Kırklareli’de olduğu gibi toplumların genelinde bir ilerleme anlayışı vardır. Bunlar durumlara göre farklılık gösterebilir. 19. yüzyıl büyük dönüşümler ile başlamıştı. Aydınlanmanın ümitvar ve heyecanlı yüzyılı Fransız devriminin bütün her şeyi altüst eden devrimci dalgası ile son bulmuştu. Bir yandan da İngiltere’de sanayinin gelişimi bütün kurulu düzenleri alt-üst etmekteydi. Tarımın kapitalistleşmesi ile birlikte kır boşalmış büyük kitleler şehirlere akın etmişti. Dönem kıtayı baştan başa dolaşan büyük bir dönüşüm dönemiydi.

Sosyoloji böyle bir ortamda eski düzeni arayan muhafazakâr bir bilim olarak ortaya çıktı. Onu mümkün kılan en önemli etken bu kadar büyük bir dönüşümün bir düzene nasıl temel olacağını araştırmasıydı. Bu çerçevede aydınlama düşüncesi içinde doğmuş ve olgunlaşmış olan evrimci gelişme teorisi sosyolojinin değişime yaklaşırken kullandığı ilk ve en uzun soluklu teorik ve kavramsal çerçeveyi sunmuştur.

Evrimcilik tarihte toplumların tecrübenin birikimi ve daimi gelişme yoluyla gittikçe daha mükemmele doğru ilerlediği şeklindeki temel varsayıma dayanmaktaydı. Bir taraftan 18. yüzyılın akla ve bilime merkezi rol veren ve iktisadi yaşamın tecrübe ve uygulamada mükemmeleşmeye dayanan evrimcilikleri ile öte yandan 1870’lerden itibaren tüm bilimsel ve fikri alanları altüst eden Darwinci evrimcilik sosyolojinin toplumsal değişime yaklaşımını köklü bir biçimde etkilemiştir. Sosyolojide evrimcilik kadar çok eleştirilen ancak yine onun kadar çok yaygın olan bir ikinci teori söyleyebilmek zordur.

Avrupa’da sanayinin gelişmesi ile ortaya çıkan toplumsal sorunlarla yüzleşerek bu sorunların çözümü için sosyolojik çözümlemeler geliştiren ilk kişi Claude Henri de SaintSimon’dur. Her bakımdan tartışmalı bir figür ve döneminde büyük bir etki sahibi olan Saint-Simon sürükleyici, coşkun ve parlak kişiliği ile ismini koyamasa da sosyolojinin başlatıcısı olmuştur.

Karmaşık bir geçiş çağının filozofu Saint-Simon’a göre bilimin temel görevi kaçınılmaz ve mutlak olan ilerlemenin, sosyal gelişmenin ve evrimin kanunlarını keşfetmektir. Bu ilerleme çerçevesinde, Saint-Simon, birbirini takip eden çağların temel sistemlerini inceleyerek insanın sosyal gelişmesinin kanunlarını keşfetmeye soyunmuştur. Böylece yeni kurulan sanayi toplumuna bilimsel bir yol çizmeyi hedeflemektedir

Saint-Simon çağın düzensizliklerine bir cevap olabileceğini düşündüğü ve “insan bilimi” ya da “özgürlük bilimi” dediği bu yeni bilimi (daha sonra öğrencisi Comte’un adını koyacağı sosyolojiyi) bir din gibi formüle etmiştir. Daha doğrusu dinin yerini almasını arzulamıştır. Saint-Simon bunun Yeni Çağ’ın toplumsal yapısına uygun olacağına inanmaktaydı. Ona göre eğer devrimler (Fransız ve Sanayi) etkili olacaklarsa bir felsefi düşünce etrafında toplumu yeniden kurmalıydılar. Bu düşünce, aslında iki devrimi (Rönesans ve Reform) tamamlayan Aydınlanma’nın toplum felsefesinin yeni bir kalıpta yeniden ifade edilmesinden başka bir şey değildir.

Dünya tarihini üretimin tarihi olarak gören Saint-Simon’un bu bakışını onun burjuvaziye ve sanayiye olan saplantılı sevgisinin bir mahsulü sayabiliriz. Ancak yine de dönemin ruhunu yansıtması açısından önemlidir. Ona göre toplumların gelişmişlik düzeyleri üretimlerinin gelişmişlik düzeyiyle ortaya çıkmaktadır. Böyle olunca sanayi toplumu gelişmişlikte zirvede yer almaktaydı. Bu düşünceleri ile Saint-Simon, aslında feodal aristokrat sınıfla sanayici burjuva sınıf arasındaki çatışmalara ve burjuvazinin zaferine felsefi bir zemin sağlamaktadır. Diğer taraftan da değişik toplum tiplerini tanımlamakta ve modern toplum biçimini tarihin gördüğü en mükemmel toplum tipi olarak kayda geçirmekteydi: karmaşık ve üretken.

Hegel ile aynı dönemde yaşayan Saint-Simon onunla benzer bir tarihsel gelişme anlayışına dayanmış ve dolayısıyla benzer toplum tasniflerine ulaşmıştır. Saint-Simon’a göre tarihsel ilerlemenin her aşaması belirli bir akılcılık düzeyine tekabül etmektedir. Ona göre toplumun evrimine ekonomide, mülkiyette ve siyasal düzende somutlaşan toplumsal grup veya sınıflar arasındaki çatışmalar yön vermektedir. Bu çerçevede Saint-Simon toplumları sırasıyla çok tanrıcılık etrafında şekillenen kölelik, teizm etrafında şekillenen feodalizm ve pozitivizm etrafında şekillenen sanayi aşamalarına göre tasnif etmektedir.

Bir dönem Saint-Simon’un sekreterliğini yapan ve ondan ziyadesiyle etkilenen Auguste Comte onun gibi ilerlemeci bir bakış ve bilime duyduğu inanç ile yeni oluşan toplumu incelemiştir. Comte’un sosyolojik çözümlemesinin temel ögeleri Montesquieu, Turgot, Condorcet ve Saint-Simon’dan gelmektedir. Turgot’nun insanlığın bir bütün olarak daima mükemmelliğe doğru ilerlemekte olduğu fikri Comte’u aşamalar arasında hiyerarşik bir ilişki anlayışına götürmüştür. Comte, Montesquieu ve Saint-Simon’dan toplumsal olayların belirli kanunlar etrafında şekillendiği fikrini almıştır.