Kırklareli Üniversitesi öğrencileriyle, aile çalışmaları üzerine incelemelerde bulunmaya başladık. Çoğul aileyi incelemeden önce (geniş aileye bu adı vermek daha uygun olacaktır diyor yazar), öncelikle hatırlamamız gereken şey, tarihsel olarak bu modele yakın çok sayıda aile olmadığıdır. Daha İlkçağ'dan beri aynı toplumun içinde birçok türde ailenin ve bu türlerin karışımlarının birlikte varoldukları da unutulmamalıdır. Elimizdeki belgeler, çoğul ailenin yalnızca İlkçağ'a ilişkin yapısının izlerini ve bu aile ile benzerlik kurulabilecek aile oluşumlarına ilişkin çok az sayıda bilgiyi bize aktarmaktadır. Bu özel aile türü eski toplumlarda bazı bölgelerde görüldü: Kuzey Afrika ve özellikle Berberi halkları İslam kültürüyle karışmış olan kendilerine özgü özelliklerini korudular; Yunanistan'da, Sırbistan'da ve genel olarak Balkanlar'da; Orta İtalya'da ve Po ovasında, Fransa'nın bazı bölgelerinde de çoğul ailelere rastlandı.
Bunların dışında kalan bölgelerde, Sardinya'da, Korsika'da, hatta İtalya'nın güneyinde, karşılaştırılabilir nitelikte çoğul aileler bulunmamakla birlikte, çok özel ahlaksal dayanışma ve tüzel topluluk bağları içeren aile topluluklarına rastlanır. Çoğul aile ve karı-koca ailesi birbirine karşıt iki kategori değildir; toplumsal olgunlaşmanın ve toplumsal kaynaşmanın iki ayrı düzeyini oluştururlar. Mantık açısından bakıldığında, her karı-koca ailesi, geniş bir topluluğun çekirdeğidir ve bundan dolayı da çoğul ailenin öncelidir. Fakat bu art arda geliş katı bir şekilde ele alınmamalıdır: Çoğu zaman, geniş ailenin parçalanması da bağımsız çekirdek birimlerin oluşmasını sağlamıştır. Meydana çıkan sayısız karı-koca ailesi de küçüklüklerinden, aralarındaki rekabetten, özellikle de büyümeye ve daha büyük ölçüde kaynaşmalara set çeken, onları yok olmaya mahkûm eden ekonomik baskıdan dolayı zor durumda kalmıştır. Çoğul ailenin bazı biçimsel özelliklerini kısaca inceleyelim. Bu özellikler söz konusu ailenin bileşimiyle ilgili olduğu kadar dinamizmiyle de ilgilidir:
Çoğul aile, ortak bir atadan gelen, yetkeyi elinde tutan erkeklerin oluşturduğu bir soy çizgisine göre konumlanan ve sayıları sürekli artan hısımları kendi içinde toplama eğilimindedir. Ortak maddi bir temele, mal varlığına dayanır. Bu temel hayvanlar, tarım aletleri ve evle birlikte, toprağı da içerir. Bir üretim ve tüketim birimi oluşturur. Daha da özgül olarak, geleneksel dengenin sağlandığı durumlarda aile kendi kendine yeter: Üretim birimiyle tüketim birimi birbirine karışır. Kökenini oluşturan yapısını kuşaktan kuşağa yenileme eğilimindedir. Gerçekten, ailenin yeniden yapılanması anlamına gelen süre "çevrimi" üç kuşağa yayılabilir. Bu ortalama süre, Toscanalı bir kırsal ailenin 1880 ile 1976 arasındaki yaşamı üzerine yapılan bir araştırmada ortaya konmuştur. Buna göre üç kuşak gelip geçtiğinde, parçalanma süreçleri tamamlanmış olur.
Yukarıda kullanılan terimlerle tanımlanan mülk, sürekli var olan bir karşıtlığın doğmasına neden olur: Çoğul aile, üzerinde kurulmuş olduğu toplumsal üretim birimini belirli bir sınırın ötesine götüremez. Erkek kardeşler ve aileleri, baba öldükten sonra bile, ayrılmamaya karar verebilirler; ama onlardan sonra gelen kuşağın aynı biçimde davranması zordur. Bu durumda aile yine çoğalarak kendini yeniler. Fakat bunu başlangıçtaki malvarlığını küçülterek, mülk edinme ya da intifa hakkı yoluyla yeni bir toprağa sahip olarak yapar.
Çoğul aile, aynı atadan gelen erkeklerin soy çizgisinden gelen ve hayatta olan herkesi bünyesinde toplama eğilimindedir. Bundan dolayı, bu atanın, hayatta kaldığı ve temel bir işlevi yerine getirebildiği sürece koruduğu bir kişiliği ve yetkesi vardır. Bu işlev, topluluğun organik, ekonomik, maddesel ve toplumsal bütünlüğünü temsil etmekte, aynı zamanda da onu yararlı ve verimli hale getirmektir. Bu durum, üçüncü kuşağın gelmesiyle sona erer.
Bu kuşağın, erişkin ve üretken kuşağa tam anlamıyla katılması, büyükbabanın gücünün azaldığı ve ölüme yaklaştığı döneme rastlar. Ama üretim açısından birbirine karşı olan bu iki eğri, yetke ve disiplin bakımından karşıtlık oluşturmaz. Yaşlı ata, gücünü, yetkesini, iktidarını yitirmesi yüzünden aile bütünlüğünü temsil edemez duruma geldiğinde işlevini bitirmiştir. Bundan sonraki simgesel değeri, ata soyunu sürdürmesidir: Kuşakların akışı içinde ailenin canlı bir halkasını, ölmüş atalar zincirine bağlamaktadır. Gerçekten aile, birbirlerine akrabalıkla ve bir konutu paylaşmanın doğurduğu ilişkiyle, geçmiş ve gelecek kuşakların birbirini izlemesiyle oluşturulmaktadır.
Aile reisinin oğulları olan erişkin erkekler, ailenin temel işgücünü oluşturan etkin kesimidir ve yaşam için gerekli malların üretimini sağlarlar. Oğulların tümü hep baba ocağında kalmaz, ama baba öldükten sonra kan bağını, ekonomik birliği, hatta birlikte oturmayı sürdüren kardeşler birliğine (kardeşler arasındaki bir tür lonca arkadaşlığı) sıkça rastlanmıştır. Kardeşler çoğu zaman bu birliği ve karşılıklı dayanışmayı korumak için miraslarına düşen paydan vazgeçmişlerdir.