başlatmak mümkündür. Birey, hizmet ve ürünler, küreselleşme ve kapitalizm ile birlikte ulusal sınırları aşarak bütün dünyada dolaşıma girmiştir. Kapitalizm, tüm dünyayı bir pazar olarak görürken, küreselleşen dünyada insanlar da bazı şartları yerine getirerek vatandaşı oldukları veya doğdukları ülkenin dışında, farklı bir ülkede işgücüne katılabilmektedir. Yeni ulaşım ve iletişim imkanları ile birey, hizmet ve malların tüm dünyada sınırsız dolaşımı mümkün hale gelmiştir. Tarihsel olarak göç süreci, köle ticareti, sömürgecilik akınları, ulus devletlerin sınırlarının çizilmesi, mübadeleler, misafir işçilik gibi değişik biçimlerde, devletlerin ve küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda toplulukları sürüklemesiyle devam edegelmiştir.
Avrupa ülkeleri, hem kolonizasyon dönemi ile dış göçleri, hem sanayileşme ile birlikte iç göçleri yaşayarak küresel ve yerel göç süreçlerinden en şiddetli biçimde etkilenmiş ve batı toplumları tamamen göçler ile şekillenmiştir diyebiliriz. Batı ülkelerinde Sanayi Devrimi ile birlikte büyük bir toplumsal dönüşüm yaşanmış, toplumsal ilişkiler ve kurumlar yeniden tanımlanmıştır.
Özellikle devrimin başladığı İngiltere’de, önce kısa mesafeli kırsal göçlerle, ardından İngiliz kolonisi ülkelerden uzak mesafeli göçlerle sanayi kentlerinin nüfusları çok hızlı biçimde artmıştır. Sadece 18. yüzyılın ikinci yarısında Britanya adalarından ve kolonilerden İngiltere’deki sanayi kentlerine 1 milyondan fazla kişi göç etmiştir. Giddens’a göre yaşanan bu yapısal dönüşüm, işgücünün tarım sektöründen ve kırsal alandan kısa sayılabilecek bir sürede sanayi sektörüne kayması, sanayi toplumlarında yaşanan toplumsal dönüşümlerin en önemlisi ve en köklüsüdür. Çünkü, işgücünün sanayi üretiminde yoğunlaşması, üretim ilişkilerinin değişmesi, aynı zamanda kentleşmeyi de beraberinde getirmiştir