Kırklareli’den ve Kırklareli’ye iş gücü sebebiyle pek çok göç yaşanıyor. Türkiye’den yurtdışına göçler açısından Almanya ile ilk işgücü anlaşmasının imzalandığı 1961 yılının önemli bir dönüm noktası olduğunu vurgulamamız gerekmektedir. Bu tarihten sonra Türkiye, birçok Batı Avrupa ülkesi ile ikili anlaşmalar imzalayarak, Avrupa’daki işgücü açığını kapatan önemli bir kaynak ülke olmuştur. Uzun süren II. Dünya Savaşı’nın ardından, Avrupa’nın yeniden inşası için çok fazla sayıda ucuz işgücü ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Bu ihtiyaç da Batı ve Kuzey Avrupa ülkelerine ilk işgücü göçünü başlatmıştır. Önce İngiltere ve Fransa’ya, 1950’lerden sonra ise Almanya’ya kitlesel bir işgücü göçü başlamıştır. Avrupa’nın bu merkez ülkeleri, önce İtalya, İspanya, Portekiz, Yunanistan gibi Avrupa’nın çevre ülkeleri ile iş gücü anlaşmaları imzalamışlardır. Daha sonra ise ihtiyaç duyulan daha fazla işgücünün karşılanması için Fas, Tunus gibi Kuzey Afrika ülkeleri, Türkiye ve Yugoslavya göç anlaşmaları imzalayan ülkeler arasına katılmıştır.
İngiltere ve Fransa eski sömürge ülkelerinden işçi alırken, sömürgesi bulunmayan Almanya ise NATO üyesi Akdeniz ülkeleriyle yaptığı işçi anlaşmalarıyla işçi açığı sorununu aşmaya çalışmıştır. Savaşta büyük oranda genç erkek gücünü kaybeden Almanya, 1955’te İtalya, 1960’ta da İspanya ve Yunanistan ile işgücü anlaşmaları yapmıştır. Doğu Almanya’dan 380 bin, diğer kaybedilen topraklardan göçen 120 bin Alman işgücü açığı sorununu biraz hafifletmiştir. Ancak, 1961 yılında örülen Berlin Duvarı, Batı Almanya’daki işçi sıkıntısını had safhaya ulaştırmıştır.
Almanya başta olmak üzere, Türkiye ile birçok Avrupa ülkesi arasında anlaşmalar imzalanmış ve 1960’lardan başlayarak yurtdışına işgücü göçü başlamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) aracılığı ile 1961’de Federal Almanya, 1964’te Avusturya, Hollanda ve Belçika, 1965’de Fransa ve 1968’de Avustralya ile işgücü anlaşmaları yapılmış ve milyonlarca kişi çalışmak üzere Avrupa ülkelerine gönderilmiştir.
Gerek işgücü anlaşmaları, gerekse bireysel göçler ve iltica yolu ile Avrupa’ya giden ve orada hayatını devam ettiren, önemli bir bölümü bulunduğu ülkenin vatandaşlığına geçmiş, 5 milyona yakın Türkiye kökenli kişi bulunmaktadır. Türkiye’den Avrupa ülkelerine işçi ihraç edilmesi, işgücünü dışarıya gönderen Türkiye açısından hem olumlu, hem de olumsuz sonuçlar doğurmuştur.
Yurtdışında istihdam edilmek üzere işçi gönderen Türkiye, içeride işsizliğin azalması, giden işçilerin her türlü ek maliyetinden kurtulma ve onların ülkeye getirebilecekleri döviz fazlalığı gibi avantajlar sağlamıştır. Ancak ülke içinde bağımlılık oranının artması, kalifiye işçinin yurtdışına çıkması, giden işçilerin hem gittikleri yerde, hem de ileride geri döndükleri zaman ciddi sosyal uyumsuzluklarla karşı karşıya kalacak olmaları gibi dezavantajlarla da karşı karşıya kalmıştır.
Bu bölümde, Türkiye’den yurtdışına göçleri, işgücü anlaşmalarının imzalanmasından önce, bireysel gayretleri ile Avrupa ülkelerine çalışmaya gidişlerin başladığı 1950’li yıllardan itibaren 10’ar yıllık dönemler halinde ele alacağız. Hem ilk anlaşmanın Almanya ile yapılması, hem de yurtdışındaki Türklerin yarısından fazlasının bu ülkede ikamet etmesi nedeniyle, dönemselleştirmeler ve açıklamalar daha fazla Almanya örneği üzerinden yapılmıştır.
Bu dönemde Türkiye’den giden işçiler, diğer Akdeniz ülkelerinden merkez Avrupa ülkelerine gidenlerden farklı bir nitelik taşımaktaydı. Diğer ülke işçileri iki ülke arasındaki karşılıklı işgücü anlamaları ile giderken, Türkiye’den giden sınırlı sayıda işçiler, Almanya’daki işadamlarının ticari ilişkileri üzerinden ismen çağırılarak giden kişiler veya küçük gruplardan oluşmaktaydı. Türk-Alman Ekonomik İlişkiler Araştırma Enstitüsü gibi bazı özel kuruluşlar, Almanya’daki sanayi tesislerinde çalışmak Türkiye’den işçi temin etmekteydi. Bu işçiler mesleki bilgilerini artırmak üzere stajyer sıfatı ile işe yerleştiriliyorlardı. Almanya ile Türkiye arasında işgücü anlamasının imzalanmasının ardından özel şirketlerin işgücü temin etme faaliyetleri de sonlanmış oldu.
Türkiye’den Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine yapılan kitlesel göçün, işgücü anlaşmasından itibaren “işgücü göçü” ile başlayan, “sosyal göç” ile süren ve zorunlu göç kapsamında değerlendirilebilecek “siyasal göç” olarak devam eden yaklaşık 10’ar yıllık üç farklı aşamada gerçekleştiği söylenebilir. 1960-1970 dönemini kapsayan ilk aşamayı işgücü göç dönemi olarak adlandırabiliriz.
Türkiye 1961 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra seyahat hürriyeti getirilerek yurtdışına çıkış yasakları kaldırılmış, planlı ekonomi dönemine girmiş ve 1962-1967 yıllarını kapsayan ilk 5 yıllık kalkınma planı yürürlüğe koyulmuştur. Bu ilk kalkınma planında 1961 yılında Federal Almanya ile imzalanan işgücü anlaşmasına özel bir önem atfedilmiştir. İşgücü ihracı ile artan nüfus artışı frenlenecek, işgücü ihracı ile ülkede işsizlik azalacak, gelecek işçi dövizleri ile gelişme politikası desteklenecek ve nihayet Almanya’dan kalifiye işçiler olarak dönenlerle Türkiye’nin endüstrileşmesi için gerekli eğitimli elemanlar sağlanmış olacaktı. Almanya’dan sonra 1964’te Avusturya, Hollanda ve Belçika, 1965’te Fransa, 1967’de İsveç ile anlaşmalar imzalanmıştır