Halk pazarlarında imkan buldukça üreticilerle sohbet ediyorum. Kırklareli’de son zamanlarda tarımsal faaliyetlere verilen imkanın azaldığını düşünüyorum. Böyle düşünüyorum çünkü ne zaman bir çiftçiyle görüşsem bana bunlardan dert yakınıyor.
Geçmişten bugüne dek tarımsal faaliyetler gerek özel işletmeler gerekse de devlet işletmeleri tarafından destekleniyor aslında. Zaman zaman değişim yaşasa da, desteğin miktarında oynamalar yapılsa da çiftçilerin bu durumdan memnun olduğu bir zaman dilimini hatırlayamıyorum. Bunun pek çok sebebi var. Seksenli yıllardan başlayan bir süreç aslında bu.
1980’li yıllarda iktisadi olarak ulusal düzeydeki merkezi sermayenin uluslararası bir nitelik kazanarak çok uluslu şirketler aracılığıyla egemenliğini artırmasına dayalı olarak başlayan dönüşüm süreci giderek neo liberal politikaların gelişmişlik farkına bakılmaksızın tüm ülkelerde yaygınlaşması eğilimini beraberinde getirmiştir. Neo liberal politikaların temel belirleyenleri sosyal devlet olgusunu tehdit eder biçimde devletin ekonomilerdeki rolü ve ağırlığının azaltılması, üretim ve dağıtım amaçlı devlet kurum ve kuruluşlarının özelleştirilmesi, dar gelirli kesimlere olan devlet desteklerinin kademeli olarak azaltılması ve kaynak dağılımının tamamen piyasa merkezli sağlanması olarak sıralanabilir.
Neo liberal politikaların savunusunun gerisindeki temel argüman piyasalarda üretim, tüketim ve kaynak/gelir dağılımı açısından etkinlik koşulunun sağlanmasına dayansa da politikalar zaten bozuk olan gelir ve kaynak dağılımını veri alıp aksak rekabet piyasaları üzerinden yürütüldüğü için özellikle gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerin önemli kısmı için gelir dağılımını bozucu sonuçlara yol açmış, uluslar arası ticari ilişkiler bakımından ise sanayileşmiş ülkeler lehine var olan koşulları daha da güçlendirmiştir.
1980-2000 dönemi, küçük meta üreticiliğine olan devlet desteğinin azaltıldığı ve küçük üreticilerin çeşitli direnç mekanizmalarını devreye sokmak zorunda kaldığı dönem olarak tanımlanabilir. 1974 yılında ortaya çıkan Dünya Petrol Krizinin olumsuz ekonomik etkileri Türkiye ekonomisindeki siyasi istikrarsızlığın kaynaklık ettiği bozulmalarla birleşince 24 Ocak 1980’de Türkiye ekonomi tarihindeki en radikal sayılabilecek istikrar tedbirleri yürürlüğe konmuştur.
Tedbirlerin tarım sektörü açısından en belirgin özelliği bir önceki dönem için açıklanan devlet desteğinin önemli düzeylerde azaltılarak küçük meta üreticilerinin alışık olmadıkları biçimde üretim koşullarının önemli ölçülerde piyasa koşulları tarafından belirlendiği bir sürece dahil edilmeleri olmuştur. Belirtilen politika değişikliğinin gerisinde 1980’lere gelindiğinde birbiriyle bağlantılı olarak ortaya çıkan iki gelişme etkili olmuştur.
Öncelikle 24 Ocak İstikrar Tedbirlerinin alınmasının ekonomik gerekçelerinden olan üç haneye dayanan enflasyonun kaynaklarından bir tanesi olarak yüksek destekleme politikalarının artırdığı bütçe açıkları görülmüştür. Bu durumda kırsal üretici kategorilerine olan devlet desteklerinin azaltılarak enflasyonla mücadele edilmesi kararlaştırılmıştır.
Desteklerin geri çekilmesindeki diğer etken, 1980’lere gelindiğinde Güney Doğu Anadolu Bölgesinde feodal özellikler gösteren ve istisna kabul edilebilecek tarımsal organizasyonlar dışında Türkiye’de tarımsal işletmelerin pazara açılma sürecini tamamlamış olmalarıdır. Bu nedenle zaten kaynak sıkıntısı içinde olan devletin tarımsal desteklemeye ayırdığı kaynakların büyük kısmını tarım kesiminden çekerek sanayi ve ticaret kesimlerine aktarması kararlaştırılmıştır.
Bu bağlamda tarımsal kredilerin kapsamı daraltılmış, kredi faizleri yükseltilmiş, destekleme kapsamındaki ürün sayısı azaltılırken destekleme alım fiyatları kademeli olarak düşürülmüştür. Politika değişikliklerinin beklenilen etkisi iç ticaret hadlerinin tarım kesimi aleyhine dönmesi biçiminde gerçekleştiğinden 1990’lı yıllara gelindiğinde tarımsal üretici kategorilerinin reel gelirlerinde aşınma ile birlikte tarım dışı kesimlere kaynak aktarımı gerçekleştirilmiştir. Ancak kırsal kesimden önce genel, ardından mahalli idareler seçimlerinde gelen tepki oyları ve ortaya çıkan 1994 Ekonomik Krizi, 1990-2000 döneminde tarımsal destekleme politikaları açısından daha istikrarsız olarak ifade edilebilecek politikaları beraberinde getirmiştir.
Geçim koşullarındaki gerilemeye karşın küçük meta üreticilerinin üretimden kopmamasına bağlı olarak ortaya çıkan paradoksal durumun açıklanmasında üreticilerin üç direnç mekanizmasını devreye sokmaları etkili olmuştur. Bunlardan birincisi tarımda sosyoekonomik örgütlenme biçimlerinin özellikleri kısmında açıklandığı biçimiyle küçük meta üreticilerinin diğer üretici kategorilerinde var olmayan hane halkı emek rezervini harekete geçirmeleriyle ilişkilidir.
Buna göre zorlaşan geçim koşulları karşısında küçük meta üreticileri hane içi sömürü mekanizmasını devreye sokabilmişlerdir. Kapitalist işletmelerden farklı olarak hane halkı emeğinin kullanıldığı işletmelerde ücret karşılığı çalışmayan aile bireylerinin çalışma saatlerinin artırılması ya da önceleri çalışmayan bireylerin işgücüne dahil edilmesiyle bir direnç oluşturulabilmiştir. İkinci olarak küçük meta üreticilerinin “tarımsal üretimin toprağa olan bağımlığını azaltan” üretim kollarına yönelmiş olmaları bir diğer direnç mekanizması olarak devreye sokulmuştur. Buna göre üreticilerin bir kısmı seracılık, arıcılık, su ürünleri, kümes hayvancılığı, çiçekçilik vb topraksız ya da az toprak isteyen ancak göreli olarak daha fazla gelir getiren üretim kollarına yönelmişlerdir. Son olarak tarımsal ve tarım dışı istihdam verileri itibariyle küçük meta üreticileri tarım dışı gelir getiren iktisadi faaliyet kollarına yönelmişlerdir.