Ramazan ayında Kırklareli İl Müftülüğü tarafından her gün vatandaşlar için yayımlanan yazılar din olgusunun daha iyi anlaşılmasını sağladı. Bende bugün bir sosyoloji mezunu olarak sosyolojik açıdan beden ve dinin nasıl algılandığını anlatacağım.
Bedeni toplumsal olanın kaynağı olarak görür. Durkheim’in bedeni toplumun temeline yerleştirdiği din çalışmalarıdır. Onun homo duplex kavramı önemlidir. Bu noktada iki farklı yön görürüz. İlki bedensel arzuların, dürtülerin egemen olduğu egoisttik bireysel bedendir. Diğeri ise toplumsal kategoriler ve duygular temelinde gelişsen bedendir. Ona göre beden maddi dünyanın bir parçası iken ruhun anavatanı başka bir yerdedir. Buradan da anlarız ki Durkheim bedeni ancak maddesel olarak görmekte herhangi bir maneviyat yüklememektedir. Ona göre insan birbiriyle çatışan iki doğasından birini feda etmek zorundadır. Yani insan bedenini toplumun kaynağı olsun diye gönüllü sunmaz. Ancak Durkheim’in bu duruşu bireyler üzerinde sadece negatif etkileri bulunan bir kısıtlamayı ima etmez.
Durkheim’in bedenler üzerinden şöyle bir din vurgusu vardır; Bir şeyin içimizde uyandırdığı hislerin, kendiliğinden onu temsil eden bir sembole nakledildiği çok iyi bilinen bir asadır. George Simmel’de bedenin toplumun oluşumunda ve toplumun devamlılığını sağlayan etkileşim biçimlerinde önem arz eden bir konumda olduğunu örtük ya da açık olarak vurgulayan bir sosyologdur. O bedeni toplumsallığın ve etkileşimin vuku bulduğu toplumsal ve kültürel formların üretken bir kaynağı olarak görür. Şu ifadesiyle bedene dair görüşlerini anlamak daha mümkündür:
‘Yüz bir ifade organı olarak bakıldığında bütünüyle teorik bir doğaya sahiptir… El ayak ya da vücudun bütünü gibi eylemez, insanların içsel ya da pratik davranışını asla desteklemez, sadece başkalarına anlatır. Kulak bize sadece zamansal form içindeki insanı sunarken göz sadece kişideki kalıcı unsuru kişinin geçmişinin ruh hatları içinde sunar. Adeta o kişinin örünün eş zamanlı olarak önümüzden geçtiğini görürürüz. Kör birinin sosyolojik haleti ruhiyesi’nin sağır birinden çok farklı olmasının nedeni budur’
Simmel moda üzerinden de beden üzerine eğilir. Ona göre bir buluma bağlanma eylemi taklitle vücut bulur. Moda birey ve toplum için farklı farklı işlevleri ve anlamları olan bir formdur. Kimi zaman bireylere dış görünüşlerini, bedenlerini toplumun istediği gibi onları da tatmin edecek biçimde dizayn ederek düzene normlara itaatin önemli göstergelerinden biri olabilir. Ona göre moda bir kesimi yakınlaştırırken diğer kesimi de ayrı tutar çünkü moda aynıcılıktır. Buradan anlarız ki moda ve beden üzerindeki diğer göstergeler sınıf bölünmelerinin de bir ürünüdür. Ona göre moda başkalarının bizim yerimize karar vermesidir. Simmel’de bedeni toplumsal yaşamın bir simgesi olarak görür ve modayı yani ayniliği beden üzerinden yansıtabileceğimizi savunur.
Bedeni tüketimin bir nesnesi olarak görür. Bedenin nasıl metalaştığından ve bireylerin kitlelere dönüştürüldüğünden bahseder.
‘’Kapitalist bir toplumda özel mülkiyetin genel statüsü aynı zamanda bedene, toplumsal pratik ve bu pratiğin zihindeki temsiline de uygulanır. Geleneksel düzende örneğin köylüde bedenini yüceltme, kendisinin mükemmel olduğunu düşünme, kendine tapınma anlamında narsizmin kuşatması gösterisel algılama değil emek süreci ve doğayla ilişki aracılığıyla ulaşılmış araçsal bir beden görüşü vardır.’’ der.
Baudrillard bedeni dişil ve eril olarak sınıflandırır. Erkek ve kadın artık bedenini en güzel gösterme çabasına girmiştir. Baudrillard’ın burada bedeni sadece kadına atfetmediğini de görürüz. O Batı tarihi boyunca kadın bedeninin kölelikle ilişkilendirilmiş olduğunu düşünür. Kadının cinsel tanımının tarihsel kökenli olduğuna değinerek bedenin baskı altına alındığını ve sömürüldüğünü söyler. Eskiden köleleştirilen kadının artık özgürleştirildiğini savunur. Cinsellik de giderek ticarileşmiştir.
Baudrillard bu noktada aslında günümüz toplumunda yansıtmaktadır. Basit bir deterjan reklamında dahi cinsellik ve kadın bedeni üzerinden ticaret yapılıyor. Başka bir örnek araba reklamında mayolu kızların bulunmasıdır. Burada kadın bedeni teşhir edilip arabayla ilişki kurduruluyor. Veya parfüm reklamlarında çekicilik ön plana atılıyor. Ve böylelikle insanlar tüketime yönlendiriliyor. Baudrillard’a göre beden maddi değildir o da ruh gibi bir fikirdir. Beden anı zamanda tüketime yönlendirmedeki en büyük etkendir.
Beden üç noktada toplumsal sınıflandırma için önemlidir. İlki bedenin bireyin sosyal konumuyla ilişkisidir. İkincisi habitüs’ün cisimleşmesiyle alakalıdır. Ancak ilk çağlardan bu yana yine de her düşünür için beden konusuna eğilmiştir diyemeyiz. Biz yalnızca beden konusu üzerine eğilmiş birkaç düşünüre yer verdik. Ve bu konuyla ilgili oldukça az kaynak olmasından da anlayabiliriz ki bedeni ruhun önüne geçirip statü belirleme aracı ya da simge olarak ele alıp değerlendiren çok az düşünür olmuştur.