Herkesin, herkese öğütlediği tek şey var sanırım. Olduğun gibi görün, başka şeylerin ardına sığınma, saklanma.
Ne kadar yapabiliriz bunu?
Olduğumuz gibi görünmek bir yerde tüm eksiklikleri, yumuşak karnımızı başkasına açmak değil midir?
Mesela ben, olduğum biri gibi görünemiyorum.
Hatta aksine, başka şekilde göründüğüm oluyor.
Mesela normalde gerçekten çok çekingen, korkak biriyimdir ama insanlar nedense dışarıdan benim çok cesaretli, her işin altına girebilecek kadar kararlı biri olduğumu düşünür.
Bunu birkaç kişiden daha duydum ama en son dün akşam konuşurken, olduğumdan ne kadar farklı göründüğümü bir kez daha fark ettim.
Arkadaşımla işten çıktıktan sonra, yemek için bizim eve doğru yürümeye başladık. Karaumur Caddesi’nde yürürken, daha önce yaşadığım bir şeyi paylaştım arkadaşımla.
Şaşırdı, tedirgin olmuş olmama şaşırdı hatta. Oysa ben gün içerisinde en az yirmi beş kere tedirginlik yaşarım.
Mesela sonunu bilmediğim her şey beni çok tedirgin eder.
Bir yere gitmek, bir yerde bulunmak, tanımadığım birilerinin olduğu bir ortama girmek benim için ölüm gibidir. Çabuk alışırım, çabuk ısınırım ama gidene kadar ecel terleri dökerim genelde.
Dışarıya da bunu yansıttığımı düşünüyordum ama öyle değilmiş.
Velhasıl kelam, dışarıdan güçlü gördüklerimiz güçlü olmayabilir. Hiç ağlamayan birine neden sürekli güçlü insan yaftalaması yaparız mesela?
Dün gece, bir arkadaşımla telefonda konuşurken konu ikili insan ilişkilerine geldi. Psikoloji eğitimimde en merak ettiğim, öğrenirken en haz aldığım konulardan biriydi bu.
Bazı psikolojik kavramları bilmenin ya da kuramları öğrenmiş olmanın sosyal hayat içerisinde çok işe yaradığını düşünüyorum. İnsanlar o kadar değişken ki, hareketlerinden bir mana çıkartmak oldukça zor.
Oysa satır araları, görebilenler için nice hazinelerle dolu.
Bir bakış, bir tebessüm, bir dokunuş aslında nice mana saklıyor içinde.
Aslında göründüğümüz gibi değiliz hiçbirimiz, bunu biliyoruz. Kendimizi insanlardan saklıyoruz, sanki gördüklerinde bizi yaralayacaklarmış gibi hissediyoruz.
Hayatta belki de kendim için yaptığım en büyük şey Kırklareli’ne yerleşmekti. Buraya taşındıktan sonra, burasıyla ilgili o kadar çok çalışma yaptım ki, her mahallenin ideolojik yapısı bile canlanıyor zihnimde.
Ama insanları çözemiyorum.
İnsanları çözemediğim için kendime yön veremiyorum.
Bazen düşünüyorum da etrafımdaki insanları da bu karmaşaya sürükleyen kişi benim aslında.
Ciddiye alınmak istiyorum. Bunu istiyorum ama ciddi biri olmak istemiyorum mesela.
Yaşımdan mı, yaşadıklarımdan mı bilmiyorum ama ciddiye alınmanın ciddi görünmekle ilgili olduğunu düşünüyorum nedense.
Oysa ben yine de tatlı dille, güler yüzle, hoşgörülü bir konuşmayla ciddiye alınabilmeyi çok isterdim.
Gün içinde insanların surat ifadelerine o kadar çok takılıyorum ki, biri birazcık mutsuz görünse onu neşelendirmek için türlü şakalar yapıyorum. Birine kırıldığımda, konu uzamasın diye şakaya vurup geçiştiriyorum. E hal böyle olunca benim gerçek kırgınlıklarım çok da ilgisini çekmiyor insanların.
Garip bir şekilde söylediğim, yaptığım her şeye gülünüyor. E bu da bir şeydir tabii.
Kırklareli beni çok değiştirdi. Ben de belki içerisindeki insanları değiştiririm diye düşünüyordum. Bu gidişle Kırklareli, bana yaşadığım yeri değiştirtecek.
Yorgunluklar, yalnızlıklar, suskunluklar benim zihnimi çok yordu.
Bazı şeyleri tecrübe etmeden öğrenebilmeyi çok isterdim.
Belki de yakın zamanda, burada kalmamızı sağlayacak bir şeyler yaşarız. Hayat bu.