Kırklareli, sınırda yer alan bir kent olması sebebiyle göç konularının oldukça büyük yankı bulduğu bir yer. Göç kavramı kısaca; süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun insanların yer değiştirmeleri sonucunu doğuran nüfus hareketlerini ifade etmektedir. Birleşmiş Milletler (BM), bir birey veya topluluğun göç etmiş sayılabilmesi için, coğrafi hareketliliğin bir yıl ve üzerinde bir süreyi kapsaması, önemli veya uzun bir mesafe kat etmesi, siyasal sınırları aşması, yani uluslararası bir nüfus hareketliliğinin olmasını gerekli görmektedir. Ancak aynı şehir içinde de olsa, Doğu-Batı Berlin, Kuzey-Güney Lefkoşa veya Doğu-Batı Kudüs gibi, siyasal bir sınır aşılıyorsa, kayda değer bir yer değişikliği olmuş ve göç olayı gerçekleşmiş demektir.

Birey ve toplumların coğrafi hareketlerinin göç sayılabilmesi için, bu hareketliliğin yerleşmek üzere yapılması gerekmektedir. Tatil, ziyaret, tedavi ve seyahat gibi amaçlarla yapılan değişiklikler göç kapsamında değerlendirilemez. Yer değiştirmelerin göçe konu olabilmesi için yerleşme amacıyla yapılmış olması gerekmektedir. Ancak, bu yer değiştirmelerin göçe konu olabilmesi için, kısa mesafeler arasında değil, “kişi veya toplulukların içinde yaşadığı fiziki ve çoğu kere sosyal çevrelerini değiştirecek” şekilde gerçekleştirilmesi şarttır.

Ülke içinde olsun veya uluslararası boyutta olsun göçü etkileyen temel faktörler itme ve çekme faktörleri olarak ikiye ayrılabilir. İtme faktörü göçün kaynak noktası, çekme faktörü ise göçün hedef noktası olan coğrafi kesim ile ilişkilidir. İtme faktörü, insanların yaşadıkları yerdeki koşulların katlanılamayacak boyuta varmasıdır. Bunlar, işsizlik, düşük ücretler, toprağın verimsizliği, eğitim ve sağlık imkânlarından yoksunluk, kıtlık, savaş şartları, çatışmalar, terör olayları, siyasi baskılar olabilir. Çekme faktörleri ise, yüksek ücretler, ucuz ve verimli topraklar, kariyer olanakları, daha iyi bir sağlık ve eğitim imkânı, bireysel ve toplumsal huzur, can güvenliği olarak özetlenebilir.

Dünyada işgücünün serbest dolaşımını savunan Adam Smith, Milletlerin Zenginliği adlı kitabında yoksulluk, işsizlik ve düşük ücretlerin göçe zorlayan temel itici faktörler olduğunu, yüksek ücretlerin ise temel çekici faktör olduğu iddia ederek değişik coğrafi bölgeler arasındaki ücret ve işsizlik oranlarındaki farklılıklar devam ettiği sürece göçün de devam edeceğini söylemektedir. Smith’e göre, işgücü hareketliliği ancak bölgeler arasındaki eşitliğin sağlanmasıyla dengeye kavuşabilecektir.

Castles ve Miller Göçler Çağı adlı eserlerinde modern dünyadaki uluslararası göçü ve bunun nasıl yaşandığını ayrıntılı bir biçimde anlatmaya çalışır. Burada göç olgusunu çok boyutlu, göç alan ve veren toplumu da etkileyen toplumsal eylem olarak tanımlarlar. Göç, toplumsal değişimin neden olduğu kolektif bir eylemdir ve hem göç alan hem de göç veren ülkedeki bütün toplumsal yapıları etkiler. Küreselleşmenin toplumsal hareketliliği olabildiğinde artırdığı günümüzde, hiçbir devletin, homojen bir etnik ulus oluşturması mümkün değildir. Küreselleşen emek piyasasının işgücü hareketlerini ziyadesiyle ulus aşırılaştırmasıyla, az veya çok bütün toplumların içinde farklı etnik kökenden ve farklı ülkelerden gelen grupların olması kaçınılmaz olmuştur.

Göçe sosyal, siyasal, ekonomik veya doğal afetler sebep olabilmektedir. Göçleri; amacına, gerçekleştiriliş tarzına, nedenlerine, iştirak edenlerin özelliklerine, göç edilen mekânın özelliklerine ve daha birçok faktöre göre sınıflandırmak mümkündür. İlk olarak göçler, gönüllü olup olmamasına göre sınıflandırılabilir.

Göç sürecine dahil olan kişi veya topluluklar yaşadıkları toprakları kendi rızalarıyla, yani serbest veya gönüllü olarak terk edebilecekleri gibi, ölüm tehlikesi, işkence görme ve cezalandırılma korkusu, birtakım şahsi hürriyetlerin sınırlandırılması ve resmi otoritelerin baskıları sonucunda zorunlu olarak da terk edebilirler.

Gönüllü göçler, insanların yeni yerler görme, daha iyi hayat şartları, içinde bulunulan çevreyi beğenmeme, ailesinin geleceğini iyileştirme, ekonomik durumlarını düzeltme gerek iş gerekse mali bakımlardan daha fazla imkânlara kavuşma gibi şahsi arzularından kaynaklanan amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilen göçlerdir. Gönüllü göçlerin en bariz örneği işgücü göçü ve beyin göçleridir. Bulundukları yerden daha iyi bir iş bulup çalışmak amacıyla göç edenler, uluslararası işgücü göçünü gerçekleştirmiş olurlar. Bu gruba giren göçler siyasal değil, ekonomik veya sosyal sebeplere bağlıdır.

Bir göçün ekonomik olup olmaması, aynı zamanda zorunlu olup olmaması ile bağlantılı olabilmektedir. Ülkelerindeki iç savaş yüzünden başka bir ülkeye veya aynı ülke içinde daha güvenli başka bir bölgeye kaçmaz zorunda kalan kişiler, hayatta kalabilmek için zorunlu olarak göç etmektedirler. Ekonomik göçler, “misafir işçilik”, “gurbetçilik” biçiminde geçici olabildiği gibi, kalıcı da olabilmektedir. Geçicilik veya süreklilik şartlara ve gidilen mekâna göre değişebilmekte, en az bir yıl gibi sınırlı bir süre olabileceği gibi, ömür boyu, hatta gelecek kuşakları da içine alacak kalıcı bir yerleşmeye dönüşebilmektedir.